Avustralyalı Paul’un yaşadığı bir kaza sonucu bacağını kaybetmesi üzerinden kurgulanan hikaye, Paul’un protez bacak takmayı reddetmesi ve bunun üzerinden bir benlik sorgulamasına gidişini anlatmakta. Benlik kavramını işlemeyi farklı kanallardan götüren J. M. Coetzee bu açıdan bakıldığında meseleye çağdaş bir yaklaşım sergiliyor.
Paul Rayment bacağını kaybettikten sonra bakımı için düzenli olarak evine gelen bakıcısı Marijana Jokic ve ailesinin bir parçası olmak ister. Bir yandan bakıcısına büyük bir aşk duyarken bir yandan da onun kocası ya da aşığı değil sadece bu kadının ve ailesinin mütevazı düzenine ait olmak ister. Beyaz adam kültünün, batı kültürünün en incelmiş noktasında duran Paul Rayment yarım yamalak diliyle göç ettiği topraklarda tutunmaya çalışan, sadece gününü kurtarma derdinde olan Hırvat bakıcısı ve ailesine ait olma arzusuyla tutuşur.
Güney Afrikalı bir beyaz olarak Avustralya’da yaşamış; hayatının bir dönemini Amerika ve İngiltere’de geçirmiş; dünya üzerindeki yolculuğu hayli uzun süren J.M. Coetzee benliğin ve kimliğin karşılaşabileceği karmaşaları başarılı bir estetik algıyla kalemine aktarmayı başarabilmiş göz alıcı bir yazar.
Tuba Nur Beyret