2000’lerle birlikte farklı türlerde ürettikleri örneklerle ülke ve coğrafya sinemasını küresel vitrine çıkaran Çinli yönetmenler arasında, bölge mitolojisini sinematografiye yedirmesiyle Kahraman ve Parlayan Hançerler gibi destansı filmlere imza atan Yimou Zhang dikkati çekiyor. Yönetmenin şu sıralar tanıtımlarıyla öne çıkan yeni filmi The Great Wall/Çin Seddi ise tarihsel temas göz önüne alındığında dikkatimizi biraz daha fazla çekmeliydi ancak nedendir bilinmez konuyla ilgili sessizlik hâkim. Filmin geçtiğimiz günlerde yayınlanan ikinci fragmanının ardından artık birilerinin sessizliği bozması gerektiğini düşündük zira film, Hun ve Göktürk akınlarına karşı inşa edilen seddin hikâyesini fantastik noktalara çekerek çiğ bir alegori sunacağı izlenimi veriyor.
Birkaç ay önce boy gösteren ilk fragmana göz attığımızda, filmin afişlerinde de yer alan, Çin Seddi’nin binlerce yılda tamamlanması ve binlerce kilometre uzunluğunda oluşuyla insanlığın en büyük yapılarından biri olduğu yazılarının ardından, kime/neye karşı yapıldığı sorusu soruluyor. Yanıt ise dehşetle sonuçlanan bir gerilimle veriliyor. Dilerseniz izleyelim;
Duvarın ne idiği belirsiz canavarlara karşı yapıldığını anladığımız an, Çin ordusunun yanında savaşan ve Matt Damon’ın canlandırdığı beyaz kahramanın varlığı da sorgulanır oluyor. Burada ikinci fragman, filmin ufku ve hudutlarını öngörmek açısından faydalı olacaktır;
Silah tüccarı/savaşçı olduğunu anladığımız beyaz kahramanın, kendini bir şekilde canavarlara karşı yapılan duvarı savunan Çin ordusunun yanında bulduğu filmin ikinci fragmanının, yönetmen Zhang’in ustası olduğu savaş sahneleriyle bezeli oluşu kilit noktayı gözden kaçırmamalı. Senaryo yazımı ve yapımcılık başlıklarında kısaca Hollywood’u gördüğümüz Çin Seddi filminde duvarın, beslenmekten başka amaç taşımayan ve bu uğurda önlerine ne çıkarsa vahşice öldüren canavarlara karşı tüm insanlığı koruduğunu öğrendiğimizde, zihnimizde beliren tepki “Türkler canavarlaştırılmış” ile sınırlı kalmıyor. Filmin canavarlaştırılan ötekisinin Türk oluşu, Hollywood’un bitmek bilmeyen öteki ihtiyacının güncel duraklarından biri yalnızca. On yıl önce 300 Spartalı’da Persliler üzerinden tüm doğunun ucubeleştirilmesi halen güncel. Mesele ötekileştirici zihniyetten öte ekonomik. Hollywood’un son dönemde dünya pazarında en çok gelir elde ettiği, hatta bir bütün olarak gişeyi belirleyen ülkenin Çin oluşu, Çin Seddi’nin derdini su yüzüne çıkartıyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında küresel hegemonya savaşlarının yükselişi ile, 2000’lerin başlarında pek çok filmde, içerik ile doğrudan ilgisi olsun olmasın, Çin’e yönelik olumsuz imalar varken (Bknz: Batman Başlıyor, Transformers vb.) son yıllarda bu kez yerli yersiz olumlamalar ile karşılaşabiliyoruz (Ne tesadüftür ki yine Matt Damon’un oynadığı Marslı bu konuda en büyük örnek). Dev bütçeli filmlerin ABD sınırlarında doyurucu hasılatlar elde edemeyişi, Çin pazarının önemini arttırırken, Hollywood’un Çinli izleyicinin hoşuna gidecek işler ortaya koyma gereksinimlerini doğuruyor. Warcraft filminin Çin gişesi sayesinde batmaktan kurtulması gibi örnekler, Hollywood stüdyolarının, kapitalizmin aşamadığı kriz ortamında ayakta kalabilmek adına tavizler vermesine yol açıyor. Çin’in gözde yönetmeni ile tarihsel açıdan Çin’in gurur kaynağı Büyük Duvar’ın hikâyesinin, Çin tarihinin ötekisi üzerinden anlatırken, duvarın insanlığı koruduğu büyüsü, barbarlara karşı medeniyet savunusu konusunda Çin’in de “Batı”nın yanında yer alma hakkı olduğunu aktarıyor.
Elbette film tüm bu yazdıklarımızı yanlışa düşürebilir ancak söz konusu Hollywood olduğunda, içinde bulunduğu mali krizin şimdilik Çin pazarı ile aşabildiği gerçeğini de göz önüne alarak filme yönelik fikirlerimizin olumlu yönde dönüşümü düşük bir ihtimal olarak gözüküyor.
Box Office Türkiye’de, gösterim tarihi olarak 30 Aralık’ın belirlendiği Çin Seddi’ni izledikten sonra hep birlikte değerlendirme olanağımız olacak.
Onur Keşaplı