Rock tarihinin en özgün ve en genç seslerinden Dolores O’Riordan’ın zamansızca sonsuzluğa ilerlemesi, Azizm’den Müzikçi’de kayıtsız kalmamızın mümkün olmadığı bir kayıp. Müziğin farklı türlerinde birbirinden yaratıcı sanatçılara ev sahipliği yapan İrlanda’nın belki de en bilinen grubu The Cranberries, 1989’da gitarda ve basta Hogan Kardeşler ile davulda Fergal Lawler öncülüğünde kurulduğunda, solist belirsizliğinden mustarip bir toplulukken, Dolores’in 1990’da dâhil oluşuyla dönemin marşlarına dönüşecek parçalara imza atacak müzikal bir dev oluyordu. İrlanda halk türkülerinin, ağıtlarının ve hatta dini korolarının müzikalitesinden beslenen ezgileri, modern zamanların rock vuruşlarıyla buluşturan, bu sayede evrenselleşebilen Cranberries, 1993 çıkışlı uzunçalarları Everybody Else Is Doing It, So Why Can’t We? ile gelmiş geçmiş en başarılı ilk albümlerden birine imza atarken Linger başta olmak üzere zengin bir repertuar sunuyordu. Dolores’in gençlik aşkına dair bir anı kapsayan bu naif parçanın ardından gelen 1994 çıkışlı No Need to Argue albümünde yer alan Zombie ile IRA-İngiltere silahlı mücadelesine yönelik eleştirel bir haykırış, hem Dolores’in hem de topluluğun ton ve içerik açısından ne kadar geniş bir yelpazeye sahip olduğunu kanıtlıyordu. Zombie, İrlanda özgürlük mücadelesinin acılı bir ağıtı olmanın ötesine geçip tüm dünyada silahlanma karşıtı ve barış yanlısı hatırı sayılır bir toplamın ortak sesine dönüşüyordu.
1996’da To the Faithful Departed’da Salvation şarkısıyla bir kez daha sükse yakalayan, devamında, kimilerine göre topluluğun zirvesini işaret eden, 1999 tarihli Bury the Hatchet albümünde Promises, Loud and Clear, Animal Instinct parçalarıyla yeni gelen kuşağa da erişmeyi başarıyordu Cranberries. Kısa ara öncesi yayınlanan 2001 çıkışlı Wake Up and Smell The Coffee uzunçalarında, albümle aynı adı taşıyan parçanın başarısı düşünüldüğünde her bir stüdyo çalışmasında ölümsüz eserlere imza atan bir topluluğun yeniden bir araya gelmemesi düşünülemezdi. 2009’da dünya turnesi, ardından 2011 ve 2012’de iki albüme de daha imza atan Cranberries, Dolores’in gel-gitleri olan eşsiz vokal yeteneği ve bu gel-gitlerin hem sebebi hem sonucu olarak yorumlayabileceğimiz farklı duygu durumlarını karşılayan sözleriyle öne çıkmayı sürdürmeyi başardı. Milyonların eşlik ettiği sayısız parçaya sahip olmak pek çok grubun hayaliyse Cranberries’in gerçekliğiydi. Bu durum tek olumsuzluğu, en az onlar kadar güçlü pek çok parçanın arka planda kalması. Dolores anısına, o parçalardan birini, The Icicle Melts’i ağırlıyoruz köşemizde. Birkaç dakikaya yaşam ve ölüm gibi evrensel temaları sığdırarak, bireysel açıdan hem kaygıyı hem de umudu besleyecek şekilde vermeyi başaran dokusunun yanı sıra çocuklara yönelik şiddete isimsiz bir annenin “Dokuz ay çok uzun” ağıdıyla parmak basarak, savaş sarmalından kurtulamayan günümüz dünyasında güncelliğini koruyan şarkı, Dolores’is ve elbette Cranberries’in zamanın sonuna dek yankılanacak sesinin biricik örneklerinden.