Büyük Ekim Devrimi’ne doğru ilerleyen süreçte Rusya’da edebiyatın yanı sıra müzikte de büyük atılımlar yaşanmış, evrensel estetiğin duyusal bağlamda en güçlü yapıtlarının önemli bir bölümü Bolşevik Devrimi’nin hemen öncesinde icra edilmiştir. Geçtiğimiz aylarda ülkemizin bu alanda belki de en yetkin aydını Ahmet Say’ın kaleme aldığı makalelerle Devrim öncesi* ve sonrası** Sovyet topraklarında klasik müzik anlayışının aşamalarını kavrama şansımız oldu. Ahmet Say, Devrime giden süreçteki atılımların Devrim sonrası aynı hızda devinim yakalayamamasını eleştirmesine rağmen Sovyetler Birliği’nin klasik müzik külliyatına kattığı destansı ve şiirsel yapıtları kaleme aldı.
20.yüzyıla damga buran besteciler arasında, bir diğer Rus yaratıcı İgor Stravinski ile birlikte anılan Sergey Prokofyev, on bir yaşında girdiği konservatuvarda “Rimski-Korsakov ile kompozisyon, Anette Essipovaile piyano, Nikolai Çerepninile orkestra şefliği çalışmıştır. 1912 yılında 1. Piyano Konçertosu’nu besteleyen sanatçı, 1914’te yazdığı orkestra için İskit Süiti ile Stravinski’nin Bahar Ayini adlı eserine öykünmüş, bu eserindeki ileri ve özgün kavrayışla ün kazanmıştır. Ekim Devrimi’nden hemen sonra Fransa ve Amerika’da eserlerini tanıtmak amacıyla geziye çıkan Prokofyev, 1920’de Paris’e giderek Diyagilev’in dünyaca ünlü bale topluluğu için en başarılı eserlerinden biri olan Soytarı (Chout) bale müziğini bestelemiştir. Sovyetler Birliği dışında yaşadığı 1933 yılına kadar olan dönemde, çok sayıda orkestra eseri yazan sanatçı, 1933 yılında ülkesine giderek yaşamının sonuna kadar burada kalmıştır.”
Yeni-klasikçi akımda yer alan Prokofyev şiirsel bir destansılık taşıyan yapıtlarında Rus halk müziği dokusunu da katmıştır. Pek çok senfoni ve opera besteleyen, bunun yanı sıra Sergey Ayzenştayn’ın Aleksandr Nevskiy filmi başta olmak üzere pek çok sinema eserine de müzik üreten Prokofyev’in pek çok çalışması klasik müzik denildiğinde ilk akla gelenler arasındadır. 1936 yılında bestelediği Peter ve Kurt adlı operanın evrensel niteliği ve bilinirliliği ve özellikle aynı yıl Shakespeare’in en yaygın oyunu olan Romeo ve Juliet’in bale sahnelemesi için bestelediği eser klasik müziğin sınırlarını da aşmayı başaran bir beğeniyle karşılanmıştır. Romeo ve Juliet bestesinin öne çıkan bölümü ise hiç kuşkusuz Şövalyelerin Dansı’dır. Prokofyev’in Rus ezgilerini de katarak zenginleştirdiği ve aynı zamanda çağdaşlaştırdığı müzikal yapı, öykünün klasik anlatısını kattığı yükseklik ile bir anlamda içeriğin önüne geçen biçime gösterilebilecek en güçlü örneklerdendir.
**http://www.azizmsanat.org/2017/11/22/sovyetler-birliginde-muzik-ahmet-say/