O Eski Şarkı – Seda Kiraz

O Eski Şarkı*

Yine o sevdiğim Arnavut kaldırımda iş çıkışı yorgunluğumu bir an önce atmak için hızlı adımlarla eve doğru yürüyordum. Bizim sokağın sonunda, sol köşedeki evin önünde birden durdum. Bir şarkı ilişiyor kulağıma, dün de duymuştum, ondan önceki gün de. Düşünüyorum da ben bu şarkıyı her akşam duyuyorum.

Başımı kaldırıp şöyle bir evi süzdüm. Daha önce hiç bu kadar ayrıntılı bakmamıştım. Ne kadar eski olduğunu fark ediyorum. Pencereleri ve kapısı ahşaptan yapılma, yer yer cilaları sökülmüş beyaz bir ev. En son ne zaman badana yapıldığını Allah bilir. İçeriden müzik sesi gelmese terk edilmemiş olduğuna beni kimse inandıramaz. Açık olan bir pencereden dışarıya süzülen tül o kadar yumuşak hareketlerle dalgalanıyor ki sanki onu hareket ettiren rüzgâr değil de müzikmiş gibi. Şarkının gramofondan çaldığı çok belli oluyor. Bu evde yaşayan insanları da hiç görmedim, doğrusu nasıl oluyor da böyle bakımsız bir evde kalabiliyorlar, şaşırdım.

Ertesi sabah kahvaltı ederken kapı çaldı. Eşime fırsat vermeden kalktım, kapıyı açtım. Karşımda yaşlı ama bir o kadar da bakımlı bir bayan vardı. Buruşmuş dudaklarında ateşi pembe bir ruj, sarkmış göz kapaklarında belli belirsiz bir far ve rimeli. Giyiminin de makyajından kalır yanı yoktu doğrusu. Kibarca birbirimizi selamladıktan sonra, elindeki fincanı uzatarak toz şekerimizin olup olmadığını sordu. O esnada eşim geldi ve istediğini verdi. Sofraya oturunca onu nereden tanıdığını sordum. Kapıdaki konuşmalarına bakılırsa daha önce tanışmışlardı. Eşim bana sokağın sonundaki evde oturduğunu ve yeni evli olduğunu söyledi. Şaşkınlığımı gizleyememiştim. Nasıl olurdu, bu yaşta, yeni evli. Bir yıl önce evlenmişler. İkisinin de ikinci evliliğiymiş. Kadının yaşı en az yetmiş vardı.

Pazar sabahı kahvaltı için ekmek almaya giderken yolda yanımda yaşlı bir adam yürüyordu. Daha önce gördüğümü hatırlamıyorum. Havadan sudan bir muhabbet açtı. Beni daha önce hiç görmediğini, kendisinin sokağın sonundaki, evde oturduğunu söyledi. Yeni evlenmiş… Birden anlam veremediğim bir heyecan hissettim. İçimde çok güçlü bir sorma isteği vardı. Neden her akşam, aynı saatte, aynı şarkı çalıyordu? Aramızda belli bir samimiyet olmadığı için soramadım haliyle. Ama adamın halinden şikâyetçi bir ifadesi vardı. Biriyle dertleşmek istiyordu sanki.

Bir süre hiç konuşmadan yürüdük. Kahretsin, fırına çok az bir mesafe kalmıştı. Bir şeyler anlatmasını istiyordum.

-Biliyor musun? Pişmanım.

Dedi. Nutkum tutulmuştu. Böyle bir şey beklemiyordum. O esnada bir bankın önünden geçiyorduk. Yavaşça banka yaklaştı ve oturdu. Ben de hemen yanına oturdum. Ekmek, kahvaltı, hatta eşimin beklemesi bile umurumda değildi. Şuan sadece onu dinlemek istiyordum.

-Neden?

Dedim. Bir süre feri gitmiş mavi gözlerini uzaklarda gezdirdi. Bir şeyler düşünüyordu sanki. Çok önemli şeyler… Özlediği şeyler…

-Hayatı kendime ve karşımdakine nasıl dayanılmaz hale getirdim. Bu yüzden çok pişmanım. Ben ki her şeyi doğru yaptığını düşünen akılsız… Gençliğimden beri, herkese, herşeye hak ettiği gibi davrandığımı düşündüm.

Ben hala neyden bahsettiğini anlamamıştım. Neden böyle birden anlatmaya başlamıştı? Hiç konuşmuyordum, sanki ağzımı açsam susacakmış gibi…

-19 yaşındaydım, çok gençtim. Her erkek gibi ben de bir kızı seviyordum. Ama öyle çok seviyordum ki dünyayı yerinden oynatırdım. Her saniye onu düşünüyordum, onsuz nefes almamın mümkün değildi. Sana bunu kelimelerle anlatamam, hiçbir şeyle anlatamam. Çünkü hiçbir dilde benim ona duyduğum sevgiyi anlatacak kelime yoktur, eminim. Bir akşam eve geldiğimde; annem, babamın beni çağırdığını söyledi. E tabi o zaman babanın karşısında elini kolunu sallayarak gezemiyorsun. Beni bir heyecan bastı. Neden çağırmıştı acaba beni? Belli ki önemli bir şey vardı. Yoksa beni neden çağırsın? Ertesi akşam kız istemeye gideceğimizi söyledi. O an tüm vücudumun titrediğini hissettim. Kan beynime sıçramıştı. Ellerim, ayaklarım buz kesmişti. Ayaklarımın altında yeri hissetmiyordum. Hem uçuyormuşum gibi hem de üstümde müthiş bir ağırlıkla yere mıhlanmışım gibi hissediyordum. Hiçbir şey diyemedim. Neden? Kim? Ağzımı açamadım. Yavaşça kapıya döndüm. Gözlerim öyle dolmuştu ki kapıyı zor seçtim ve kendimi dışarı attım. Yattığım divana otururken başımdaki uğultuyu duyuyordum. Neyse lafı çok uzattım delikanlı. Ertesi gece isteyeceğimiz kızın evine gittik. O gece ne konuşuldu hiç bilmiyorum. Gözlerim duvarda tek noktaya sabit oturdum. Bir ara bir kız kahve getirdi. Güzel miydi, çirkin miydi, uzun muydu, kısa mıydı? Hiçbir şey hatırlamıyorum. Kızı bana vermişler ondan bile haberim yok. Hemen nişan oldu. Birkaç ay sonra da evlendik. Ondan o kadar nefret ettim ki başıma gelen bütün ters olayların sorumlusu oymuş gibi davrandım. Her hareketi bana batıyordu. Ha bu arada asıl sevdiğim kızla evlenmeden önce konuşup anlaştık, ilk fırsatta yine birbirimizin olacaktık. Hep aklımda o düşünceyle yaşadım. O zorla evlendiğim iğrenç insan gebersin gitsin diye bakıyordum.   Aradan yıllar geçti çok uzun yıllar. 49 sene! Dile kolay. Bir türlü boşanamadık. Sevdiğim kız da boşanmadı.  49 sene sonra sonunda kavuştuk. O kadar mutluydum ki sanki 19 yaşına geri dönmüşüm de her şeye en başından onunla başlıyormuşum gibi. Hemen evlendik. Belki görmüşsündür. Şu boya küpü, meymenetsiz kadınla evliyim. Kendisinden başka hiçbir şeye bakmaz. Dünya yansa umurunda değil.

Kafam karışmıştı. Kiminle evliydi, kimden nefret ediyordu, ilk eşinden mi, ikincisinden mi? Merakım daha da artmıştı. O anlatmaya devam ediyordu:

-Bu benim sevdiğim kız. O dünyayı yerinden oynattığım, sevgisini tarif etmeye kelime bulamadığım, o dünyalar güzeli. O kadar pişmanım ki bununla evlendiğime. Bu o sevdiğim kız değil bundan eminim. Evleneli bir yıl oldu ve ondan nefret etmeye başladım bile. Zamanında bunu nasıl fark etmemişim? Sonradan anladım ki onu gözümde büyütmüşüm ve bana asıl hayatını harcayan insana hiç değer vermedim. O bunu hak etmiyordu. Bana gerçekten bağlıydı biliyor musun? Şimdi tekrar onunla evli olmak için elimden gelen her şeyi yapardım. Bir gün bana geldi ve dedi ki, -o zaman beş yıllık evliyiz- Bir şarkı duymuş, bu bizim şarkımız olsunmuş. O kadar sinirlendim ki ne demek BİZİM şarkımız. Onunla ortak hiçbir şeyim olamazdı. İki çocuğumuz var ve ben bu yüzden onlardan bile nefret ettim. Kırk dokuz yıl boyunca ona gün yüzü göstermedim. Şimdi sevdiğim kadınla evliyim de ne oldu? Onun kıymetini şimdi anlıyorum ama iş işten geçti artık. Yaşım yetmiş dört. Hayatımın sonuna geldim ve o koca ömrü hem kendime hem de o güzel kadına zehir ettim. Hani demiştim ya istediğimiz gece güzel miydi, çirkin miydi? Güzelmiş be delikanlı hem de çok güzelmiş. Su gibi güzelmiş. Bu benim meymenetsiz her gece aynı saatte yürüyüşe çıkar. Ben onunla gitmem. Evde kafamı dinliyorum bir saat bari yalnız kalayım. O evde yokken her gün aynı saatte BİZİM şarkımızı dinliyorum. O eski şarkıyı. Gizli gizli. Gözlerimi kapatıyorum sanki yanımda o varmış gibi…

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi107

Bunu paylaş: