Politikanın Tetiklediği Tiyatro*
Geçmişten günümüze sanatta oluşan bir takım değişikliklere bakıp nedenlerini incelediğimizde, değişimin aslında yatan temel konunun politika olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki Ekim Devrimi ile birlikte Rusya’da burjuva hükümetini deviren sosyalistler iktidara gelip Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliğini kurmuşlardır. Buda akıllara ister istemez “politikanın etki etmediği bir sanat dalı var mı?” sorusunu akıllara getiriyor. Biz de bu vesileyle Ekim Devrimi öncesindeki ve sonrasında tiyatroda oluşan değişimleri ele aldık.
Devrim Öncesi:
Devrim öncesi Petersburg ve Moskova gibi büyük şehirlerde sanayileşme ve modern anlamda kentleşmeyle beraber sınıfsal bir yapı doğmuş ve böylelikle işçisinden, burjuvasına kentler karşıt sınıfların yaşadığı bir mekânlar haline dönüşmüştür. 1836 yılında sahnelenen Nikolay Gogol‘un Müffettiş adlı tiyatro oyununa baktığımızda konu itibariyle Çarlık döneminin yaşam tarzını, soyluları, yönetimi ve yöneticileri komedi türünde eleştirel bir gözle açıkladığını görebiliriz.
Sınıf kavramının ortaya çıkmasıyla herkes kendi eğlence ortamını istemiş ve bu da özel tiyatroların gelişmesine ortam sağlamıştır. 3. Aleksandr’ın 1882 yılında tiyatroların üzerindeki şimdiki söylediğimiz şekliyle sansürü kaldırması özel tiyatroların çoğalmasında etkili olmuştur.
Bir grup liberal entelektüellerin köylülerin kültür seviyelerini yükseltmek istemeleri ve onları cahillikten kurtarma istekleri Rusya kırsalında bir tiyatro hareketini oluşturmuştur. Ama temel olarak halkın sorunlarını ele alması gereken tiyatro grubu bunu yapmamış, temel sorunu, köylünün cahilliğinde ve kültürsüzlüğünde olduğunu iddia ederek devletle ve çarlıkla olan sorunları çatışmadan, sorunsuz bir şekilde halletmeye çalışmıştır. Eğitimli kesime yönelik ise çok sayıda tiyatro açılmıştır.
1917 yılında Çar’ın ve beraberindekilerin devrilmesiyle yerine geçen burjuva hükümeti yeni bir baskı dönemi başlatmıştır. Şubat ayında toplanan sansür komitesi tiyatronun giderek yayılmakta olduğunu ve insanları giderek etkisi altına aldığını söyleyerek acilen bu duruma bir önlem alınmasını istemiştir.
Diğer yandan halk tiyatroları ise tiyatro oyuncularının ve aydın kesimin halkla tanışmasını sağlamış bunun sonucunda ise “sanat toplum içindir” anlayışına biraz da olsa bir yaklaşım olmuştur. Daha sonrasında ise sendikalar tarafından desteklenen halk tiyatroları Halk Evleri’nde yapılmaya başlanmıştır ve giderek sayısında çoğalma olmuştur.
1.Dünya Savaşı’nın etkisiyle halk tiyatrolarının ideolojik yapısında değişiklikler olmuştur. 1915 yılına geldiğimizde ise Moskova’da Tiyatroseverler Birliği kurulmuş ve aynı yıl içerisinde Rus Tiyatro Topluluğu’da aralarına katılarak halk tiyatrolarının sorunlarının konuşulması için Aralık ayında Tüm Rusya Halk Tiyatrosu kongresi yapılmıştır.
Halk tiyatroları haricinde Stanislavski, Çehov gibi yazar ve yönetmenler farklı tiyatro denemeleri yapmıştır. Bu yönetmenlerden Stanislavski, Çehov’dan etkilenmiştir ve Çehov’un yapıtlarını klasik tarzın dışına çıkarak yönetmiştir. Devrimden önce gerçekçilik akımını benimsemiş olan Stanislavski devrim sonrasında ise toplumcu gerçekçi akımı benimsemiştir. Aynı zamanda Nemiroviç Dançenko ile birlikte Moskova Sanat Tiyatrosu’nu kurmuş ve Rus tiyatrosunun öne çıkmasında etkili olmuştur.
Avrupa’da 1.Dünya Savaşı ile ortaya çıkan “Avangard Sanat” SSCB’de devrimci bir içerik kazanmış ve devrim sonrasında etkili olmuştur.
Devrim Sonrası:
Uzun yıllar Çarlık rejimi altında ezilen halk Ekim Devrimi ile birlikte özgürlüğüne kavuşmuştur. Böylelikle siyasi iktidarı kazanan Sovyetler “sanatta devrimin propaganda edilmesi” için politik bir yol izlemiştir.
Burjuva sınıfının “sanat sadece yetenekli azınlıkların işidir” anlayışına karşı bir sürü işçiyi tiyatrocu yapmışlardır. Sovyet Birliğine göre Çarlık Rusya’da yüzyıllar boyunca eğitimsiz bırakılan halk eğitilmeli ve devrim tüm hızıyla devam etmelidir. Dergi ve kitap basımı gibi belirli propaganda araçlarıyla bunu yapamayacaklarını anlayan Sovyet yöneticileri, tiyatroya ve diğer sanat dallarına yönelmiştir. Ayrıca dünya tarihinin en kalabalık tiyatro oyunlarına da Sovyet Dönemi’nde rastlanır. Şöyle ki Kışlık Saray’ın Bolşevikler tarafından kuşatılıp iktidarın ele geçirilmesini konu alan ve o tarihsel süreci bir kez daha gözler önüne seren “Kışlık Masalı Kuşatması” isimli tiyatro oyunu 8000 oyuncu, 500 orkestra üyesi, 4 yönetmen tarafından sahnelenip 100.000 seyirci tarafından izlenmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere tiyatro devriminin en etkili kullanımlarından biri, yüz binleri kapsayan kitle gösterileri bu dönemde olmuştur.
Devrim sonrasında kitlesel tiyatroların yanında daha yerel amatör olan tiyatrolar da vardır. Hatta her mahallenin, her bir ordu biriminin, her fabrikanın kendi tiyatro çevresi olmuştur. SSCB’de 1920’lerin sonlarına gelindiğinde sadece ulusal tiyatrolar ağında 12 bin amatör sahne olmuştur. Tiyatrolarda olan gelişmeler sadece sendikalar tarafından desteklenmemiştir. Komsomol ve Komünist Parti örgütü tarafından desteklenen çeşitli tiyatro grupları da olmuştur.
Halkın sanatla iç içe olabilmesi için elinden geleni yapan SSCB, 2.Dünya Savaşı’nı kaybetmemesi ve Avrupa’yı faşizmden kurtarmasına karşın ağır bir yıkıma uğramıştır. Bunun sonucunda SSCB’nin önceki yıllarda olduğu gibi devrimci bir coşkuyla sanat dallarının önünü açamıyor oluşu tiyatro sanatının da devrimden devrimciliğini yitirmesine sebep olmuştur. Bir döneme damga vurmuş olan o devrimci tiyatronun diğer dönemlere göre gerilemeye başladığını söyleyebiliriz.
Sanattaki gerilemenin temel nedenini ilk başta söylemiş olduğumuz o “politik” nedenden kaynaklandığı varsayımını böylelikle çıkartabiliriz. Bu durumda şöyle bir oturup düşündüğümüz zaman sanatta gelişim ve yenilik yapabilmek için politikacıların kendi çıkarlarını gözetmeden yenilikçi, aydınlanmacı sanat kavramını benimseyebilmiş bunu halka yapıcı olarak dayatabilen kişiler olması gerektiğini söyleyebiliriz. Sovyetler Birliği’nin özellikle ilk on beş yılı bu doğrultuda son derece başarılı ve olumlu bir örnektir.