Ütopya’nın Adalet Arayışı – Cennet Akıncı

Ütopya’nın Adalet Arayışı*

Gerçekte var olamayan bir hayatın kurgusal tasarımlarının ifadesi olan Ütopya’yı, olağan şartları zorlayıp, tamamen düşünsel çerçevede bir dünya oluşmasının edebi ve felsefi bir yansıması olarak açıklamak mümkündür.

Yargıç bir babanın oğlu olarak doğması ve hukuk alanına olan ilgisi ile yaşadığı dönemde ki devlet, din, adalet ve iyi olgularını sorgulamış, kendini sadece düşünmeye verdiği dönemlerde sürekli okuyarak topluma, insana ve hayata karşı yanlış ve doğru kavramlarını sorgulamıştır.

Yaşamı boyunca İngiltere’nin politik ve ekonomik yapısı dışında toplumsal yapıya da açık ve net bir şekilde eleştiride bulunan Thomas More, insanların içinde bulunduğu durumları ve bu durumların neden olduğu suçlar ile insanları bu yöne iten eğilimleri, aktüel politikanın üzerine konuşulan tartışmaları Ütopya’nın I. kısmında ele alarak eleştirilerde bulunmuştur.

More, İnsanları suça teşvik eden yoksulluğun nedenleri üzerinde belirttiği fikirlere göre bu durumun tek suçlusu olarak büyük balık konumunda duran ve faydasız bir topluluk olarak belirttiği aristokratları gösterir. Yaşam değerlerinin düşük olmasının başka bir nedeni olarak ise, tarım alanlarının verimli kullanılmaması, otlak alanların zengin azınlığın himayesi sonucu, pahalılık, işsizlik ile doğan göç ve göçün beraberinde getirdiği çeşitli suçlar ile bunlara verilen adaletsiz sert cezalardan, yoksulluğun nedenlerinden uzunca bahseder. Eleştirisinin çoğunu hatta tamamını her çağın vebası konumunda olan kapitalizme yöneltir. Zenginlerin daha fazla kazanma isteğinin halkı yoksulluğa sürüklediğini belirtir. More tarafından eleştirilen toplumun üst tabakası, çıkarları uğruna ‘ortak iyiyi’ unutarak toplumsal adaletsizliğin en büyük nedeni arasında bulunur ve bu durum Ütopya kitabında net bir şekilde eleştirilmektedir. Söz konusu adaletsizliği ve haksızlığı yasalarda da görmekte ve ona göre gereken ceza, halkın adaletle uzlaşması yönünde olmalıdır. Dönemin İngiltere ceza sisteminde insan öldürmenin cezası, idam iken, ona göre adaletsizliğin baş gösterdiği noktada hırsızlık suçuna da idam cezası verilmesidir. More kullanılması mümkün olan ceza sisteminin, Poliyleritlere ait olan; hırsızlığın sonucu ceza olarak, kamu yararına çalışmak, suçu ortadan kaldırmayı ve insanı topluma faydalı hale getirmeyi amaçlayan sistemdir. Ortak iyi ve toplumsal adalet kavramlarının sıkça sorgulandığı eserde bu unsurları tehdit eden zengin azınlığın çıkarlarını koruyan yasa sistemi I. bölümde betimlenen Ütopya toplumunda hukuk, adaletsizliği meşru kılmayı değil, adaleti bir toplum unsuru haline getirmede aracı unsur haline getirir.

Thomas More, insanlar arasında ki eşitsizliği ve toplumsal adaleti tehdit eden durumlara karşı, var olan adalet anlayışı yerine, yeni bir adalet anlayışı teklif eder. More, eşitsizliğin ve adaletsizliğin nedenlerinden birini özel mülkiyet olarak açıklar, müşterek değerleri yozlaştırdığını var olan koşullar içinde tartışır ve toplumsal statü değerlerini eşitsizlikle değerlendirerek halkı çeşitli şekilde sömüren aristokratları bu durumun yeniden tek nedeni olarak gösterir ki; bu durumu Ütopya kitabında, “Bu yararsız, bu bal vermez arılar, başkalarının alın teriyle geçinmekte, topraklarında çalışanlardan daha fazla yararlanabilmek için onları derisine kadar yüzmekte, bunun dışında başka gelir kaynağı bilmemektedirler.” diyerek özetler. Bu durum elbette ki aristokratların itibarını zedelemektedir.

More’un teklif ettiği adalet anlayışı ortak iyinin ve toplumsal eşitliğin bir arada olduğu bir bakış açısıdır. Onun adil toplumu olan Ütopya’da eşitlik, ortak iyi ilkesi ile kurulmuştur. Ütopya’nın II. bölümünde anlatılan toplum ile özel mülkiyetin ortadan yok olması ve ortak mülkiyetin dahil olduğu bir adalet tasarımı sunulur. I. bölümde sorgulanan adalet arayışı ve muhtemel çözüm yolları açıklanırken, II. bölümde More, adil Ütopya toplumunun resmini çizerek I. bölümde ortaya çıkan sorular ile cevaplara rehberlik etmektedir. Ütopya’da anlatılmak istenen; her şeyin başka türlü olabileceği ve bir ortak paydadan herkesin eşit şekilde faydalanabileceğidir. Öne sürülen adalet anlayışı gelecek yönelimli olmakla beraber farklı perspektiflerin bir araya geldiği kamusal tartışmalarla, özellikle İngiltere politikalarının hedef alındığı ve bunların adaletsizliğinin vurgulandığı tartışmalar sonucu dönemin siyasal ve ekonomik sorunları açıkça ortaya konmaktadır. Eserin tamamında bahsi geçen sorunların nasıl çözüme kavuşacağı, ideal düzenin nasıl olabileceği işlenir. Raphael Hyltloday’in Ütopya’yı keşfini ve başka toplumların gelenekleri ile adalet anlayışı üzerinden ele alınır. Lakin keşif birçok soruya cevap olmanın aksine, okuyucuyu da politik arayışa ve tartışmaya sevk eder.

Hem felsefi hem de politik sorularla iyi ve adil toplum tartışmaları ile Ütopya, Platon’un Devlet kitabını hatırlatır. İki kitapta da sorgulanan “iyi” birbirinden oldukça farklıdır. Platon tarafından iyi, Devlet kitabında, dayanağı bu dünyada değil idealarda bulunur ve politik alanın kendisinde hareketle düzenlenen bir hakikat ilkesi olarak anlatılmaktadır. More iyiyi Ütopya toplumu üzerinden nasıl gerçekleştiğinden hareketle kavratmaktadır. Politik alanın düzenlenmesi sonucu ulaşılan bir ilke olarak “iyi” pratik yaşamın içine aktarılmıştır. Devlet ile birlikte sorulan adil yaşamın ne olması gerektiği sorgulanmış ve Ütopya’nın II. bölümünde Hythloday ile birlikte pratik alanda gerçekleştirilmiştir ve olması gereken Ütopya toplumunda anlatılmıştır.

Tarihsel bir olayla açılan I. Bölüm, İngiltere Kralı VIII. Henry’nin Kastilya Prensi ile arasının açılması nedeniyle, Antwerp’e durumu düzeltmek amaçlı gitmesi üzerine More’nin, Peter Gilles aracılığıyla Hytloday ile tanışması ve onun deniz yolculukları esnasında Avrupa’daki adaletsiz politikaların diyalogları ile açılır. Hytloday’de bu haksızlığı eleştirip toplumsal adaletle rahatlığın gerçekleşmesinin mülkün kişiselleştirilmesine, her şeyin parayla ölçüldüğü yerde mümkün olmayacağını savunur. Hytloday’de özel mülkiyeti reddetmekte ve mülk sahipliği fikrini ortadan kaldırmaktadır. Toplumların ancak bu şekilde eşit zenginliğe ve mutluluğa kavuşacağını savunur. Aksi takdirde özel mülkiyet hakkı var oldukça, toplumsal yapının temeli olmaya devam edecek ve bu yoksulluk ve açlığı da beraberinde getirecektir.

Hytloday yolculukları sırasında, İran’a bağlı bir toplum olan Polylerit’lerin İngilizlerden daha üstün bir ceza sistemine rastlar. Bireylerin daha iyi bir hale gelmesini amaçlayan sistemde, ortak refahın ilk adımının bu olması gerektiğini anlatır ve ceza sisteminin hem insana hem de topluma yararlı olacak şekilde ölçeklendirir. Hytloday’in rastladığı Akhoria şehrinde ise, yasaların kralların kişisel çıkarlarını gözettiği düşüncesiyle eleştirirken, iyi bir kralın ülkesinin refahı ile ilgilenmesi gerektiğini, kendi kişisel çıkarları yerine, herkesin ortak iyisini gözeterek yönetmesini, kralın bu şekilde adil bir yönetici olabileceğini anlatır. Hytloday’in Ütopya’dan önceki durağı olan Makaria’da paranın kullanımına kral da dâhil olmak üzere sınırlamalar getirilir böylece, sömürünün ve cimriliğin önüne geçilmektedir. Makaria’da kralın görev tanımı ve kamu yararı ile özel mülkiyet sınırı söz konusudur ve iki önemli başlık olan kamu yararı ve özel mülkiyet sorunu, Hytloday’ın son durağı Ütopya’da çözüme kavuşacaktır.

