“Resmi payeleri hep reddettim. Legiond’u, Honneur’u da kabul etmemiştim. Fransız Akademisi’ne de girmedim. Yazar kendisinin bir kuruma dönüştürülmesini reddetmelidir. Bu, onur verici bir paye dahi olsa. Bunlar kişisel nedenlerim. Bir de ödülü verenlerin konumundan dolayı kabul edemem. Benim gibi yaşlı bir devrimciye böyle bir ödül vermek, kapitalizmin intikam alma girişiminden başka bir şey değildir!”*
Sartre 1964 yılında kendisine verilmek istenen Nobel Edebiyat Ödülü’nü bu sözlerle reddetmiştir. Nobel Ödülü’nü reddeden ilk insan olarak tarihe geçmiştir.
İşte tam da bu yüzden Sartre okumak istedim. Böyle bir prestiji reddeden insan acaba kimdir? Neler yazmıştır? Nasıl bir psikoloji içerisindedir? Gibi tüm bu soruların cevabını verecek bir otobiyografi olduğunu düşündüm Sartre’ın Sözcükler’inin.
Sartre standardın dışında bir otobiyografi kaleme almış. Sanki “Nobel’i bana vermek istemekte haklılar tabiki!” der gibi bir edebi dil ile anlatmış yaşamını. Kitap iki bölümden oluşuyor; birinci bölüm “Okumak”, ikinci bölüm “Yazmak”.
“Okumak” bölümünde Sartre kitap okumaya nasıl başladığını en ince ayrıntısına kadar anlatmaktadır. Sartre’nin okumaya başlamasındaki en büyük etken ailesinin kültürel yapısı olmuş. Babasını çok küçük yaşta kaybetmiş ve annesi Anne-Marie ile birlikte büyükbabasının evine yerleşmişler. Büyükbabası bir akademisyendir. Annesi ise piyanisttir, çok fazla kitap okuyup araştırmalar yapmaktadır. Her Perşembe evlerinde büyükbabasının akademiden dostlarıyla kültür toplantıları yapılır. Bu toplantılarda, kitaplardan konuşulur, operadan, tiyatrodan konuşulur ve annesi de toplantıya katılanlar için piyano çalar. Sartre henüz okuma yazma bilmese de bu toplantıda konuşulan kitapları bir şekilde büyükbabasının kitaplığından alır ve kitaptaki yazıları hiçbir şey anlamamasına rağmen saatlerce takip eder. Mucizevi bir şekilde toplantıda konuşulanlardan yaptığı çıkarımlar ile daha okula başlamadan kendi kendisine okumayı öğrenir. Böylece kitapların engin dünyasına dalar.
Sartre, saygın bir ailede yetiştiğinin ve diğer köylü akranlarına göre daha şanslı olduğunun farkındadır. Bununla ilgili kitapta şu cümleleri kurar;
“Ben toprağı hiçbir zaman kazmamış ya da kuş yuvası aramamıştım; ot toplamamıştım ve kuşlara taş atmamıştım. Ama kitaplar, benim kuşlarım ve yuvalarım, evcil hayvanlarım, ahırım ve kırlarım olmuştu; kitaplık, bir aynada yansıyan dünyaydı.”**
Sartre, okumak eylemini o kadar kutsal bir şey sayıyor ki; kitaplığını bir tapınak, kitaplığın içerisindeki kitapları tapınaktaki dinler, yazarları ise peygamberler olarak niteliyor.
“Yazmak” bölümünde ise yazmaya nasıl başladığını yine kendisine özgü edebi dili ile anlatıyor. Sartre’nin yazmaya başlamasında yine büyükbabasının büyük etkisi bulunmaktadır. Büyükbabası, yabancı öğrencilere Fransızca dil eğitimi vermek için bir süreliğine şehir dışında yaşamak zorunda olduğu dönemde Sartre ile mektuplaşmaktadır. Sartre büyükbabasına edebi açıdan o kadar ağır ve anlamlı mektuplar yazmaktadır ki büyükbabası onda bir cevher olduğunu fark etmekte ve Sartre’yi yazması için desteklemektedir. Sartre’de böylece yazma serüvenine başlar.
İlerleyen sayfalarda kendi aile yapısını da örnek göstererek bir çocuğun kitap okumaya nasıl özendirilebileceği konusunda Sartre önemli ipuçları veriyor. Kitabın ve neticesinde kültürün önemi üzerine şu cümleleri kurarak otobiyografisini sonlandırıyor;
“Kültür hiçbir şeyi ve hiç kimseyi kurtarmaz, bir şeyi haklı da çıkarmaz. Ama insanın bir ürünüdür o ve insan ona yansıtır kendini ve onun aracılığıyla kendini görüp tanır; bu eleştirel ayna, insana imgesini gösterir.”***
Bu otobiyografinin kendisine özgü yapısına, edebi diline, betimlemelerine ve düzenine hayran kalacağınızı düşünüyorum. Bu kitabı okuduktan sonra Sartre’nin yazar kişiliğine ve onurlu yaşamına şapka çıkarmamak elde değil.
İyi okumalar,
Sanatla kalın!
Selçuk Korkmaz
* insanokur.org , “Nobel’i Reddeden Yazar: Jean-Paul Sartre” Makalesi
** Sözcükler – Jean-Paul Sartre, Sayfa 44, Can Yayınları’nda 11. Baskı
*** Sözcükler – Jean-Paul Sartre, Sayfa 206, Can Yayınları’nda 11. Baskı