Whiplash: Caz, Mükemmellik ve Disiplin*
Genç yönetmen Damien Chazelle’in, eleştirmenler ve özellikle izleyiciler nezdinde büyük beğeni toplayan, aralarında En İyi Film dâhil beş dalda Oscar adayı olan ikinci uzun metrajı Whiplash, geçtiğimiz haftalarda gösterime girdiiği ülkemizde de ilgiyle karşılandı. Dünyanın en iyi bateristlerinden biri olma hayaliyle ABD’nin seçkin müzik okulu Shaffer Konservatuarı’na başlayan Andrew ile yöntemleri sert ve tartışılmalı eğitmen Fletcher’ın etkileşimine odaklanan film, aynı zamanda bir kısa metrajın uzun metraja dönüşmesiyle meydana gelen ilgi çekici bir yapım. Chazelle’in yazıp yönettiği Whiplash’in, ilk olarak kısa metraj bir çalışmayken 2013 Sundance ödüllerinde En İyi Film seçilerek yapımcıların dikkatini çekip ardından süratle uzun metraja evrilmesi, kısa filmin gücü açısından da önemli bir örnek teşkil ediyor.
Ailesi parçalanmış, çevresiyle etkileşimi zayıf, tek bir ilgi alanı dışında asosyal sayılabilecek ve akrabaları tarafından takdir görmeyen yetenekli bir çocuğun katı ve hatta gaddar bir öğretmen ile zirveye doğru yol alışı aslında tema ve motifler açısından hiçbir yenilik içermeyen klişe bir seyirlik izlenimi veriyor. Whiplash’in özelliği ise bu klişelerin altını iyi bir senaryo, usta işi bir oyuncu yönetimi ve aslında seyirciye yönelttiği sorularla doldurması. Bir sanatçının, Whiplash özelinde caz müzisyeninin, benliğini adayarak ne kadar yoğun ve yıpratıcı bir sürecin sonucunda eserlerini icra ettiğine dair işin emek boyutunu gözler önüne sermesi açısından da değerli olan film, bu açıdan bakıldığında Aronofsky’nin Siyah Kuğu filmini çağrıştırıyor. Ancak Siyah Kuğu gerçek üstü ya da gerçek dışı unsurlardan besleniyorken Whiplash gerçekçilikten sapmamayı tercih ediyor. Eldeki malzeme duygusal sömürüye ve klasik bir özdeşleşme-arınmaya imkân tanısa da öncesinde iki uzun metraj gerilim filmine senaryo yazmış olan yönetmen, Whiplash’i dramatikleştirmek yerine kara mizah ve gerilime yaslıyor. Birden çok kırılmaya sahip olan film sürprizlerle dolu oluşu ve mizahı dengeli kullanımıyla klasik anlatı için ilerici bir senaryo biçimine sahip. Farklı alımlamalara açık sonu ve izleyicinin filmin ardından sorması muhtemel soru ve sorunları karakterlerin bizzat filmin içinde tartışması önemli. Filmde yardımcı oyuncu olduğu halde göründüğü her sahnede rol çalacak kadar güçlü bir karakter ortaya koyan ve bu dalda Oscar’ın favorileri arasında gösterilen J.K. Simmons’ın canlandırdığı karakterin yöntemleri üzerinden ilerleyen seyir, beraberinde sanatta kusursuzluk amacıyla verilen disiplinin bir sınırı olmalı mı sorusunu sorduruyor ve yanıtını arıyor. Simmons’ın hayat verdiği Fletcher, vücut dili, ses tonu, sözel ve fiziksel şiddet kullanımı noktalarında Kubrick’in Full Metal Jacket filmindeki Vietnam gazisi askeri eğitmeni hiç aratmıyor. Tam da bu noktada filmin sormaktan kaçındığı soruyu sormak gerek. Sanat eğitiminde dozu tartışmaya açık olmakla birlikte disiplin bir gereklilik, fakat rekabet ortamı ve sanatçı adaylarını özellikle rekabetçi bir ruh haline sokmak doğru bir sanat eğitimi için olmazsa olmaz mı? Yoksa sanatın özellikle caz gibi sinema gibi ekip odaklı disiplinlerinde kolektif bilince odaklanmak daha doğru bir yöntem olabilir mi?
Çizgi roman uyarlamalarının ve ortalamacı macera filmlerinin hiç olmadığı kadar büyük bir ölçeği kapladığı Hollywood’da insana dair, sanat ve sanat eğitimi üzerine, derli toplu bir klasik anlatı örneği görmenin güçleştiği bir dönemde Whiplash iyi bir deneyim vaat ediyor. Özellikle caz severlerin kaçırmaması gereken bir müzik ziyafeti halindeki filmin genç senarist ve yönetmeni Chazelle’in sıradaki çalışması La La Land’in de yine caz dünyasında eğileceğini şimdiden duyuralım.