12 Eylül’e Deneysel Yaklaşım: Ayhan Hanım – Onur Keşaplı

12 Eylül’e Deneysel Yaklaşım: Ayhan Hanım*

2009 yılında AKP’nin “demokratik açılım” olarak adlandırdığı, literatüre ise “Kürt açılımı” olarak yansıyan ve Habur sınır kapısı olayı ile zirve noktasını yaşayan süreç, Türkiye’de infial yaratmış, dört bir yandan milliyetçi söylemlerin yükselişine tanık olunmuştu. Böyle bir anda ilk filmi Nefes’i gösterime sokan Levent Semerci, güney doğuda uç bir karargâhtaki askerlerin hikâyesine odaklanmıştı. Büyük bir gişe başarışı yakalan Nefes, şovenizm bekleyenler kadar çözüm umanları da boşa çıkartmış, oldukça yetkin bir sinematografiyle eleştirmen ve izleyicilerin yönetmenin bir sonraki yapıtını merakla beklemesini sağlamıştı. Semerci’nin 12 Eylül darbesine eğilen ikinci uzun metrajı Ayhan Hanım, resmi bir açıklamayla netleştirilmeyen bir süreç sonucunda sinemalarda gösterime girmediği gibi DVD olarak da piyasaya çıkmadı. Büyük beklentilere karşın bu yaşananların ardından yönetmen filmini Youtube üzerinden “Halay çekerken, dans ederken katledildiler. Suruç ve Ankara’da katledilenlerin anısına” notuyla sinemaseverlerle paylaştı. https://www.youtube.com/watch?v=5g2snTADbJc

İçerik olarak Ayhan Hanım’ın her hangi bir yenilik taşıdığını söylemek zor. Çocuğunu 12 Eylül’de işkencelerden koruyamayan, komünist olmayan ancak oğlu ve arkadaşlarının insanlığını gördükçe fikre ısınan, özverili sevgili dolu anne Ayhan ve orduya yıllarca hizmet ettiği halde oğlunun nasıl solcu olduğunu kavrayamayan ama onu dışlamaktan da kaçınan isimsiz baba filmin başat karakterleri. Film, devrimcilere ve komünizm fikrine romantik bir bakış açısıyla, naif bir tutumla yaklaşıyor. “Her iki taraftan da gençler öldü” klişesine neredeyse hiç bulaşmıyor. Otuz yıldır 12 Eylül’ü anlatma gayesiyle yola çıkan ancak her seferinde kitlelerde yılgınlık, yenilmişlik hissi uyandırıp gözyaşları eşliğinde “12 Eylül kötüdür” gibi uzunca bir zamandır hiçbir radikalliği, yeniliği olmayan bir önermeyle sonlanan filmler izledik. Ayhan Hanım metin olarak aşağı yukarı aynı sularda yüzerken, yönetmen biçimsel açıdan gerçekçilik, tanıklık gibi 12 Eylül filmlerinde tutmadığı ve hedef kitlede yenilik doğurmadığı kanıtlanmış yöntemlerin aksine filmin türünü kurmacadan deneysele dönüştürebilecek hamlelerde bulunuyor.

Dev ve bomboş bir stüdyo/hangarda iplerle bağlanarak yakalanmış boğanın uzun süren bir boğuşma sürecinde alt edilişinin tek planda uzunluğu, eşine az rastlanır bir huzursuzluk ve gerilim doğuruyor. Simgeselliğin öne çıkabileceği bir film öngörüsü yaratan açılış, filmin tamamına sirayet eden değişmeceli anlatımla karşılığını buluyor. Yönetmenin radikal bir hamleyle filmin bir stüdyoda geçtiğini izleyiciye göstermesi, Vahide Perçin’in çarpıcı oyunculuğu ve ölçülü müzik kullanımıyla tamamlandığında yabancılaştırıcı etkisini belli bir ölçüde yitiriyor ancak filmin deneyselliği zedelenmiyor. Zira Ayhan Hanım sahne sanatlarının baskın olduğu son derece özgün bir yapıt. Dans, tiyatro ve kimi noktalarda opera/baleye çalan uzun süreli geçişler, birer geçiş olmaktan öte filmin omurgasını oluşturuyor adeta. Bu sahnelerde üst tepe açılarının kullanımı, zeminin çinileri çağrıştıran görseli ve üzerinde yer alan geleneksel halılar düşünüldüğünde minyatür izlenimi doğuruyor. Derviş Zaim’in Cenneti Beklerken filminde minyatür sanatına biçimsel olarak başvurmasının ardından bu kez Levent Semerci bambaşka bir biçim ile minyatür ve geleneksel zanaatların sinematografisiyle buluşturuyor izleyiciyi. Özellikle 1 Mayıs 1977 katliamının benzer yöntemle sahnelenişi filmin en dramatik aynı zamanda en sanatsal anlarından biri oluyor. İşkence sahneleri ise sanatsal olmanın ötesinde bunca yıl gerçekçilik amacıyla çekilen işkence sahneleri düşünüldüğünde daha gerçekçi ve rahatsız edici gözüküyor. Hastanede ameliyat odası, koridor ve bekleme salonu, evde ise oturma odası, yatak odası ve koridordan oluşan stüdyoda gezinen kamera, baş aşağıya çevrilmiş kadraj ile plan sekans, parçalı ölçekler gibi geleneksel olmayan açı tercihleriyle filmin deneyselliğini besliyor.

Bir bütün olarak Ayhan Hanım’ın sunduğu görsel zenginlik ve özgünlüğün yalnızca ülke sinemamız için değil dünya sineması için de eşine zor rastlanır olduğunu belirtmek gerek. Ara yazılar ve ses kanalından gelen gerçeklikle filmin darbe ile hesaplaşmasını kuvvetlendiren yönetmen, yer yer gerilim hatta korku ögeleri de kullanarak filmi salt dramdan öteye taşıyor. Filmin belki de tek kusuru 118 dakikalık süresinin deneysel için uzun oluşu olabilir. Vahide Perçin’in yanı sıra komiser rolünde Turhan Kaya’nın çarpıcı bir oyunculukla dikkati çektiği Ayhan Hanım, yönetiminden senaristliğine, görüntü yönetiminden kamera kullanımına, dans koreografisinden yapımına ve kurgusuna kadar her bir noktasında Levent Semerci imzası taşıyan, “auteur sinemacı” kavramını karşılayan önemli bir yapıt. Filmi internetten izlerken sinema salonlarını dolduran, içerik ve biçim açısından döküntü filmler yerine böylesine bir görselliği niçin beyazperdede göremediğimizi sorgulamamak elde değil.

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi96

Bunu paylaş: