Ölümünün 60. Yılında, Devrimci Sinemanın Zirvesi: Dziga Vertov

Sinemanın bilimsel bir buluş olarak ortaya çıkışının ardından önce eğlence aracı sonrasında bir sanat biçimi olarak kabul edilmesinden günümüze, kuramsal ölçekte iki büyük tartışma süregelmiştir. İlki sinemanın kendine özgü bir dili olup olmadığı, ikincisi ise devrimci sinemadan tam olarak ne anlaşılması gerektiği. Yüzde yüz ikna edici bir sonuca halen kavuşmamış, görece birbirinden bağımsız bu iki tartışmanın ortak noktasında ise sadece Sovyet sinemasının değil dünya sinema tarihinin en radikal yönetmeni olan, Dziga Vertov yer alıyor.
Ölümünün 60. yılında saygıyla andığımız Vertov’un dehası, “sinema, tüm sanatlar içinde bizim için en önemli olanıdır” sözleriyle tüm yaratıcıların önünü açan Lenin‘in desteğiyle temellenmiştir. Daha sonra kuramsallaştıracağı sinemasının ilk örneklerini, Büyük Ekim Devrimi’nin yarattığı ilerlemeyi, dönüşümü ve aydınlanmayı Sovyet yurdunun dört bir yanına giden sinema trenlerinde veren Vertov, propaganda amaçlı belgesel biçimini modernize ederek dikkatleri üzerine çekmiştir. Özellikle 1920’lerde hem yazılı hem görsel alanda sayısız çalışma ortaya koyan yönetmenin, sinema tarihinin belki de en radikal çıkışı olan Sine-Göz manifestosu da aynı döneme denk gelmiştir. Özetlemek gerekirse, 7. sanatın, önceki sanat dallarıyla olan bağını koparıp özgürlüğünü ilan etmesi olarak okunabilecek bu manifesto, senaryo ve oyunculuk başta olmak üzere o dönemden günümüze halen egemenliğini koruyan egemen sinema kodlarını reddetmiştir. Vertov, edebiyatın senaryo metniyle, tiyatronun ise oyunculuk ile ele geçirdiği sinemanın, bir görüntü sanatı olarak önceki tüm disiplinlerden bağımsız olması gerektiğini belirterek bunun yolunu kameranın gerçekliği kaydetmesi ve Sovyet sinemasının imzası olan montaj tekniğinde görmüştür. Ona göre ancak bu sayede sinema gerçek anlamını bulacak ve bu şekilde evrensel bir dile kavuşabilecektir. Vertov’un gerçekliği, kameranın belgeselvari biçimde gerçek mekan ve ışıkta, gerçek kişilerle görüntüler toplamasından öte bir seviyededir. Sine-Göz, insan gözünün görebileceğinden çok daha fazlasını görebilmeye yarayan bir aygıt olarak, sadece kameranın yakalayabileceği görüntülerin gerçekliğidir. Ve bu görüntülerin Marksizmden beslenen montaj kuramıyla doğru bir sıralamada verilmesi her hangi bir dramatik kurmacaya gerek duymadan izleyiciyle duygusal bir monolog yerine akılcı bir diyaog kurabilmektedir. Yönetmenin sinematografisini en net biçimde anlatan 1929 yapımı “Film Kameralı Adam“, salt görüntülerle kendi evrensel diline kavuşmuş sinemanın bir manifestosu veya Chaplin’in nitelendirmesiyle, senfonisi olarak da izlenebilir. Bambaşka bir içeriğe sahip 1933 yapımı “Lenin İçin Üç Şarkı” ise, epizodik belgesel anlatısıyla üç bölümde Lenin için yazılmış halk türkülerinin, Lenin’in yarattığı büyük devrimci dönüşümün görüntüleri eşliğinde Sine-Göz kuramıyla kurgulanarak görüntü diline kavuşmasıdır.
Vertov’un sinema tarihinde yaptıkları ve vardığı nokta halen biriciktir. On yıllardır Vertov’un parçalarından beslenerek türeyen akımların hiç biri Sine-Göz’ün radikalliğine yaklaşamamıştır. Hatta Sine-Göz’den yaklaşık kırk yıl sonra Fransız Yeni Dalga’sının en radikal ve devrimci yönetmeni Godard‘ın kurduğu “Dziga Vertov Grubu“nun politik amaçlı filmleri bile Vertov’un filmografisiyle karşılaştırıldığında biçimsel olarak geridedir. Ülkemizde ise hem ana akımdan hem de modernist anlatıdan rahatsız olmanın neticesinde, içeriksel olarak solda konumlanan her yaratıcıya sahip çıkanların “devrimci sinema” çağrılarında Vertov’un unutulması, özeleştiri gerektiren bir durumdur. 1930’ların Sovyetlerinde “halkın anlayacağı filmlerin üretilmesi” yönündeki dönüşüm neticesinde, Eisenstein‘la kıyaslandığında bürokrasi tarafından neredeyse hiçbir projede  görevlendirilmeyen, proje başvurularında ise senaryo dışı çalışmasının neticesinde genellikle reddedilen, tüm bunlara karşın pes etmeyerek küçük ölçekte de olsa yaratmayı sürdüren ve ülkesinde hak ettiği değeri gecikmeyle de olsa görebilen Vertov, sinematografik açıdan günümüzde halen erişilememiş ve aşılamamış devrimci bir zirve olarak yükselmeyi sürdürüyor.

 

Bunu paylaş: