Söyleşi: Gamze Süner Atay & Ayşıl Susuzlu*
Ülkemizdeki sanat disiplinleri arasında, söylem açısından en tepkisel sanatçıları içinde barındırma açısından tiyatronun öne çıktığını görüyoruz. Baskıya ve yasaklara karşı da ilk tepki gösterenler arasında çoğunlukla tiyatro sanatçıları kendilerini belli ediyorlar. Buna karşın, özellikle son yıllarda, tiyatrocularımızın bu tavrı sanatsal olarak besleyecek şekilde ürünlere imza attıklarını söylemek zor. Elbette bunda çarpık bir zihniyetin kuşattığı devlet aygıtının sansür silahının payı büyük ancak yine de sanatseverler olarak, sanat dünyasında muhalefetin ve tepkinin omurgası izlenimi veren tiyatronun, yapıtlar bazında da aynı ağırlığı koymasını bekliyoruz. Nadiren de olsa bizleri şaşırtan ve heyecanla dolu bir umuda sevk eden yapıtlar karşımıza çıkıyor. Son aylarda İstanbul’da, sessiz sedasız bir çığlığın yükselişine tanıklık ediyoruz. Tiyatro sanatçısı Gamze Süner Atay ve psikolog-yazar Ayşıl Susuzlu’nun birlikteliğinden doğan ve yalnızca ülkemizin değil tüm dünyanın en büyük tabularından olan enseste odaklanan yapıt Törpü, tanıtım çığırtkanlıklarına bulaşmadan, cesareti ve çarpıcı içeriğiyle şu ana dek izleyicisine ulaşmayı başardı. Tiyatro, sinema ve dizi çalışmalarının yanı sıra kurucusu olduğu An Drama’da eğitimler vermeyi sürdürerek sahne sanatlarının entelektüel derinliğini besleyen Gamze Süner Atay ve kimi zaman kısa metraj çalışmalarımızda ve yayınlarımızda bir araya geldiğimiz, akademisyen-psikolog ve yazar Ayşıl Susuzlu ile “Susma! Anlat…” çağrısıyla seyre çağıran Törpü’nün açığa çıkardıkları üzerine konuştuk.
Ülkemiz tiyatrosunda epey bir süredir gürültülü güldürüler veya didaktik sloganlar eşliğinde seyreden bir biçimin hâkimiyetinden söz edebiliriz. “Törpü”ye bakıldığında ise bu hegemonyanın aşıldığını görüyoruz. Buradan yola çıkarak oyunun nasıl şekillendiğini ve geliştiğini sizlerden dinleyebilir miyiz?
Gamze Süner Atay: Törpü metni, psikolog-yazar Ayşıl Susuzlu’nun hikâyelerinden yola çıkılarak oluşturulmuş bir metindir. Hikâyelerin tabanındaki ensest dramaturjik olarak metne yaydığımız ana konumuz oldu. Metinde ve rejide ensest mağduru bir insanın ne hissedebileceğine odaklandık çünkü gazetelerde okuduğumuz mağdur insanlardan sadece birer harf olarak bahsedilmesi (örn: A.B. isimli 5 yaşındaki kız/erkek çocuğu) ensest gerçeğine dokunmadan geçmek demek. Biz bu sadece “baş harflerden” ibaret olan insanın duygularını göstermek istedik sahneden.
Oyuna yönelik, seyircilerin ve eleştirmenlerin şu ana dek tepkileri nasıl oldu?
GSA: Seyircinin Törpü’ye ilgisinden çok memnunum. Ayrıca birçok izleyiciden konu ile ilgili bazı itiraflar oluyor. Uzun yıllardır anlatamadıkları mağduriyetlerini anlatıyorlar. Yani oyun bir yere dokunuyor. Artık susmuyorlar. Belki de bu bir çeşit iyileşmenin başlangıcıdır onlar için.
Törpü, hasıraltı edilen bir gerçeği, bir nevi “kral çıplak”ı yüksek sesle haykırıyor. Bu da günümüz Türkiye’sinde oyunu ister istemez politik bir noktaya taşıyor. Öncelikle bu görüşe katılıyor musun?
GSA: Törpü politik bir oyun değil. İnsana dair bir oyun çünkü ensest tüm dünyanın sorunu. Ancak şu anlamda politikayla yolları kesişebilir; zira hukukta ensest diye bir gerçeklik yok. Dolayısı ile ceza olarak karşılığı yok. Ayrıca ensest mağdurlarının toplanabileceği veya rehabilite edilebileceği merkezler yok. Dünyada da çok büyük bir sorun ensest. Maalesef insanlık var olduğundan beri var olan bir dram. Aile içi olduğu için aile birliğini temelden sarsan bir sorun. O nedenle gizlenen, yok sayılan ama derin izler bırakan bir dram.
Politik bir söylem taşıyan sanat yapıtlarının hedef kitlesiyle buluşma sorunu olduğunu düşünüyoruz. Çoğunlukla benzer görüşlere sahip izleyicilerle buluşup kendini tatmin etmenin ötesine geçemiyor bu tip işler. Törpü, bu noktada hedef kitlesini nasıl belirledi ve bu kitleye ulaşabildiğini düşünüyor mu?
GSA: Törpü‘nün hedef kitlesi “insan” çünkü ensest sanıldığı gibi sadece sosyo-ekonomik olarak dar gelirli ve az okumuş ailelerin içinde yaşanmıyor. Eğitimli ve ekonomik olarak daha rahat ailelerin içinde de yaşanıyor. Bu tüm dünyada böyle. Dolayısıyla tiyatroda koltuğa oturan ve oyunu izleyen herkes mağdur veya mağdur eden olarak ya da seyirci kalan ve susan olarak hedef kitleyi oluşturuyor benim için. Ayrıca benim gibi ensest mağduru olmadığı halde bunun nasıl korkunç bir şey olduğunu iliklerine kadar hissedebilen kişi de benim için hedef kitledir. Tiyatro 2500 yıldır üzerine düşeni yapıyor. Gerçeği. Tüm çıplaklığı ile gösteriyor. Yazarımız ve ben birer aracız sadece.
Azizm’de bu ay dosya olarak “Tabu”yu işliyoruz. Yalnızca ülkemizde değil dünyada da tabu olarak değerlendirilen bir konuya hücum ediyorsunuz Törpü’de. Ensestin günün birinde aşılmış, geride kalmış bir sorun olacağına inanıyor musunuz?
Ayşıl Susuzlu: Ensestin gelecek jenerasyonlara kadar yaşamamasını tabii ki tüm yüreğimizle istiyoruz; ancak kökleri Antik Yunan tragedyalarına kadar dayanan bu ruhsal kıyımın hayatları hemen terk edemeyeceğinin farkındayız.
İnsan doğası üzerine bitmek bilmeyen tartışmalar bilinmiyor değil, burada buna yanıt bulmak da haddimize değil ancak bir tür olarak insanın, türdeşlerinin yanında doğal davranamayan yegâne canlı olduğu düşünüldüğünde bu davranışın özümüzde olup olmadığı sorusunun yanıtını merak ediyoruz. Sizin bu konuda düşünceleriniz nelerdir?
AS: Ölümlülüğünün bilincinde olan tek canlıyız. Bu bilgi içinde çok miktarda öfke ve saldırganlık barındırıyor. Bir özne olarak benliğimizi tamamı ile anlamamızın önüne mil çekiyor. Bu varoluşsal engellenmişlik ve toplumsal yaptırımlarla birlikte çaresiz, yetkileri çalınmış varlıklar gibi hissediyoruz. İnsanın bilişsel kapasitesinin en büyük meyvesi olan dil, özgürleşmeyi vaat ederken yasakları cilalar hale geliyor. Demek istediğim, ensesti ne insanın yaradılışından ne de öğrendiği çaresizlikten ayrı düşünebilmenin pek mümkün olmadığına inanıyorum.
Bildiğimiz kadarıyla Törpü, ağırlıklı olarak Moda Sahnesi olmak üzere yalnızca İstanbul’Da izleyiciyle buluştu. Anadolu kentlerindeki sanatseverler Törpü ile buluşacaklar mı?
GSA: İlk 10 oyunu kendi stüdyomda oynadım. Daha sonra Ocak ve Şubat aylarında Moda Sahnesi’nde oynadım. Şimdi de Beyoğlu’nda Bitiyatro’da oynuyorum. 10 Mart’ta da aynı sahnede olacağım.
AS: Törpü, yazıldığı toprakla; İstanbul’la öncelikli olarak buluştu. Ancak en büyük hayalimiz Türkiye’nin her yerine ulaşabilmek, turneye çıkabilmek. Bu konuyla ilgili çalışmalarımız devam etmekte.
Onur Keşaplı, Deniz Eren