Kurtarılmış Mahalleden, Kurtarılamayan Bir Ülkeye*
Sınıfsal hareketlerin yükseldiği dönemlerde yerellikleri sınıflandırmak için kullanılan ve bugünün gerçekçiliğin de tekrardan tanımlanması ya da silinmesi gereken bir tabir : “kurtarılmış mahalle“.
Devrimci mücadelelerde mevzi kazanmak ve bunun yerel ayaklarını oluşturmak elbette önemlidir. Ancak bu; sınıfsal bakıştan uzak, bütünlüklü bakamayan ve de siyaset üretemeyen bir konumlanışla yapıldığı takdirde çürümeye mahkumdur. Ötesinde böyle bir konumlanışın emekçi halkı soldan, sosyalizm mücadelesinden soğutacağı açıktır, çünkü alternatifsizlik dışında bir şey vaat etmemektedir.
Siyasette var olabilmenin temel ögelerinden biri ve belki de en önemlisi siyaset üretebilmektir. Siyaset üretemeyen özne edilgen konumun getirisi olarak var olma kavgası vermeye başlar. Bu varoluş kavgası, yıllardır “kurtarılmış bölge” olarak yersiz bir adlandırma ile anılan bazı mahallerde, niteliklerden taviz vererek, sadece kitlenin onayını almak gibi bir pervasızlığa kadar götürmüştür ülkemin siyaset üretemeyen “sol“unu.
Kendisini, solun ilkelerinden biri olan aydınlanma mücadelesinde tarif etmeyen akıl, kurtarılmış(!) mahallerde fuhuş yapan kadınları cami cemaatinin onayını almak için linç etmeyi devrimcilik zannetmektedir. Bunun, bu aralar çokça tartışılan ve solda yer bulmaya çalışan “gerçek İslam bu değil” akılsızlığından farkı ne? Böyledir ve böyle olacaktır, çünkü; siyaset üretememenin kaçınılmaz sonucudur bu.
Uyuşturucuya ve çetelere karşı verilen iyi niyetli mücadele bütünlüklü bakılmadığı takdirde ve bu doğrultuda siyasal iktidarı hedef almadan yürütüldüğünde bir “adli vakıa” olmaktan öteye gidemez. Uyuşturucunun, fuhuşun v.s ; yerelliklerde gençliğin üretmemesi, sorgulamaması ve siyasetle tanışmaması için bizzat iktidar eli ile sokulduğunu görmeden hareket etmek bütünlüklü bakamamanın vahim sonucudur, ve 50 kilo uyuşturucu ile yakalanan RTE‘nin yeğeninin içici olduğuna inanmaya benzer.
Siyasetin kent merkezlerinde erişilmesi zor bir hızla aktığı günümüzde devleti temsil eden polisin bu mahallelere giremediğini iddia eden denkleme tersten baktığımız da bu mahallerden dışarı çıkılamadığını görmek zor olmasa gerek. Kentsel dönüşüm adı altında yapılan yağmanın, talanın, kapitalizmin şehircilik anlayışı olduğunu anlıyor ve bizim ülkemizde AKP‘nin bunu en iyi şekilde yaptığını biliyoruz. Bir çok emekçi mahallesinde yapılan bu saldırıların ideolojik bir altyapısı olduğunu bilip aynı doğrultuda bir alternatif göstererek ideolojik bir yeri işaret etmek zorundayız. Sosyalizmin şehirlerini anlatmak ve insanlığa nasıl bir yaşam alanı vaat ettiğini ikna etmektir sola düşen. Toki’yi, Ağaoğlu’nu, geriye kalan bütün rantçıları ideolojik olarak karşımıza aldığımızda ve bu karşıtlığı kent meydanına taşıdığımızda anlamlıdır Gülsuyu, Sulukule, Tuzluçayır, Kadifekale, Nurtepe… Diğer türlüsü sonu olmayan bir adli vakıa, alternatifsiz muhaliflik, ya da duygusal tatmin: Siz seçin…
Kurtarılmış mahalleden(!) kurtarılamayan bir ülkeye giden yolu asfaltıyla beraber sökmek için akıl karmaşasından kurtulmak ve kurtarılamayan mahalleri kent meydanına indirmek gerek…