Yeni bir dünyayı müjdeleyen Büyük Ekim Devrimi’nin beraberinde sanat disiplinlerinde yepyeni anlayışlara alan açtığı kadar onları bizzat tetiklediği gerçeği üzerinde yeterince durulduğunu söyleyemeyiz. Halbuki avangart sanat olarak adlandırılan ve sanat ile haşır neşir pek çok insan için epey albenisi olan bu sürecin yurdu Sovyetler Birliği’dir. Bir bütün olarak kültür tarihini değiştiren Sovyet avangardı ya da Rus modernizmi, gelecekçiliğin sosyalist yorumu ve inşacılığın emekçi dokusuyla sanat disiplinlerinin tamamında ürün vermiştir. Sinema ise, propaganda gücünün de hissedilmesiyle Lenin’in bizzat dile getirdiği üzere sanat dalları arasında en öne çıkanı olmuştur. Kitlelerin kahramanlaştırıldığı, montaj kuramı ile kendi özü olarak görüntü parçacıkları sayesinde sanatsal bir dile, sinematografiye ulaşan Sovyet yedinci sanatının hiç kuşkusuz en özgün örneğini Dziga Vertov vermiştir.
Sine-Göz manifestosuyla sinemayı edebiyat ve tiyatronun müdahalelerinden tümüyle arındırarak evrensel bir dil kazanması yönünde çaba harcayan, bu uğurda oyuncuları ve senaryoyu reddeden Vertov, kameranın insan gözüne nazaran üstün oluşunu gerçeklik arayışında bir araç olarak kullanmıştır. 1929 yılında çektiği Film Kameralı Adam filminde Sovyet sinemasının özelliklerini en uç noktalara götüren ve adeta görsel bir senfoniye imza atan Vertov, hayali bir şehri gerçek görüntülerle inşa ederken gündelik yaşamın teknolojiyle örtüşmesi eşliğinde izleyiciyi modernizmin zirvesine taşımaktadır. Hem deneysel hem belgesel hem de kurmaca türlerini kapsayarak aşan doğasıyla Film Kameralı Adam yaklaşık yüz yıl sonra halen sinema tarihinde biricikliğini korumakta ve süratiyle görüntü sanatının zirvesinde konumlanmaktadır.