Yeni Kooperatifçilik Üzerine – Halit Konanç

Yeni Kooperatifçilik Üzerine* 

 

Kapitalizm feodal kazanımların sağladığı imtiyazlar bağlamında bilim ve teknoloji devrimleri ile endüstri sanayi toplumları yapılanmasında söz sahibi olmuştur. Çıkar ve devamlılık esasında kusursuz işlemesi bağlamında bu kazanımları sisteme monte etmiştir.

Sürecin işleyişinde öngörülemeyen buhranlar paylaşım savaşlarının yaşanmasına neden olmuştur. Bu savaşların neden olduğu yıkım ve çöküşten sistemin sorumlu tutulmaması için bir dizi iktisadi, jeopolitik üretim tüketim bağlamında yeniden yapılanma uygulamaları devreye sokulmuştur…

Bu uygulamalardan en önemlisi kooperatifçiliktir.

Savaş sonrası yaşanan ekonomik ve toplumsal çöküş Kapitalizmin kendi ülkeleri içinde müdahaleyi öncelikli kılmıştır. Amerika, Almanya, İngiltere, Japonya ve diğer ülkeler kooperatifçiliği yeniden yapılanmanın motoru olarak algılamıştır. Üretim tüketim bağlamında Ziraat, tarım, hayvancılık, inşaat, taşımacılık, enerji, ulaşım, finans(banka) ve akla gelebilecek her alanda kooperatifçilik teşvik edilmiştir. Proje ve yatırımlarda sağlanan kolaylıklar ile devletlerin yatırım maliyetleri minimum tutulup optimum verim sağlanmıştır.

İstihdam ve üretim yatay sermaye katılımı nedeni ile tüketim bandına olabildiğince sorunsuz aktarılmıştır. Bu uygulama Kapitalizme onca neden olduğu yıkımdan öngörülenden daha erken çıkarak aklanmasının yolunu açmıştır…

Kapitalizm kendi yaralarını bu yolla tedavi ederken dünyanın diğer coğrafyalarına kooperatifçiliği sınırlı sorumluluk anlayışı ile sunmaya özen göstermiştir…

Üretim dinamiklerine kendi coğrafyalarında sağlanan kolaylık ve uygulamaları “kapitalizmin arka bahçesi” diye tanımlayabileceğimiz ülkelerde o ülkelerin merkezi otoritelerince dozu ve yöntemi farklılaştırılarak Vizyona sokmuştur.

Neden böyle kısıtlı uygulamaya gerek duyulmuş sorusuna öncelikle cevap vermek gerekir.

Bizdeki kooperatif uygulamalarına baktığımızda bazı sektörlere oldukça çekici bir alan yaratıldığını görürüz.

İnşaat ve taşımacılık başta olmak üzere bazı kooperatif uygulamaları bu nedenle öne çıkar. Özellikle gayrı menkul bir başka değişle arazi yağmacılığında site, toplu konut benzeri hem kentsel hem de sayfiye alanında sermayenin açığa çıkması yaklaşık 50 yıl öncesinde alınan karar ve uygulamalar ile özendirilmiştir. Bu süreçte çarpık kentleşme ve alt yapı ile palazlanan inşaat sektörü diğer sektörlerin de ithalat kalemlerinin  “İthal ikamesi” tanımlaması ile bilinen ticari yasa ve kolaylıklar ile açığa çıkarılan atıl sermayenin aktifleşmesine neden olmuştur. Adına “öz sermeye” denen birikim o yıllar arsa ve yapı kooperatiflerine tanınan imtiyazlar ile Kapitalizmin değirmenine taşınmıştır.

Kapitalizm kendi yaralarını hızla sararken arka bahçenin öz kaynaklarını kendi çıkarları bağlamımda koyduğu sözde uluslar arası yasa ve kararlar ile adeta durumdan vazife çıkarırcasına süreklilik esasında değerlendirmenin koşullarını da hazırlamıştır. Kooperatifçiliği bu minval de çifte standart uygulaması ile tedavüle çevirebilmiştir.

