Bugün 70. doğum gününü kutladığımız Deniz Gezmiş, babasına yazdığı mektupta “…Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir” demiş. Bu büyük devrimcimizin doğum günü vesilesi ile tüm devrimcilerin mirasına karşı duyduğumuz saygı ve sorumluluk belirtisi olarak, Gezmiş’in bu önemli sözleri üzerine aklımıza gelen soruları, yenilerini birlikte ekleyerek verimli bir tartışma ortamı yaratacağı umuduyla paylaşmak istiyoruz.
- Sorunların çözülmesi için bilimden yararlanılıyor mu? “Din” konusu gündemimizden haklı olarak hiç düşmezken, bilim (özellikle evrim) sürekli onunla savaştırılırken kınama, aşağılama dışında sorunu çözmeyle kaç kişi samimi olarak ilgileniyor? Kaç kişi insanlığın hala genel olarak dine bu kadar sarılmasının kökenini bilim ışığıyla anlamaya ve buradan çözüme ulaşmaya çalışıyor? Bu konularda araştıran, öğrendiklerini sürekli paylaşan, en son “Evrimci açıdan din, psikoloji, siyaset” kitabı yayımlanan Kaan Arslanoğlu’nun yazdıkları neden yeterince okunup, tartışılmıyor?
- Bilim günümüzde, hem emperyalist ülkelere hem de ülkemize baktığımızda insanlığa ne kadar hizmet ediyor? Ne kadarı kariyer için yapılıyor? Sürekli bilgi üretiliyorken ne kadarı kullanılıyor? Bilginin kullanımındaki, insanlığın yaralarını iyileştirmesini ve ilerlemesini de olumsuz etkileyen yavaşlığın kaynağında neler var? İlaç şirketleri ve kapitalizm ilişkisi; doğal alanlar ve rant ilişkisi gibi konuları tespit etmek ve bilimle toplum arasında köprü kurmak ile ilgilenen bilimci sayısı yeterli mi? Bilim ve teknolojik gelişmeler ne ölçüde ülkelerin vitrinine koyularak göz alıyor, ne ölçüde vitrin gerisinin gizlenmesine (örn. ABD’de eğitimin çok pahalı oluşu) neden oluyor? Batı’nın parlak vitrini daha görünür ise bu durum bizim gibi ülkelerin geri kalmışlığını vurgulayarak batı hayranlığımızı arttırmaya neden oluyor mu? Hem Atatürk’ü ve devrimcileri sevmek hem de batıya, soru işaretine yer bırakmadan hayranlık beslemek çelişkili bir durum değil mi?
- Bilim alanında çalışma yapanların sorunları ile ilgileniyor muyuz?(En başta Türkan Saylan’ın bile kitabında ciddiyetle söz ettiği akademisyen-öğrenci arasındaki ilişki) Bilim alanındaki çalışmaların kimlerden, hangi ülkelerden maddi yardım aldığını yine sevdiğimiz devrimcilerin vurguladığı “bağımsızlık” ilkesi nedeniyle yeterince önemsiyor, araştırıyor muyuz? Cumhuriyet’in ilk yıllarında yurtdışına eğitime giden ve dönerek ülkeye hizmet eden öncü bilimcilerin yerini çoğunlukla emperyalist ülkelerden dönseler bile onların ideolojilerini yayanlar mı aldı?
- “Manevi mirasım akıl ve bilimdir” diyen Mustafa Kemal ve onun adına yürüyüş düzenleyen, savunmaları müthiş bir bilimsel değerlendirme içeren Gezmiş ve arkadaşlarını karanlığa karşı aydınlık görünen etkinliklerde bile araştıran, sorgulayan bir bakış açısıyla mı değerlendiriyoruz? Toplumu aydınlatma amacıyla yapıldığı söylenen bilimsel yayın, çalışma ve etkinliklerin (özellikle çocuklara yönelik) genel toplum sorunlarını çözmeye, ilerlemeye katkıları konusunda ne kadar düşünüyoruz? Yerel sorunları göz ardı eden, batının kopyası olmanın ötesine gitmeyen etkinliklerin, doğrudan çeviri olan pek çok yayını hangi açıdan “ilerici” gördüğümüz üzerine düşünüyor muyuz? Mustafa Kemal, Gezmiş ve diğer devrimciler antiemperyalist iken bu gibi salt taklitten ve popüler kültürden ibaret eğitim malzemelerinin “Batı” güzellemesine neden olmadıklarından emin miyiz? Türklerin (TC vatandaşı anlamında) kimi alanlarda başarılı olamayacağına, Batı’dan pek çok alanda, çok geri olduğumuza dair yargılar taşımamız Mustafa Kemal ve devrimcilere saygısızlık anlamına gelmiyor mu? Çeşitli alanlarda “ilerleme” olarak gördüğümüz gelişmelere rağmen bu yargımızın keskinliğinin azalmaması hatta artmasında kimlerin ve nelerin sorumlu olduğunu üzerine düşünüyor muyuz? Topluma yönelik “eğitici” çalışma yapanlar arasında batının yalnızca “iyi” taraflarını ithal eden, “kötü” yanlarını bilinçli olarak anlatmayan (belki onları görmekten bile aciz) insanlar olması, bunu bilinçli yapan örneklerde ise ülkemizin sıklıkla yerilmesi Gezmiş’in sözünü ettiği “emperyalizmin içerdeki uşakları” anlamına dahi gelecek bir tehlikeye işaret etmiyor mu? Kısacası saygı duyduğumuz bu insanların en büyük özellikleri antiemperyalist olmaları ise onları seven ve sayan bizler emperyalizmin her alandaki uzantılarını görebiliyor muyuz? Görmemize rağmen duruma müdahale etmiyor isek Mustafa Kemal’i ve devrimcileri sevmiyor, hatta onların mirasına saygısızlık yapıyor sayılmaz mıyız?
- En “güzel”, en “ilerici” etkinlikler büyük oranda özel okullarda eğitim görenlerin erişebildiği şeyler. Atatürk’ün de en önemsediği şeylerden birisi eğitim iken, Harun Karadeniz gibi devrimciler bu konulara dikkat çekmişken günümüzde “eğitimde eşitlik” konusu toplumun ilerici kesimini ne kadar ilgilendiriyor? Sağlık ve eğitimde eşitlikten söz eden örgütlerin, partilerin, yazarların yazdıklarını takip ediyor, tartışmalarla ilgileniyor muyuz?
- Gezmiş’in mektubunda da doğru şekliyle yer alan “bilim adamı” sözünün “bilim insanı”na dönüşmesinin “adam” kelimesinin “insan” anlamına geldiğini, liberalizmin cinsiyet özgürlüğü başlığının güçlü etkisini taşır şekilde unutturmuş olduğunun farkında mıyız? Bu dönüşümün zamanında düzeltilememesinin ve yaygınlaşmasının önüne geçilmeyişinin nedeni dilbilimcilerle bilimciler ve toplum arasındaki kopukluğa mı işaret ediyor? Yoksa bu durum bezginliğimizin, araştırma eksikliğinin ve bilgisizliğimizin bir sonucu mu?
Özgür Keşaplı Didrickson