Hükümsüzdür*
Doğduğumda yalnızca 3 kilo 18 gramdım.
O gün beni teraziye koyup tartmak bu dünyanın en mantıklı hareketi olmalı. O zaman bedenim ruhumla orantılıydı. O kadardı işte her şey… Şimdilerde kaç kilo geliyorum sormayın uzun zamandır tartılmıyorum ruhumun bedenimden taştığını, bedenimin ise yüklerinden ağırlaştığı andan itibaren tartıları tanımıyorum…
Eksilmek istiyorum ama fazlaca tamam da sayılmam aslında bir yerden atmalıyım bendeki yükleri. Bunu bileklerimi keserek yapamam. Oldukça uzun süren ölümler bana göre değil.
Üstelik ellerim ve parmaklarım daktilo tuşlarına basarken benimle olmalı… Ölümümün daha afili olması için kalın bir kâğıda daktilo ile yazılmış asil bir mektup yakışır, yüklerimin hükümlerini boşluğa miras bıraktığımı o kalın kâğıda işlemeliyim…
Bir hap, zehir ya da çeşitli aletlerle gelen ani ölüm de olmamalı bunu hissetmeliyim. En azından bir rock parçası dinleyecek ya da Turgut Uyar okuyacak vaktim olmalı bunlar anı kutsayan durumlar hiçbirini atlanmamalı…
Belki de intihar etmeliyim, muhteşem manzarası olan bir tepeden güneşin batışına yakın denize doğru inmeliyim, ama güneşin batışı çok geç olabilir, doğuşu çok erken…
Aslında bir dünya turnesine çıksam, bilmediğim bir kentte daha önce yüzlerini görmediğim, dilini dahi bilmediğim insanlar arasında yüklerimden kurtulabilirim… Üstelik bu çok daha kolay olur…
Bir tek ayrıntı bile atlanmamalı her şey ilk doğumum kadar mükemmel olmalı…
Lütfen ölüm meleği, eğer yüklerimi benden sen alacaksan çok mutlu olduğum, kalbimin bile gülümsediği bir anda gel. Bana orta halli bir bekleyiş yeter, iyi dileklerimi yollayacak kadar ve en azından saçlarımı kesecek kadar vaktim olsun…