Bugün değerli aydın Muammer Aksoy’un Türk-İslam sentezinin gericileri tarafından katledilişinin 13. yıl dönümü… Değerli aydınımızı saygı ve özlemle anıyoruz. Değinmek istediğimiz konu ise, geçtiğimiz gün Sayın Özge Mumcu’nun ölümsüz aydınımız Uğur Mumcu üzerine kaleme aldığı yazıdaki “ölüleri yarıştırma” pratiği. Kesinlikle karşı olduğumuz bu davranış biçimi, ne yazık ki Hrant’ın aynı Türk-İslamcı yapı tarafından katledilmesinin ardından belirmeye başladı. İş “kimin cenazesi daha kalabalıktı” noktasına ulaştı. Bir nebze samimiyet ve sevgi içeren bu tuhaflığın yanında, çok daha şoven yaklaşımlar da görüldü. “Bir Ermeni öldü sokağa döküldünüz, 20 şehit var neredesin” gibisinden akıl dışı kıyaslamalarla faşizmin doruğuna ulaşıldı. Bu iletideki hedef kitle birinci örnektekiler. İnsanlar durduk yere bu yanlış kıyaslama yöntemine başvurmuyor, ne yazık ki bazı dinamikler onları buna isteyerek veya istemeyerek yönlendiriyor. Bu dinamikler arasında liberaller başı çekiyor ancak en dikkat çekici grup ise bizzat Türk-İslamcı gericiler. Bu iki yapı Hrant’ın katlini sanki Mumcu ve takipçilerinin düşünce yapısı gerçekleştirmiş gibi bir yaklaşıma büründüler. Hrant’ı Atatürkçülerin öldürdüğü gibi akıl dışı bir varsayımla yola çıktılar ve ısrarla Mumcu, Üçok, Aksoy, Kışlalı cinayetleriyle ilgili konuşmadılar, adeta yok saydılar. Karşılığında oluşan tepki “Hrant kimmiş ki, tamam üzüldük ama yetti artık” hareket noktasıyla başlayarak Hrant’ı anmamaya kadar vardı. Aynı gerici yapının tetikçileri tarafından katledilen aydınların yakınları ve sevenleri arasındaki bu ayrım ve sözel çatışma aşılmak zorunda. Kendine “özgürlükçü solcu” diyenlerin, kendilerini Atatürkçü ve sosyalist olarak nitelendiren aydınlara karşı başlatılan bu suikastlar zincirine karşı tepkisiz kalması kabul edilemez. Aynı şekilde Atatürkçülük adına, yukarıda andığımız aydınların asla yapmayacağı bir sığ ulusalcılık düzeyinde Hrant Dink’i yok sayma gayreti eleştirilmelidir. Ve elbette Musa Anter başta olmak üzere Kürt aydınlara yapılan saldırılarda bu ortak tepkiyi ve anmayı fazlasıyla hakediyor. Sonuç olarak Ergenekon, KCK, Oda TV davalarında gördüğümüz “senin davan, benim davam” algısının katledilmiş aydın anmalarında da “senin aydının, benim aydınım” noktasına vardığı bir gerçek. Nasıl ki o davalardaki iktidar yapısını şekillendiren ideoloji aynıysa, aydınlarımıza saldıran yapının ideolojik alt yapısı da aynı gericilikten beslenmektedir. Böylesine küstah bir yapıya karşı içimizdeki çığırtkanları ayıklamalı ve Aydınlanma/Sol ekseninde insanlığımızı bütünselleştirmeliyiz. Bu bakış açısıyla başta Muammer Aksoy olmak üzere tüm aydınlarımızı bir kez daha saygı ve özlemle anıyoruz,
Azizm Sanat Örgütü
azizm.sanat@gmail.com