Hayatı Tersten Yaşamak: Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi – Deniz Eren

Hayatı Tersten Yaşamak: Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi*

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir. Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu…

Nasıl mı?

Camide, musalla taşında uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette. Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak. Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır.

Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz. Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev… Altmışlı yaşlara kadar her şey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.

Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz. Genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz. Herkes karşınızda el pençe divan…

Vücudunuzda da bazı hoşa giden dirilişler de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz. Diğer hormonsal aktiviteler artıyor, fevkalade… Aman ne güzel günler başlıyor…

Derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada babanız ortaya çıkmış, “fazla çalıştın” diyor “artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun…” keyfe bakar mısınız? Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor. Derken, anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık… Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar “evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna” diyorlar.

Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz. Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor. Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır. Bir gün karanlık fakat güvenli ve ılık bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok; bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda döne döne yaşıyorsunuz.

Sonra küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz ve günün birinde muthis keyifli bir olayla ile hayatiniz,

Bitiyor…

Can Yücel‘in Benjamin Button’nı anlattığı ya da Benjamin Button’nın benzediği bir şiir olarak hafızamızda yer eden “Hayatı Tersten Yaşamak”  adlı şiirin aynı zamanda filme Türkçe bir örnekleme oluşturduğunu da söyleyebiliriz.

Amerikalı yazar F. Scott Fitzgerald‘ın  1922 tarihinde Colliers Dergisi’nde yayımladığı kısa öyküsünden uyarlanan 2008 yapımı Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi  çocukluğumuzda dinlediğimiz o masum hikâyelere dalıp gittiğimizin görsel bir göstergesidir. Biran için gözlerinizi kapatın, çocukluğunuzda dinlediğiniz hikâyelerin gerçekleştiğini düşünün ve kendinizi o akışın içine bırakın. Mesela Benjamin Button’ın aslında sizin olduğunuzu hayal edin, kim istemez ki böyle özgün bir hikâyenin sahibi olmayı. Hasta yatağında yatan eski sevgilinizin kızına  1.Dünya Savaşı’nın sonunda oğlunu ve sevdiği kişileri kaybeden bir saatçinin belki geri gelirler ümidiyle tersine işleyen bir saat yapıp tren istasyonuna astığını anlatmaya başlamasıyla hikâyeniz başlasın. Zamanı tersine sayan bu saat belki saatçiye sevdiklerini geri getirmez ama 80 yaşına gelmiş ihtiyar bir bebeğin dünyaya gelmesiyle bir mucize gerçekleştirir. Gözlerine katarak inmiş, duyma kaybı olan ihtiyar bebeğin hasta olduğu düşünülerek ölmesi beklenirken günden güne büyüyüp gençleşmeye başlamasıyla süregelen bir hikâye Benjamin Button’ın hikâyesi.

Daisy’nin kızı Caroline’dan isteği üzerine okumaya başladığı günlükle Benjamin’nin hayatında yaşadığı her olaya bizimde tanıklık etmemiz filme biyografik bir kimlik kazandırmıştır. Diğer yandan geçmiş ve günümüz arasında gidip gelen, geriye dönüş sahneleriyle desteklenen filmde hikâyeyi Benjamin Button’dan da dinlemeye başlamamız filme hareketli bir hava katmıştır. Yaşlı bakım evinde çalışan ve  Benjamin’e annelik yapan Queenie’nin tanrının yarattığı her canlının yaşam hakkı olduğunu düşünmesi ve ara ara hiçbir şey için asla çok geç olmadığını hayatımızda yapmak istediğimiz her şeyi tamamlamamız gerektiği mesajlarının vurgulanması da filmin sosyal hayat eleştirisi sunduğunun en basit göstergelerinden biridir.

Oscarlı senarist Eric Roth‘a ait olan senaryonun başarısını farklı zaman dilimlerinde, tarihte geçmiş olay ve kişilerin etkileşimini ele alarak anlatılan Forrest Gump‘ın kimi zaman Benjamin Button ile benzerlikler göstermesine bağladığımı söyleyebilirim. David Fincher‘ın yönetmenliğini yaptığı Benjamin Button’ın bir diğer başarısını ise Dövüş Kulübü’nde birlikte çalıştığı Brad Pitt ile yakaladığı uyumdan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Senarist ve yönetmenin dışında teknik ekibin ve oyunculuklarında oldukça başarılı olması film süresince izleyiciye bir kitap okutma başarısı göstermiştir.

Can Yücel’in şiirinde söylediği ve Mark Twain‘in “80 yaşında doğup on sekizimize doğru yavaş yavaş yaşasak hayat daha mutlu olurdu” sözündeki gibi belki mutlu olmayacaktık ya da ihtiyar doğmanın verdiği tecrübeyle daha iyi bir yaşantı sürecektik, bu bilinmez ama hayatımıza yönelik tek bir gerçek var ki oda “her ne olursa olsun, kendin olmak için asla geç değildir. Ya da benim durumumda asla erken değildir. Bunun zamanı yoktur, istediğin zaman başlayabilirsin. Değişebilir ya da aynı kalabilirsin. Bu işin bir kuralı yoktur. Hayatımızı iyi ya da kötü yaşayabiliriz. Umarım seninki mükemmel olur. Umarım seni şaşırtacak şeyler yaşarsın. Umarım daha önce hiç hissetmediğin duygular yaşarsın. Umarım hayata başka bir pencereden bakan insanlarla tanışırsın. Umarım gurur duyduğun bir hayat yaşarsın. Ve eğer yaşamadığını düşünürsen, umarım içinde her şeye yeniden başlayacak gücü bulursun.” günlüğün son sayfasında yazılı olan ve Caroline’in okumuş olduğu bu paragrafta saklı.

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi105

Bunu paylaş: