Bunny Munro’nun Ölümü, Nick Cave’in kaleminden çıkan ikinci roman. İlk romanı Ve Eşek Meleği Gördü’den tam yirmi yıl sonra okurlarıyla buluşan roman kozmetik ürünler pazarlayan Bunny Munro’nun hayatının ölüme uzanan hikâyesini anlatıyor. Yer altı edebiyatına dâhil edilebilecek bir anti kahraman hikâyesi sunan kitapta Bunny Munro’nun yavaş olmayan yok oluşunu izliyoruz. Romanın ortaya çıkışı aslında bir senaryoya dayanıyor. Yönetmen John Hillcoat, Nick Cave’den bir pazarlamacının yolculuğu hakkında kısa film senaryosu yazmasını ister. Bunun üzerine birkaç pazarlamacıyla görüşen ve bu konuyla ilgili birçok doküman inceleyen Nick Cave, araştırmaları sonucunda pazarlamacıların genel olarak alkol, uyuşturucu ve kadın avcılığına meraklı tipler olduğunu görür.* Kitaba adını veren Bunny Munro’nun doğuşu bu şekilde gerçekleşir. Kozmetik ürünler pazarlamacısı olan Bunny Munro’nun işi doğal olarak kadınlara hitap etmektedir. Kitapta kozmetik ürünleriyle birlikte -hatta belki daha fazla- kendini pazarlamaya çalışan Bunny Munro için seks bağımlısı diyebiliriz. Karakterin tüm görsel özelliklerini ince ince işleyen Nick Cave sinematografik anlatımıyla da canlı bir Bunny Munro karakteri oluşturur. Yaptığı araştırmaların yanı sıra Nick Cave, Bunny Munro karakterini yaratırken radikal feminist Valerie Solanas’ın yazmış olduğu Erkek Doğrama Cemiyeti Manifestosu’ndan da faydalandığını dile getiriyor.** Nick Cave’e göre Valerie Solanas, ilk birkaç sayfada erkek ruhunun harika bir özetini yazıyor: “Erkek tam anlamıyla benmerkezcidir. Başkalarıyla empati kurmaktan ya da onlarla özdeşleşmekten aciz, sevgi, dostluk, yakınlık ya da hassasiyetten yoksundur. O yarı ölü, tamamen izole edilmiş, keyif ya da mutluk almaktan ve vermekten acizdir.”* şeklinde Türkçeye çevrilebilecek sözler Nick Cave’in Bunny Munro karakterini bir canavara dönüştürürken esas aldığı bir tanım olmuş. Bunny Munro aslında üzerinde çok da düşünülmeyecek en basit tabiriyle “pislik herifin teki” olarak nitelendirilebilecek bir tip. O, yer altı edebiyatına çokça malzeme edilen, varoluş sıkıntısı çeken bir kaybeden ya da dünyanın sonunu gelmesini bekleyen bir melankolik değil. Bunny Munro ile ilgili dikkat çeken en önemli şey, okuyucunun nasıl bu berduş hale geldiğini merak etmek istemeyeceği ve hatta karısı öldüğünde bile ona acımayacağı, onunla empati kurmak istemeyeceği kadar itici bir karakter olması. Burada Nick Cave’in bir anti kahraman yaratmadaki başarısını görüyoruz.
Sarı Fiat Punto arabası ve Lambert & Butler marka sigarasıyla bitişik yaşayan Bunny Munro’nun sonunun kitap adı halinde ifşa edilmesi ise bir risk olarak görünüyor. Çünkü ölümü kitap adı olarak verilen Bunny Munro’nun hayatını kaybedişi kitabın sonunda gerçekleşiyor. Kitap adının bu haliyle var oluşu akıllara Nick Cave’in müziklerini yaptığı Korkak Robert Ford’un Jessie James Suikastı filmini getiriyor. Kitabın filmden iki sene sonra yazılması Bunny Munro’nun bir diğer sonu başından belli olan Jesse James’ten esinlenebileceğini düşündürüyor.
Türkçeye Avi Pardo çevirisiyle ulaşan kitap, “Cocksman”, “Salesman”, “Deadman” olarak üç bölümden oluşmakta. Tabii Pardo bu üç bölüm adını da Türkçeye çevirmiş. Fakat İngilizcede yakalanan anlam bütünlüğü Türkçeye yansımadığı için biz bölüm adlarının okuyucuya bu şekilde sunmanın bütünlüğü göstermesi açısından daha uygun olacağını düşündük. Bunun dışında Avi Pardo’nun çeviriyi yaparken metinin sulandırılmaya oldukça müsait yapısına rağmen herhangi bir aşırılığa kaçmaması da elimize yeniyetmelikten uzak olgun bir çeviri ulaşmasını sağlıyor.
Bunny Munro, depresyon hastası karısı ve 9 yaşındaki çocuğuyla yeterince ilgilenmeyen, kendisini pazarlamacılığa ve pazarlamacılığın ona sağladığı daha fazla kadına ulaşma imkânına adamış bir adam olarak karşımıza çıkıyor. Pazarlamacılık için uğradığı her kapıdan kadınlar anlamında eli boş dönmemek için çabalıyor. Yaratıcılıktan uzak olan Bunny Munro karakterinin bir kadınla ilgili hayal ettiği tek şey vajina. Kendini tatmin etmek için herhangi bir vajina hayal etmesi yeterli oluyor. Fakat bazen ünlülerin vajinalarını da hayal etmekten geri kalmıyor. Kitapta Kylie Minogue ve Avril Lavigne vajinaları sıklıkla kullanılıyor. Özellikle Kylie Minogue’un Spinning Around şarkısındaki altın renkli iç çamaşırıyla ilgili fantezileri ve Avril Lavigne’in hayalleri sıklıkla benzer şekilde tekrar ediliyor. Avril Lavigne ile ilişkilerini bilmesek de Nick Cave’in Kylie Minogue ile dostluklarının Where The White Roses Grow şarkısına kadar dayandığını biliyoruz.
Nick Cave’in birçok konserinde ona eşlik eden Kylie Minogue’un, Nick Cave’in yaşamına sıradışı bir bakış atan Dünyada 20.000 Gün belgeselinde de görüyoruz. Orada da yine esprili bir şekilde Kylie Minogue’a takılan ve radyoda onun şarkısı çaldığında yüzünü ekşiterek frekansı değiştiren Nick Cave görüntüsü ikilinin alaycılıkla dolu samimi ilişkilerinin bir yansımasıydı. Kylie’ye takılmayı seven Nick, bu sefer de bunu altın renkli iç çamaşırı üzerinden yapmayı seçmişti. Fakat İngilizce aslında yer alıp Türkçe çevirisinde bulunmayan kitabın sonundaki teşekkür kısmında Nick Cave, Bunny Munro karakterinin fantezi objeleri haline getirdiği iki kadından “Kylie Minogue ve Avril Lavigne’e sevgi, saygı ve özürlerimle teşekkür etmek istiyorum.” diyerek ince bir şekilde af diliyor.
Cinsel doyumsuzluğun zirvesinde gezinen Bunny Munro’nun hayatı depresyon hastası karısının ilaçlarını içmeyerek kendini asması sonucu küçük bir değişikliğe uğrar. Artık o çok ilgilenmediği ve ilk doğduğunda bile realist bir tavırla “Kıyma makinesinden geçmiş gibi bir halin var, ufaklık”, “Bir tabak spagettiye benziyorsun.”, “Şebek götüne benziyorsun.” dediği oğlu Bunny Junior ile ilgilenmek zorundadır. Kitabın ilk bölümü olan “Cocksman”, Libby’nin ölümü ile sonlanır. Bunny Junior 9 yaşında annesi ve babasını çok seven çoğu zamanını ansiklopedi okuyarak geçiren, sakin bir çocuktur. Ebeveynlerinden tamamen farklı olan bu çocuğun babasıyla tek bir ortak yönü vardır o da zaman zaman annesi Libby’nin hayaletini görmesidir. Bunny Munro Libby’nin ölümüne yeterince tepki vermemiş ve iki gün içinde tekrar çalışma hayatına dönmeye karar vermiştir. Bunny M. Junior’u ise bırakacak kimsesi olmadığı için yanına almış ve baba oğul ikilisi kozmetik pazarlamacılığı için yollara düşmüşlerdir. Kitabın ikinci bölümü olan “Salesman” bu şekilde başlar. Başlarda uyumsuz görünen baba oğul ilişkisi zamanla tuhaf bir uyum içinde ilerlemeye başlar. İkili arasındaki diyalogların yazımı oldukça başarılıdır. Çoğu diyalogda incelikli espriler ve zekâ pırıltıları dikkat çeker. Kitabın en uzun bölümü olan bu bölüm Bunny Munro ve Bunny M. Junior’ın birkaç günlük seyahatini anlatmaktadır. Kitabın ve Bunny Munro’nun sonu olan “Dead Man” bölümünde ise kendimizi gerçek anlamda Bunny Munro’nun ölüm sahnesinde buluruz. Bütün tanıdıklarının toplandığı dev bir salonda Bunny Munro sahneye çıkar ve önce seyircinin tepkilerine maruz kalır ve ardından onların şefkatine sığınır.
Kitapta, Bunny M. Junior ve Libby Munro dışında karşımıza çıkan iki yan karakter daha var. Bunlar Bunny Munro’nun ölüm döşeğinde olan babası ve ülkenin bir ucundan diğer bir ucuna doğru ilerleyen üst bedeni kırmızıya boyalı şeytan kulaklı bir seri katil. Özellikle kadınları kendine hedef seçen ve onları vahşice öldürerek ilerleyen bu katil birçok kez kameralara takılmasına rağmen bir türlü yakalanamaz. Ara sıra haberlerde görünerek hikâyede kendine yer bulur. Nick Cave, Bunny Munro ve seri katili karakter benzerlikleriyle birbirine yakınlaştırıyor. Hatta okuyucuya seri katilin Bunny Munro olabileceğini düşündürtüyor. Kitaptaki en derinlikli kurmacanın bu iki karakterin iç içe geçmişliği olduğu söylenebilir.
Bunny Munro’nun edebi açıdan nerede durduğunu sorguladığımızda bu açıdan başarılı kabul edilemeyeceğini söyleyebiliriz. Tabii romanın edebi yönü Nick Cave için ne derece hayatiydi bilemiyoruz. Fakat şarkı sözü yazmadaki edebi gücünü düşündüğümüzde Bunny Munro’nun hayal kırıklığı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle Murder Ballads gibi her bir parçası ayrı bir katil hikâyesi anlatan bir albümü düşündüğümüzde bu hayal kırıklığının gerçekliği daha da ortaya çıkmakta. Roman edebi açıdan doyuruculuktan uzak olsa da kurgulandığı zeminde ilerleme becerisinin tatmin edici görünüyor. Akıcılığın yanında sıklıkla kullanılan betimlemeler karakter ve mekânları gözümüzün önünde canlandırması bakımından oldukça başarılı. Geniş zaman kipinde yazılan roman, senaryo dili izlenimini verse de bu denli yoğun bir betimleme içerdiği için tam anlamıyla bir senaryo metni olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Okurken geniş zamanlı kip çekiminin sık kullanılması romanın aslında bir hayal âleminde geçtiğini ve gerçek olamayacağı izlenimini veriyor.
Nick Cave, Bunny Munro’yu Avrupa ve Amerika turneleri sırasında, toplam altı haftada kaleme aldığını dile getiriyor.*** Uçakta, kuliste, partide, boş bulduğu her yerde yazmayı sürdürmüş. Ona göre kitap yazmak şarkı yazmaktan çok daha kolay.**** Bir karakter yaratıp ona istediği gibi şekil vermenin çok eğlenceli olduğunu düşünüyor. Belki de bunu biraz daha eğlenceli hale getirmek için kitabı The Bad Seeds’den Warren Elles’in müziklerini yaptığı sesli bir kitap halinde kaydediyor.
Sonuç olarak Bunny Munro’nun, karakter inşa etme ve diyalog kurma açısından başarılı olduğu söylenebilir. Ayrıca görselliği hissettiren detaylı bir betimleme oluşturma ve olayları kurgulama sıralamasının da iyi bir şekilde planlandığı fark edilmektedir. Bu da metinin akıcı olmasını sağlamıştır. Fakat bunlar bir edebi metin oluşturmaya ne yazık ki yetmemiştir. Yine de bu durum Nick Cave’in edebi metin oluşturma kabiliyetsizliği olarak değil, tamamen kişisel tercihi olarak görünüyor. Şarkı sözlerini inceleyen birçok kişinin de böyle düşüneceğini tahmin ediyoruz. İlk romanı ile arasında yirmi yıl kadar uzunca bir zaman bırakan Nick Cave umalım ki bir sonraki romanı için okuyucusunu bu kadar bekletmesin. Zira o kendini hiçbir zaman bir edebiyatçı olarak nitelemese de ne yazarsa yazsın merak unsuru olmaya devam edecektir.
* https://www.newyorker.com/books/page-turner/the-exchange-nick-cave
** https://www.newyorker.com/books/page-turner/the-exchange-nick-cave
*** https://www.newyorker.com/books/page-turner/the-exchange-nick-cave
**** https://www.newyorker.com/books/page-turner/the-exchange-nick-cave