Hytloday tarafından II. bölümde adil Ütopya toplumunun, sosyal, politik ve ekonomik profilleriyle ‘örnek iyi’ tasvir edilmiştir. Ütopya’da adalet toplumsal bir erdemdir ve adalet özel mülkiyetin ortadan kaldırılması, herkesin mülkiyete ortak olması ile sağlanmaktadır.

İnsan gücü ve emeğin göz ardı edilmediği sistemde, herkesin ortak iyisi amaçlanır ve çalışmak Ütopyalılar için bir ödevdir. Bunun sonucu toplumsal adalet ve insanların ihtiyaçlarının karşılanması ile malların üretimine ortak olmaları, üretilen malların eşit paylaştırılması gerekmektedir. More emek ve adaleti aynı düzlemde ele almıştır. Tarımsal görevlerde herhangi bir ayrım olmaksızın herkes çalışır ve iyi bir çiftçi olarak yetişir. Para kullanımı ve özel mülkiyet olmazken herkes üretime ve tüketime ortak şekilde katılır.

Temsili demokrasi örneği olan Ütopya’da her şey sistematik bir düzen içindedir. Elli dört kentin bulunduğu Ütopya’da her kentte mahalle ve aile sayısı eşittir. Her kentin bir kent yöneticisi bulunur. Bu görev bir yıllık olabileceği gibi, yönetici adil olduğu sürece de devam eder. Toplumsal meselelerin sistemli bir şekilde ilerlediği yönetimde, büyük halk toplantıları ile haksızlıklar karşı durulmak amaçlanmış ve her durumda halkın iyisi gözetilmiştir. Ortaya çıkan en dikkat çekici açıklamalar bu yöndedir. Ütopya’da ki ortak refah bireysel çıkarlardan arınmış ve dayanışma ile kolektif bir yaşam ürünü ortaya çıkmıştır. Çalışma düzeni verimliliğin artması ve zamanın verimli kullanılması üzerine akılcı bir planlamayla açıklanmıştır. Hem çalıp üreten hem de kendilerine ve çevresine vakit ayırabilen sistemde, uyumlu birliktelik göze çarpar. Zaman, mekân ve aile planlamasının ustaca yapıldığı toplumda, var olan durumlar sürekli gözden geçirilerek gerekli düzenlemeler yapılır.

Ütopya yasaları halkın nasıl yaşayacaklarını, gündelik yaşamı ve Ütopyalıların birbirleri ile olan ilişkilerini düzenleyen, basit ve anlaşılır, halkın yararını gözetecek şekilde tasarlanmıştır. Bu düzenin dışına çıkan insanlar en ağır şekilde cezalandırılmaktadır. Fakat More’a göre, iyi bir eğitimden geçen Ütopyalılar için bu ihtimal söz konusu değildir.

Ütopya’daki yasaların amacı insanları öldürmek yerine, suçu ortadan kaldırmayı amaçlar ve en ağır ceza kölelik ile karşılaştırılır, çünkü köle olarak çalışmaları onların ölmelerinden daha yararlıdır. Köle olarak cezalandırılan kişi duyduğu üzüntüyü dile getirirse, cezaları hafifletilir ve ya tamamen bağışlanarak topluma kazandırılır.

Thomas More’un adalet anlayışı politika, bilim, hukuk, din gibi somut alanları birleştiren merkezi bir sistem ile adaleti, ekonomik ve politik taleplerin etrafında şekillendirir. Mükemmel ve kusursuz bir toplum olan Ütopya fikri, emek ve adalet üzerinde sıkça durularak, var olan kapasiteyi son demine kadar kullanır.  Emeğin, adaleti tarif etmekte kendine bir referans haline gelmesi, ortak iyi kavramını anlaşılan bir ilke haline getirmiştir. Nesnelleştirilerek ortaya konan yeni insan, yeni toplum ve yeni adalet anlayışı modern hayat için olması gereken bir çizgidir.

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi106

Bunu paylaş: