Birleşmenin nihai sonuçları henüz alınmadı ancak bu ülkede ilericilik adına ne varsa onları temsil etme gayesinde görünen kesimler birer birer gericiliğe teslim oldular. “Sağa açılma” adı altında zaman zaman kesintiye uğrasada onyıllardır sistematik biçimde soldan ve Aydınlanmadan kopan CHP, gururla sağcı olduğunu, CHPli olmadığını, tarikatları desteklediğini sayıklayanları meclise gönderdikten sonra onların Gülen tarikatını ziyaretlerinin ardından eskisiyle yenisiyle önde gelen simalar eşliğinde bu gericiliğin okullarına “hoşgörü” ziyaretleri yapmakta. Baykal’ın Afrika’da, Kocaoğlu’nun İzmir’de yaptığı ziyaretler ve öncesinde CHP’deki sağcıların tarikat aşkları, görünüşe bakılırsa partide en ufak bir tepki doğurmadı. Bu partinin örgütleri, il-ilçe başkanları, seçmenleri nerede? Peki ya gençlik kolları? Denizleri, Uğurları anarken Nato karşıtlığı, sol söylemler sayıklayan, ertesi gün genel başkan ve yöneticiler Nato yanlısı söylevler geliştirdiğinde buna tepki verebilmek aciz gençler ne yapar? “Genel Başkan ve Genel Merkez ne derse doğrudur” yaklaşımı başlı başına bir cemaat kültürü değil mi? Ve yıllardır kendini “sol” gibi yutturan bir başka yapı, BDP-PKK ve Kürt hareketi çoktandır bıraktıkları solculuğun yerine Sünni İslamı koydular. RTE’nin ve türevlerinin onyıllardır tekrarladığı “bin yıldır İslam şemsiyesinde yaşıyor” popülizmini Apo söylediğinde kayıtsız şartsız kabul gördü. Sadece birkaç yıl önce “Kemalizm birleştiricidir” diyen aynı Apo bugün “İslam’da İslam” diyor ve bu dönüşüm sorgulanmıyor. Rum, Ermeni, Yahudi lobilerini suçluyor, kimlik solcularından en ufak bir cevap gelmiyor. Şeriat çağrıları yapan Altan Tan gibilerini övüyor, meclise gönderiyor, yıllar yılı sol ve özgürlükçü olduğunu iddia eden Kürt siyasetinden tepki yerine destek geliyor. Zaten feodaliteyle, töreyle, sermaye ile yıllardır derdi olmayan bir yapıdan ilericilik beklemek saçma zira mektubun her yanı modernizm düşmanlığı kokuyor. Böylece Kürt siyasetinin de aslında bir cemaat olduğu, “başbuğ Apo”dan gelecek her söylemin kayıtsız şartsız, eleştirel yaklaşımsız kabul edileceği kanıtlandı. Görünen o ki, sözde muhalefetin iki kanadı, Cumhuriyetin ilerici ve görece Aydınlanmacı tüm kazanımlarının tasfiye edilmesine karşı durmak yerine bu siyasetten pay kapma yarışında birleşmişler. Uzunca bir süredir ortak muhalifeti geliştirmeleri için bizim de çaba harcadığımız bu kesimler ne yazık ki ortak iktidar yancılığında, efendilerinin dizlerinin dibinde birleşmeyi tercih etmişler. Bir kez egemenin jargonunu kullandığınız an sizler yenilmişsinizdir. İnanç ve dinin ayrı olgular olduğunu, bir kurum olarak dinin siyasetle birlikte gündelik dile düşmesinin sadece ve sadece gericilere yarayacağını bilmeyenler aptal olamayacaklarına göre ya bencildirler ya da -onların sevceği dini motiflerle konuşmak gerekirse- ruhlarını şeytana satmışlardır. Ülkenin tüm gericilerinin birleşimi tamamlandığında bizlere yaşam alanı tanımayacakları açık, onun göstergelerini on yıllardır görüyoruz. Çözüm bu ülkede halen nefes alan, dünyaya ırk ve din gözlükleriyle değil emek ve sınıf temelli bakan, Aydınlanmacı ve Sosyalist bir ülke ve dünya için savaşım vereceklerin bir an önce birleşmelerinden geçiyor. Bir ön hazırlık olarak, binlerce yıl önce yukarıda andığımız süreçlerin benzerlerinin nasıl sonuçlandığını hatırlamak adına, yönetmenliğini Şilili Alejandro Amenabar’ın üstlendiği, İskenderiye Kütüphanesi’nin ve dönemin öncü bilimcilerinden Hypatia’nın hikayesinin anlatıldığı 2009 yapımı “Agora” filmini izleyebiliriz, Saygılarımızla, Azizm Sanat Örgütü