Soma’da Suçlu Serbest Piyasa Ekonomisi ve Ülkemizdeki Sürümleridir

Son dönemde sıklaşan işçi ölümlerinden şimdilik sonuncusu Soma’da yaşandı. Can kaybının yüzleri aşması, gelmekte olan felaketleri yok sayma çabasındakilerin gündemlerini bozdu. Eğer maden faciasında can kaybı tek hanelerde kalsaydı birçokları için haber değeri bile olmayan “güzel ölüm”lerden bir diğer istatistik veri olarak kalacaktı. Emek düşmanlığı konusunda önceki hükümetlere tur üstüne tur bindiren, eylem ve söylemleriyle bu düşmanlığı yücelten yönetim, elbette yaşananların sorumlusudur. Olay yerindeki meslektaşlarımızdan ve sağlık ekiplerinden an be an aldığımız bilgiler işi kader boyutundan öteye taşımamızda etkili oldu. Başta İstanbul, Kocaeli ve İzmir’den yollanan adli tıp uzmanlarının “Havalandırma zaten sorunluymuş, elektrikler de kesilince hava akışı hepten durmuş. Artık otopsi için açmıyoruz, sadece kan örnekleri alıyoruz. Ölüm nedeni zehirlenmedir.” sözcüklerinde geçen ‘havalandırma zaten sorunluymuş’ ayrıntısı içimize kara bir ölüm gibi çöreklendi.

Sorumlu AKP ve onun gerici, piyasacı, faşizan zihniyetidir ancak bu sorumluluk “piyon” kontejyanından sayılmalıdır. Suçun temelinde, akılcılıktan yalıtılmış geç kapitalizm, serbest piyasa ekonomisi vardır. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte dizginlerinden kurtulan ve küresel taarruza geçen bu ekonomik model, “tarihin sonu geldi, ideolojiler” bitti yalanıyla, ideolojisini vazgeçilmez kılarak reddedilemeyecek bir özgün tarih yazmaktadır. Batı’da Sovyet korkusu neticesinde beliren sosyal devlet olgusunun, refah toplumu olarak on yıllardır kapitalizmin başarısı olarak sunulan Batı Avrupa’da bile kemer sıkma politikaları adı altında tasfiye edildiği bir dünyada, ilkel kapitalizmden bağını bir türlü koparamamış bizim gibi ülkelerde sonuç da aynı oranda ilkel ve trajik olmaktadır. Dualardan, hutbelerden, yaslardan medet ummak ve kitlelerin toplumsallaşmaması için bir kez daha dini kullanmak tam da bunun sonucudur.

Refah toplumlarında bile yıkıcılaşmış bir ekonomik modelin, ülkemizdeki karşılığı ne yazık ki “küçük esnaf” mantığıyla boyundan büyük işlere kalkışmak oluyor. Kar elde etmek için işçilerin emeklerinin çalınışı ve sömürülüşü varabileceği en uç noktalarda. Bu yaklaşım maden ocaklarından üniversitelere, en küçüğünden en büyüğüne özel işletmelerin hemen hepsinde görülmektedir. Doğası gereği serbest piyasa ekonomisi, insanlığın var oluşuna karşı hareket etmek zorundadır. Kitleleri ise yılgınlaştırarak kendisine mecbur hissettirmektedir. Bunu kırmak, başka bir dünyanın yakın geçmişte somut örnekleriyle görüldüğü üzere mümkün olduğunu bir an önce hatırlatmak ve küresel akıl tutulmasını parçalamak zorundayız. Bu savaşıma dahil olmayan hiçbir partinin, örgütün, sendikanın ve oluşumun muhalif sayılamayacağını da vurgulamak gerek. AKP ile aynı ekonomik modeli uygulama konusunda hiçbir farklılık taşımayan, eleştiri noktasını duygusallıktan kaçıramayan, sistemin özü yerine vitriniyle ilgilenen, akılcılıktan, Aydınlanmadan uzak bir muhalefet küçük ölçekte AKP’nin genelde ise gerici sistemin ömrünü uzatmaktadır. İşçi ölümlerinin sıfır noktasına çekilebileceği, özel sektörün ve dolayısıyla piyasanın emek üzerindeki gölgesinin dağıtılacağı yegane sistemin sosyalizm olduğunu algılayamadan ve bu doğrultuda hareket etmeden ülkemizin ve insanlığın ileriye hamle yapması mümkün değildir. Örgütlenme ve Haziran’da sistemi kilitlemeyi başaran kalkışmaların pratiğine gelecekte zafer kazandıracak olan teoriler, bu temelden başlayarak acilen inşa edilmelidir.

Azizm Sanat Örgütü Yayın Kurulu

Görsel: Madene Giriş (1923) – Diego Rivera

Bunu paylaş: