Son yıllarda sansürlerden doğan haklı ancak yetersiz boykotlar neticesinde başka bir hüviyete bürünen festivallerimizin en köklülerinden olan Ankara Film Festivali’nde izleyiciyle buluşan ancak sonrasında ülke çapında gösterime çıkmayan, Islah Sınıfı, bir türlü sonu gelmeyen “insan kötüdür” önermesine rağmen ilgi çekici bir seyirlik sunuyor.
1988 doğumlu genç yönetmen İvan Tverdovskiy’in ilk uzun metrajı olan Islah Sınıfı, evde eğitim görmekten bunalan engelli öğrencinin, sosyalleşme ve gelecekte eğitimine devam edebilme amacıyla örgün eğitime girme çabası sonucunda sorunlu/engelli öğrencilerin sınıfında yaşadıklarını anlatıyor. Ana karakter Lena da dâhil olmak üzere hiçbir karakteri ayakları yere basacak düzeyde derinleştirme gayesi taşımayan filmin senaryosu, bir çocuk psikoloğu olan Ekaterina Murashova’nın aynı adlı romanından serbest bir uyarlama olarak kaleme alınmış. Serbest sözcüğü burada önemli, zira filmin gelişme, kırılma ve çözüm evrelerinde yaşanan temelsiz kötülüklerin ne kadarının özgün metinden ne kadarı uyarlama safhasından kaynaklandığı bilinemiyor.
Lena’nın sınıf arkadaşı Anton ile aşkı, filmin aydınlık yüzünü oluştururken, bu aşk yüzünden bir anda şeytanlaşan sınıf arkadaşlarının çifte ve özellikle Lena’ya yaptıkları Islah Sınıfı’nın karanlığı oluyor. Yerinde bir mizah dozu, eğitim sisteminin yetersizliğine dair az da olsa eleştirel yaklaşım ve dışlanmış öğrencilerin dayanışmasıyla daha çok ABD sinemasından alışık olduğumuz “sorunlu öğrenci filmleri”nin nitelikli bir örneği olarak başlayan film, izleyiciye rahatsızlık verip öfke uyandırma dışında bir amaç taşımayan kırılmasıyla amaçsızlaşıyor. Daha önce iyi olduğunu düşündüğümüz karakterlerin bile nasıl da şeytanlaşabileceğini göstererek filmdeki herkesin Lena’ya kötülük yapması, haklı olarak “insanlık bu kadar kötü mü?” sorusunu sorduruyor. Tecavüz sahnesinin çiğliği ve senaryodaki mantıksızlıklar ile adeta Yeşilçam seviyesine inen film, içeriği ve de hareketli kamera kullanımıyla beslenen stilize yönetimi ile İskandinav sinemasına yaklaşıyor. Yönetmen Tverdovskiy’in geçmişine baktığımızda Lars von Trier ve özellikle Trier’in Karanlıkta Dans filmine duyduğu hayranlığı öğrenmek şaşırtıcı olmuyor.
Benzer önermelere ve biçime sahip filmlerin küresel ölçekte on yıllardır ödül ve övgülerle karşılanması maalesef Islah Sınıfı için de geçerli. Zaten genç yönetmenin ilk filminde mevcut eğilim neticesinde hazır bekleyen ilgi ve beğeniyi karşılayacak her detaya başvurduğu görülüyor. Buna karşın birçok festivalden ödüllerle dönen Islah Sınıfı’nın Türkiye’de genel gösterim amaçlı bir dağıtımcı bulamayışı ise şaşırtıcı.
İçerik ve biçiminden bağımsız olarak Tverdovskiy’in filminde kuşağına ve özellikle ülkemizdeki sinemacılara ders olacak es geçilmemesi gereken ince bir detay yer alıyor. Filmin açılış ve kapanış kredilerinde yazılar sadece Rusça. Kısa filmcilerin bile İngilizce krediler yazmayı marifet sandığı ülkemizde, sinema tarihinin güçlü yönetmenleri ve sinemalarına içkin olan ana dilde kredi yazıları tercihini hatırlatmakta fayda var.