Diğer sanat disiplinlerine nazaran, aşk temasıyla haddinden fazla bir araya gelen müziğin, yaşamı şekillendiren diğer temalara odaklanması nadir ve değerli oluyor. Ölüm ve ölümü kutsamaksızın varoluşçu bir tavırla bekleyişin parçası olan, Audioslave imzalı 2002 tarihli Like a Stone, popüler müzik kurallarını huzursuz ederken, topluluğun solisti Chris Cornell’in kelimenin tam anlamıyla zamansız ölümü yüzünden ister istemez daha dokunaklı bir hal alıyor.
Müzikçi’de ağırladığımız Soundgarden ve Temple of the Dog gibi yalnızca rock türünde değil, bir bütün olarak müzik tarihinde unutulmaz bir izi olan Cornell’in, protest rock grubu Rage Against the Machine üyeleri Tom Morello, Brad Wilk ve Tim Commerford ile bir araya gelerek kurduğu “süpergrup” Audioslave, sanatçının solo kariyerini de hesaba katarsak, üretim anlamında sürdürdüğü dört kanaldan yalnızca biri. Kalıcı gençliğin genç ölmekle ilgisi olmadığını, elliyi deviren yaşına rağmen, yaşamının son saatlerini bile sahnede geçirecek kadar üretken ve zinde kalarak kanıtlayan Cornell’i, sonsuzluğa uğurlamak, muazzam birikimine rağmen hızlı, zamansız ve zor bir veda.