Kapitalizm sermayenin küreselleşmesi amaçlı vizyona koyduğu politikaların neden olduğu baskı özellikle karasal ve sucul canlı kaynakların belirgin bir ivme ile  eksilmesine yol açmıştır.

Gıda  sektörü  parlayan  bir   yıldız   misali   yatırım   alanı   olarak   öne   çıkmıştır.   Tröst ve kartel gibi imtiyazlı yapılar bu alanda müthiş yatırımlara girmiş yine durumdan vazife çıkarmışlardır.

Gelinen nokta sistemin kaçınılmaz bir buhranın yıkımını zararsız atlatmak için gereken önlemleri aldığına işaret ediyor…

Kendi ulusal coğrafyalarında günün moda değimi ile “ekolojik” tarım ve hayvancılığı özendirme adına küçük ölçekli sözde  aile  tarımına  verilen  destek  iyi  irdelenmeli.  Bu uygulamanın yaygınlaştırılması ilgili STK ve kooperatiflerin devreye sokulmasının ardında kötü niyet aramadan bir başka açıdan bakmakta fayda var…

Paylaşım savaşlarının neden olduğu yıkımın olası demografik sorun ve sosyal kalkışmaların önünü kesebilecek en zararsız uygulama kooperatifçilikti…

Kitleler kendi özgüvenlerinin tetiklemesi ile yatırım ve üretimin içine o günkü şartların uygunluluğu bağlamında sorunsuz çekilebilmişti. Zira merkezi otoriteler bu alanda sosyal ekonomik güvencenin zeminini onların tedirginlik yaşamasına neden olmayacak kadar iyi hazırlamıştı. Arka bahçede de kısıtlamalara rağmen benzer koşullar yaratılmıştı…

Kapitalizme İmtiyazlı bir kullanım ve sermaye dolaşım olanağı sunan bu alt uygulama emekçi kesim ile bağı olması istenmeyenleri kapsıyordu. Bu kesime sermayenin kılcal damarları olma görevi onların istemesine gerek kalmaksızın verilmişti ve bu kesim tanımakta zorlanmayacağımız “orta sınıf”tan başkası değildi.

Kooperatifçilik bu işlevi ile de kapitalizmin olası can simidi olma özelliğini buhranlı yıllardan çıkışta korumuştur…

Arka bahçe kooperatifçiliğinin bu günkü durumuna ülkemizin koşulları itibari ile göz atmakta fayda var. Konuyu teknik açıdan ele almaya gerek görmeden bazı başlıkları öne çıkarmanın doğru olacağını düşünüyorum.

Sektörlerin yapısına ve özelliklerine göre bizim ilgi alanımıza girenler tarım ve hayvancılık   alanın da yetiştiricilik, üretim yapan kesimi olacak. Tanımlama biraz abartılı görünse de bizde kooperatifler baş ayrı gövde ayrı ayaklar ayrı bir düzeneğin çalışmasına benzer. Elbette bu tanımlamaya layık olmayan kooperatifler var ve onları tenzih etmek gerekiyor. Kooperatif yönetimleri genelde üyelerin standart kazanımlarına yönelik mevzuat işlerini yapar zaten bunu yapamazlar ise yasa gereği suç işler. Üyeler ticari mevzuatlar gereği kooperatifle ilişkili olmak zorundadır zira ürünün pazara çıkması ticari tedavüle girmesi mümkün olamaz. Bazı ihtiyaçları yasalar(ÖTV’li mazot vb.) gereği kooperatif kanalı ile karşılanır. Onun dışında kooperatifler yöneticilerinin büyük bir kısmının ikbal kapısı konumundadır. Özellikle balıkçılık sektöründeki kooperatiflerde yönetici ve üyelerinin mevzuat ve bilgi donanımı maalesef görece olarak diğerleri ile kıyaslanamaz derecede düşüktür. Bir çok kooperatifte üyeler yasal baskı nedeni ile kalmak zorunda bırakılmıştır ve üyeleri çekebilecek koşullardan maalesef yoksundur.

