Dadanın Politik Mirası – Orçun Üzüm

Dadanın Politik Mirası*

“Zürih’in saygıdeğer ahalisi, öğrenciler, zanaatkârlar, işçiler, berduşlar, tüm ülkelerin aylakları, birleşin!” Diye haykırdılar Zürih’te bir gösteride.  1919’da Almanya manifestolarında, tüm yaratıcı ve entelektüel erkeklerin ve kadınların, radikal komünizm temelinde enternasyonal bir devrimci birlik kurmaları;

‘’‘Tinin işçileri’ diye anılanların (Hiller, Adler) her yönelimine karşı, onların gizli burjuvacılıklarına karşı, ekspresyonizme karşı, Sturm grubunun desteklediği post-klasik eğitime karşı alabildiğine acımasız mücadeleye’’ şeklinde çağrılar yaptılar.

Sadece teorik söylemlerle halk kahramanlığı değil, pratik eylemliklerle sokaklara inip insanların üzerinde beklenmedik etkiler yarattılar.

Dergi çıkarttılar, kapatıldı. Bir daha çıkarttılar, bu sefer dergiyi kendileri bir bando takımıyla beraber dağıttılar, Yılmadılar. Sanatın ve aydınlanmanın önemini biliyorlar, ulaşabildikleri her alana taşıyorlardı sanat üretimlerini ve sosyalizm mücadelesini.

Gerici yönetimlerle alay ediyorlar, dünya düzeninin değişeceğine inanıyorlar, faşizmin, kapitalist düzenin dikta ve baskı rejimlerinin yıkılacaklarına inanıyorlardı, inandırıyorlardı. Eserlerinde ve manifestolarında bir sanat örgütü imzasının yanı sıra Dada Devrimci Merkez konseyi adını kullanıyorlardı. Politik, kültürel, teorik-ideolojik ve sanat alanlarındaki mücadeleden bağımsız, bunlardan koparılmış kendi başına bir iktidar ve iktidar mücadelesi olmayacağı gibi, bunun bir ayrım değil, sanat ve örgütsel mücadelenin paralel olarak ilerleyince mutlak zafere ulaşılabileceğini biliyorlardı.

Dada hareketinin 100.yılında, sanat çevrelerine mirası olan öğretilerine dikkat çekmek ve hatırlatmak gerekiyor.

Bu öğretilerinin başında şüphe yok ki sanatsal ve örgütsel mücadeleyi paralel olarak yürütmek geliyor.

Devlet eliyle tiyatroların kapatıldığı, konserlerin iptal edildiği, yazarların hapsedildiği, filmlerin sansürlendiği vb. dikta rejimiyle yönetilen karanlık toplumlarda, aydınlığa ulaşmanın tek yolu o toplumun ilerici ve devrimci güçlerinin bir araya gelerek mücadele yürütmesinden geçmektedir. Sanata ve insan hayatına yönelik saldırılardan, kontrolcü, muhafazakâr yaklaşımlardan topyekûn bir başkaldırı ile galip olarak çıkılabilir ancak. Toplumsal muhalefetin oluşum aşamasında sanat çevrelerinin sadece ürünleriyle değil ürünlerini insanlara ulaştırabilme yetisiyle de önemli bir örnektir dada. 100 yıl evvel bir sanat çevresi olarak Berlin’de mücadelenin öncü gücü olmaya niyetlenmiş bu doğrultuda salonlardan çıkıp sokaklara inmiş, gündelik hayata karışmış, bir yandan halkın içinde yaşadığı karanlıkla yüzleşmesini sağlarken diğer yandan, aydınlık bir geleceğin mücadelesini vermişlerdir.

Propagandada unvanı verilen George Grosz kurukafa maskesiyle sokaklarda Berlinlilere unutmaya çalıştıkları travmayı hatırlatıyor öte yandan elinde ‘dadanın tekmesini yemek hoşunuza gider’ ‘Dada bugün, yarın ve daima’  yazan bildirileri dağıtıyordu.  Ayin basarak ‘’İsa umurunuzda bile değil’’ diye haykırıyor kilisenin savaşa destek vermesinden duydukları rahatsızlıkları dile getiriyorlardı.

Bu yıllarda siyasi hareketler Berlin’de benzer eylemlere girişmemişlerdi, dadacılar sanat mücadelesinin siyasi mücadeleden ve sokaktan ayrılmaz bir bütün olduğunu kavramış kişilerdi. Onlar için belki de Berlin manifestosunun siyasal bir eylem programı biçiminde hazırlanması tercih değil, tarihsel bir sorumluluktu.

Günümüz sanat örgütlerinin bu gibi tarihsel sorumluluk bilinçleri olması gerekenin aksine gerilemiş, mücadeleden yoksul hale gelmiştir. Kapitalist düzenin ‘bireycilik’ dayatmasının etkisi altından kurtulamayan yapılar kolektif üretimden ne yazık ki uzaklaşmışlardır. Üretimleri baskı altına alınmış, sansüre uğramış, yargılanmak zorunda bırakılmış sanatçılar bireysel olarak sitemde bulunup ilahi bir durum değişikliği beklemektedirler. Oysaki örgütsel mücadele ilahi bir güçten çok daha fazlasıdır. Kişisel çıkarların günden güne artması ve bu doğrultuda sözde aydın ve sanatçıları içine çekmesi toplumsal olarak hayal kırıklığı ve mücadeleye cesaret edememeyi beraberinde doğurmakta. Sistemin dışında kalmayı başarabilmiş bireyler için dadanın politik öğretilerinden çıkacak sorular, ‘’Berlin dadacıları günümüz Türkiye’sinde olsa ne yaparlardı?’’ gibi olmamalı, bu gibi soruların yerine çeşitli sanat çevreleri içinde yer alan bireylerin, öncelikle sanatsal ve örgütsel mücadelenin birbirinden ayrılamaz olduğunu öğrenmeleri, dada pratiğinin öğretilerinden yararlandıktan sonra, var olan somut koşullarda sanatsal mücadeleyi nasıl örgütsel hale getirebiliriz? Gibi sorulara çözüm aramaları daha anlamlı olacaktır. Toplumsal aydınlanmanın yolu mücadeleden, mücadelenin yolu bireylerden, bireylere ulaşmanın yolu ise var olan ilerici, devrimci, sanatçı, aydın kişilerin sokaklara inmesinden geçmektedir.

 Dadacıların tüm sanat örgütlerine mirası olan, sanat ve örgütsel mücadele öğretileri sanat çevrelerinin cesaretini arttırıyor, kendinden sonra var olan mücadelelere önemli bir referans olmaya devam ediyor.
(Berlin manifestosu)

Dadaizm Nedir ve Almanya’da Ne İstiyor?

  1. Dadaizmin talebi:

            1) Tüm yaratıcı ve entelektüel erkeklerin ve kadınların, radikal komünizm temelinde enternasyonal bir devrimci birlik kurmaları;

            2) Her alandaki faaliyetlerin kapsamlı olarak mekanizasyonu yoluyla, aşamalı olarak işsizliğe geçilmesi. Ancak işsizlik sayesinde bireyin hayatın hakikatine ermesi ve en sonunda deneyime alışması mümkün olur;

            3) Her türlü mülkün acilen kamusallaştırılması (toplumsallaştırma) ve herkesin geçiminin müşterek olarak sağlanması; ayrıca, toplumun tümüne ait olacak ve insanı özgürlük haline hazırlayacak ışık kentlerinin ve bahçelerin inşası.

  1. Merkez Konseyi’nin talebi:
  2. a) Tüm yaratıcı ve entelektüel erkekler ve kadınlar için her gün Berlin’de, Potsdamer Platz ‘da yemek çıkması;
  3. b) Tüm papazların ve öğretmenlerin zorunlu olarak dadaist inanç ilkelerine bağlanması;
  4. c) “Tinin işçileri” diye anılanların (Hiller, Adler) her yönelimine karşı, onların gizli burjuvacılıklarına karşı, ekspresyonizme karşı, Sturm grubunun desteklediği post-klasik eğitime karşı alabildiğine acımasız mücadele;
  5. d) Vakit geçirilmeksizin bir devlet sanat merkezi kurulması, yeni sanatta mülkiyet kavramının bertaraf edilmesi (ekspresyonizm); tüm insanlığı özgürlüğe kavuşturan, süper bireysel hareket dadaizmde mülkiyet kavramı tamamen yok edilmiştir;
  6. e) Simültane şiirin bir komünist devlet duası olarak takdimi;
  7. f) Bruitizm, simültane ve dadaist şiir gösterileri için kiliselere el koyulması;
  8. g) 50,000’den fazla nüfusu olan her kentte hayatın yeniden düzenlenmesi için bir dadaist danışma konseyi oluşturulması;
  9. h) Proletaryanın aydınlatılması için 150 sirk vasıtasıyla hemen bir dadaist propaganda kampanyası düzenlenmesi;
  10. i) Tüm yasaların ve kararnamelerin onay için dadaist merkez konseyine sunulması;
  11. j) Hemen bir dadaist cinsellik merkezi kurularak, tüm cinsel ilişkilerin enternasyonal dadizmin görüşlerine uygun olarak düzenlenmesi.

 1919

Dadaist Devrimci Merkez Konseyi

Hausmann, Huelsenbeck

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi108

Bunu paylaş: