Son günlerde yırtıklarla dolu kotlar moda. Şarkıcı Teoman’ın, bu kotlara yönelik bir reklamda, neredeyse ürün için yazıldığı zannedilebilecek “Paramparça” adlı şarkısının kullanılmasına izin vermesi, hatta bizzat üzerinde bu kotla reklamda görülmesi ilginç bir durum kuşkusuz.
“Paramparça” kotlar nasıl moda olabiliyor anlamak zor ama imkânsız değil. Giysileri yırtılınca hemen yenisini alamayan, alırsa kullanılmış giysi alabilen yoksul insanlar bir nedenle ünlendiğinde moda endüstrisi, bu insanları “giyim tarzı” olarak da piyasaya sürmüş. En yakın, en çarpıcı örneklerinden biri, Seattle’la anılan Nirvana, Pearl Jam gibi gruplar bir anda, dünyaca ünlendiğinde yaşanmıştı. Pek çok hayranın, müzisyenlerin giyimini onları sevdikleri, onlarla benzerlik duydukları için taklit ettiğini bilenler bu ilişkiyi kar kapısına dönüştürmüş, popüler olan ne varsa atlayanlar yeni bir modaya kadar öyle takılmıştı.
Şimdinin paramparça kotları, ucuzlaştıracak, piyasalaştıracak bir şeye değinme kaygısıyla bile “üretilmemişler” sanki. Bu haliyle günümüzdeki sığlığın ve modanın insanları kuklalaştırmasının uç örneği gibiler. Yırtıklı olanlar dışında üzerine boya sıçramış görüntüsü verilmiş kotlar da moda. Kahlo tişörtüyle kombin yaptığımızda kendimizi ressam gibi hissedebiliriz belki de. Giysilerini koruyarak ya da zor yırtılacak kumaştan giysiler giyerek çalışanlar; örneğin sanayideki işçiler, yanlarından paramparça olmuş, boya sıçramış kotlarla geçen yığınları görünce ne düşünür; ne düşünmeli? “O kadar para vermeseydiniz keşke, dün atmıştım daha öyle bir kot” diye dalga geçme hakkı da onların mı?
Ünlülerin reklam filmlerinde oynaması, bir ürünün satılması için insanları ikna etmekte önemli ki, tüm dünyada örnekleri bol. Milyonların sevgisini kazanmış ünlüler kendisini sevenlerin böylesine kandırılmasına nasıl alet olur? Hele hele kapitalist sisteme karşı eleştiri getiren, en hafifinden düzenle uyumsuz olduğunu belirtenler? Çeşitli çalışmaları tanıtmak, bağış toplamak için yapılan reklam grubunu- bu yolla ile daha kaygı verici halk kandırmalarının da gerçekleştiğini unutmadan-bir kenara koyarsak;
Kimi ünlüler kimi özel “ilerici” projelerine (tiyatro, müze vb) yeterince ilgi olmadığını iddia ediyor ve bu projeleri ancak reklam kanalıyla aldıkları parayla ayakta tutabildiklerini söylüyorlar. İşin aslını bilmek zor. Bu açıdan örneğin Haluk Bilginer’in tiyatrosuna yıllardır pek az ilgi gösterildiği söylenebilir herhalde.
Popülaritesini yitirmiş olanlar belki de ünlerini pekiştirmek ve/veya para kazanmak için reklamlarda oynuyor olabilir. Ne de olsa mesleğini yaparak hayatta kalamamak elbette ünlülerin de başına gelebilen bir durum. Bu durumda da yaşam savaşında bir zorunlu yol olarak, içlerine sinmeden reklamlarda oynamış/oynayan ünlüler olmalı.
Ancak kimi ünlüler refah seviyelerini alıştıkları bir düzeyde tutmak istedikleri için de reklamlara çıkıyor olabilirler. Bu duruma da yalnızca kınayarak değil, çoğumuzun benzer isteğe sahip olduğumuz ( ya da sınıf atlama isteği) gerçeğinin altını çizdiğinin farkına vararak bakmalıyız. Karizmalarını “sanal” olarak en çok çizdirmeyi göze alanlar belki de o refah seviyesinden inmeyi kesinlikle göze alamayanlardır. Düzenin çarklarını döndürmeyi, halkı aldatmayı reddedenlerin ödediği bedel ise çok daha zor şartlarda yaşamayı göze almak oluyor öyleyse. Özellikle yalnızca reklamlarla sınırlı olmayan, öncelikle meslek alanlarındaki seçimlerini de etkileyen bir duruş söz konusu olacağı için.
Söyleşilerine baktığımızda ülkemiz sorunlarına kafa yoran, insanların duygu ve davranışları hakkında da samimi düşüncelere sahip görünen Teoman’ın, gençlerin sarmalandığı bu sığlıkta, böylesine pespaye bir piyasacılık örneğini desteklemesinin nedeni maddi durum olmasa gerek. İnsan aklına yapılan bu büyük saygısızlığı herhalde ancak liberal duruşla açıklamak mümkün. Liberalizmin/postmodernizmin dümeni hala güçlü şekilde kırabildiği dünyada bir gün çöp poşetinden bere yapma atölyelerinin falan popüler olmaması için aklımızı korumayı öğrenmeliyiz.
Özgür Keşaplı Didrickson