Baharla Diyalog*
Bin bir yıllık öykünü meyve ağaçlarına dökerek gelmekten bunaldın, biliyoruz
Yine üvey evlat gibi taşıdığın telaşını salıveriyorsun peşimize
Özlemden bıktıkça ayak sürüyen sen
Çelimsiz utanışlarımızla ileri geri aldığımız gençliğimiz
Kaç dilde daha “hoş geldin” diyebiliriz, avucumuzda sonsuz heyecan ve merak
Her gelişinde saçma sözcükleri döküveren anlık tereddütlerimiz gibi
Ve hızla değişen ruh hallerinin izini sürüyor;
Bir göğün gürültüsü,
Bir toprağını çoktan hazırlamış traktör,
Bir de ot peşindeki rahat kadınlar.
Yuvasına aldırmazlıkla pis bez parçaları taşıyan leylek gibi
Kimi zaman gizlemeye çalışıyorsun kendini
Kısa öğle uykularını senden mi bilelim?
Sağanak yağmurla ıslanan betonun hüznünü?
Ya antik tiyatro taşlarının kulaklarından vazgeçmiş devinim özlemi?
Nerde biteceksin?
İşte mevsimlerin can acıtan kıskançlık çığlıkları
En sakin görünen sonbaharın kırmızı yapraklarını çoğaltan tutkuyla düşlerine girdiklerin
Sarkıtlar koruyor camı parçalanmaktan, belki de Mucha
Telaşın saçmalığına mı dönmeli, mevsimlerin sırasının evcilliğince?
Geri dönmüş balkonlardan duyulan komşu kahkahasına?
İnsandan yılana, korkudan sakinlik öğütleyen öğütleyene
Açmamış olmalısın gönderdikleri zarfları
Yeni umutları bu
Şüphelendikleri elbette rüzgâr, yaklaştıkça seni itebilen, güvenmediğin
Döl yatağını bulamadan kaybolan canlarının tüm yükünü üstlensen, suç ve kibir,
Üstlenmesen baş döndürücü tutkuları hatırlatıyor boş verme hakkını.
Unutman için geceyi çekiştirdiklerinde ortaya yayılan bencillik kokusu
Tek güvendiğin, yineleten: “boş verme hakkım var!”
Uykusuzluğun sesiyle güze yaptığını yaz elbette gördü,
Tüm telaşları boş vermeni isteyen bir de o var,
Unutmalarını yapış yapış öğlenden bildiğince güneşin çoğunu devralan joker dost.
8 Nisan 2017
Selçuk
***
Görsel: Vincent van Gogh – Çiçek Açan Badem Ağacı (1890)