Kooperatifçiliğin sosyolojik ve ekonomik politik getirisinin dünya ölçeğinde kimin nasıl algıladığına bakmak bu nedenle öncelik taşıyor. Yeni kooperatifçilik bu bakış tan çıkacak verilere göre daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum. Konuya bu günün düne göre daha da büyük tehlikeler içerdiği noktadan bakmak gerekir diyorum…

Dünyanın 60 yıl öncesi ve sonrası kaynakların sürdürülebilir ve hakça kullanımının hiç bu günkü kadar tartışmaya açık olmaması. Devletlerin handiyse yağmacılıkla örtüşen kaynak    sahiplenme    histerisinin    hiç    bu     günkü     kadar     açığa     çıkmaması.  Bir yönü ile sistem sorgulaması diğer yönü ile sistem ikamesi dahlinde öncelikli sorun olarak algılanmakta…

Sistem yürütücüleri bu güncelliği saptırmak için her türlü kaotik senaryoyu gerek bölgesel gerekse yerel uygulamaktan çekinmiyor…

Olası direnci kırabilme adına verimli arazileri gıda su ambargosu dahlinde bay-pas edebiliyor.

Kısaca tehlike artık çok boyutlu ve müdahale edilemez ise sonucun kazananı da kaybedeni de tatmin etmeyeceği sona doğru artan bir ivme ile gidiyor.

Tam da bu gelinen noktada ihtiyaca göre kaynakları koruyarak sürdürülebilir üretim yasasını koşulsuz ve şartsız uygulamaktır.

Mevcut      kooperatifler      yasasında       yapılması       gereken       tadilatlar       ile Yerel yönetimlerin katılımı ile yürütme ve uygulama bağlamında bir üst yapı oluşturulur ve bu üst yapının öznesi kooperatif, yerel yönetim, meslek odaları, üniversite, sivil toplum kuruluş temsilcilerinden oluşur…

Bu   üst   yapı   proje   yatırım   vb.   konularda   özerk   bir   konumda   olmalıdır.   Gerek   ürün    değerlendirmesinde    gerekse    planlamada    özerk    olmalıdır.  Merkezi otorite bu üst yapının sadece denetleme ve kontrolünden her türlü hukuki ve yasal işlemesinden sorumlu olmalıdır.

Merkezi otorite bu üst yapıyı geri ödemek koşulu ile finansal kaynak sorununa destek olmalı. Merkezi otorite bu üst yapının sermaye birikimini güvenceye almak için banka kurulmasına katkı sağlamalı.

Yerel yönetim diğer paydaşları ile birlikte çocuk ve gençlerin sürdürülebilir kaynak kullanımı, korunması ve tüketimi esasında mevcut eğitim uygulamaları bağlamında doğa ve çevreye duyarlı dinamik ve sorumlu nesil yetiştirme kampanyası başlatmalı. Kooperatif ve yerel yönetim ortaklığı üreticinin ürününü iç ve dış pazara doğrudan sürebilmelidir. Merkezi otorite bu ürünlerin tüketici bandında sağlıklı kullanımı ile ilgili resmi kurumları aracılığı ile önlemler almalı.

Çokta mevzuat zırvalığına girmenin alemi yok konu bu kadar basit kırmızı noktaları içermekte…

Niyeti fikri ile bir olanlar konunun kırmızı noktalarına kilitlense müdahalenin sanıldığı kadar zor olmadığı anlaşılabilir…

Kaba hatları ve başlıkları ile yeni kooperatifçilik kentin dinamikleri ile oluşturulacak bir üst    yapı    ile    Anadolu’nun    yıllardır     biriken     enerjisini     açığa     çıkaracaktır. Bir kentte giderek önem kazanan sorun kent sakinlerinin gıda ihtiyaçlarını sağlıklı ve uygun fiyatlarda karşılayabilmektir…

Bu düzeneğin lokomotifi üretici birlik ve kooperatifleri olduğunun unutmamak gerekiyor…

Makinist tabi ki önemli…

Yerel yönetim ve diğer dinamikler… Yeter ki onlara fırsat verilsin…

Vagonlarda gitmenin mutluluğu bir başka olur…

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergiekim2014

Bunu paylaş: