21 Ocak 2018
Selçuk
Tenis sevdasına bugün çok televizyon izledim. Tenisçilerin bedeninin, o beden sayesinde fırlattıkları topların hızı aklıma ışığı, Gökdoğanı, yunusları ve elbette çitaları getirdi.
Not: Ülkemizde de görülen Gökdoğan Falco peregrinus avlanmak için daldığında saatte 390 kilometreye varan hıza sahip olabildiği için dünyanın en hızlı kuşlarındandır.
22 Ocak
Selçuk
Bugün bir evrak ararken bu çizim çıktı karşıma. Sahafta kimi sayfalarında desen olan bir defter bulmuştum. Defterdeki çizimlerden bir ikisi böyle karakalemle boyanmıştı. Sahafları zaten biraz da bu yüzden severim. Kitapların içinden yolculuklara ait biletler falan çıkar. Kurumuş çiçeğe rastlayıp rastlamadığımı hatırlayamadım şimdi. Bu çizimin kenarında “Çok yaşa büyü” yazıyor. Gerçekten, boynuzlu atlar, kelebek insanlar olmasa halimiz nice olurdu?
24 Ocak
İzmir
Yunanlılar hastalıktan kurtulduklarında ya da turp gibi olduklarını ifade etmek istediklerinde ”γίνομαι περδίκι, είμαι περδίκι” (yinomeperdiki, ime perdiki) diyorlar. Perdiki kelimesi ”keklik yavrusu” demek. Turp gibiyim demek istediklerinde, keklik yavrusuyum demiş oluyorlar!
Yeşim Öndül
25 Ocak
Selçuk
Annem kereviz yapıyor. Üniversite için İzmir’den Ankara’ya gittiğimizde yeşilliği olmayan kerevizleri görünce şok geçirmiştik. Annem bize kargo ile kereviz göndermeye başlamıştı. Kokusu belki kendisinden güzel olan bu sebzeyi yetiştirenlerin emeğine sağlık.
26 Ocak
Selçuk
Bugün Avustralya Açık Tenis Turnuvası’nda Roger Federer ve Hyeon Chung maçı sırasında sahaya Peygamber Devesi girmiş. Maçın başlarıydı, televizyonu yeni açmıştım. Bu nedenle spikerlerin neler dediğini ne yazık ki duyamadım. Tenisçilerin koltuğunun kenarındaki peygamber devesini görmemle yardımcıların havluyla böceği alması bir oldu. Herhalde öldürmemişlerdir.
Binlerce insanın olduğu, nereden girilip nereden çıkılacağını insanların bile şaşırıyor olabileceği bu büyük, kapalı stadyumun içine girmiş olan bu böcek, ne yaparsak yapalım hayvanları o kadar da kolay evlerinden atamayacağımızı hatırlattı.
Arka ayakları üzerinde yükseldiğinde, kolları önünde birleştiğinde dua edenlere benzediği için böyle bir ad verilmiş bu ilginç ve biraz da ürkütücü böceğe. Sessizce avını beklerken bu görünümü alan bu avcı böceğin İngilizce isminde de dua etmek eylemi geçiyor.
Dişi peygamber devesinin çiftleşme sırasında erkek bireyi yediği bir tür şehir efsaneymiş. Bu türle ilgili seksüel yamyamlık hakkında bilgilenmek için aşağıdaki adres sağlam bir kaynağa benziyor (İngilizce bilmeyen günlük okurları dilerlerse sorularını bize yönlendirebilirler).
https://entomologytoday.org/2013/12/22/do-female-praying-mantises-always-eat-the-males/
***
Bugün ilk kez Pamucak Sahili’ne gittim annemle. Kumsalda kim varsa az ya da çok midye topluyordu. Yere eğilmiş bir şeyler inceleyen insanlar, denizin merak uyandıran başka bir dünya olduğunun sevimli bir kanıtı gibiydi. Herkesin bilim adamlığına en çok ve en doğal olarak yaklaştığı anlardan olmalı bu an.
Bir ara annesinin yanında telaşla yürüyen bir çocuk “Merak ediyorum! Ablam ne toplamış merak ediyorum” gibi bir şeyler söyledi heyecanla. Bu cümlelerle kıyıdaki ablasının yanına gitmek için izin istiyordu herhalde ama neredeyse aynı anda koşmaya başladı zaten. İlkte düşünmedim ama sona, poşeti kareye sokmamaya çalışarak koşuşunun fotoğrafını çektim.
Rüzgârlı bir kış gününde tanıştığım ve çok sevdiğim bu kumsalda yürürken ölü bir karabatağa da rastladık ne yazık ki. Oldukça sağlıklı gözüken kuşun kursağı ve bedeni misinaya dolanmıştı. Öyle ki misinayı gagasından dışarı bir kez çıkarsam da bir şey değişmedi. Kim bilir kendini kurtarmak için nasıl bir savaş verdi, nasıl acı çekti. Balık yakalamaya çalışırken kullanılan ağlar, misinalar nedeniyle avlanması hedeflenmeyen ne çok canlı daha ölüyor. Kuşlardan, kaplumbağalara kadar…
Ölü olarak kıyıya vuran kuşların, balinaların midesinden plastik de çıkıyor. Hepimizin her gün kullandığı plastik poşetler, plastik ambalajlar… Geri dönüşümle önüne geçilemeyecek kadar büyük bir sorun artık. Derneklerin falan değil, hükümetin ve sermayenin çözebileceği bir konu. Kapitalist sistemden kurtulmadıkça plastikten de kurtulamayız.
İçime yerleşen hüznü fazlaca sarmamalıyım düşüncelere. Bir karabatağın yaşam savaşının izlerini taşıyan gözlerine baktım. Orada biraz durmalıyım. Kumsalın gerisindeki derenin ağzında, balıkçı teknelerinin yanında yüzen karabatakların gagaları yön değiştirdiğinde, güneşte nasıl da parlıyordu. Hüzünde biraz durmalıyım.
O çocuğun elinde poşet yerine ağaçtan örme bir sepet falan olsaydı keşke. 2017 yılında hala öyle yaşıyor olabilseydik.
***
Queen‘in Don’t Stop me Now şarkısının videosu 26 Ocak 1979’da çekilmiş. Freddie Mercury‘nin sözlerinin ruhunu ve onunla muhteşem uyumlu müziğinin hızını süren inanılmaz vokaliyle ölümsüzleşen bu şarkıyı çok seviyorum. Tüm dünyada pek çok insanın kendisini iyi hissetmesini sağladığı, güç verdiği bilim adamlarının bile ilgisini çekmişti! Bu şarkıda Mercury “Yerçekimine karşı gelen bir kaplan gibi gökyüzünde sıçrayan bir kayan yıldızım” der. Mercury’in evrene sığmadığı zaten belli de bu şarkıyı dinlerken gezegenlerden gezegenlere atlayan kaplanları hayal etmek de ne kadar kolay! Yere bastığınca evreni kucaklayan ama kimsenin hayal gücüne saygısızlık yapmayan; sade ve çarpıcı videoyu çeken J. Kliebenstein‘in emeğine sağlık.
Google, Freddie Mercury’in 65. yaşgününü bu şarkının animasyon klibiyle kutlamıştı. Pek tabii bu keyifli klibin içinde de kaplanlar atlıyor!
27 Ocak
Selçuk
Bugün Simona Halep ve Caroline Wozniacki maçının 3. setinde bir ara spikerler “Sessizliğin içinde kuşlar sessizliği bozuyor. Hitchcock filmlerine döndük” dedi. Emin değilim ama bir tür karga grubuydu sanki açık kortun göğünden geçen.
Kuş türlerini bilmelerini elbette bekleyemeyiz ama keşke durumun hoşluğunu yansıtan bir şey söyleselerdi. Hızlı spor yarışlarını anlatırken spikerler çok hızlı düşünüyor, kimi zaman cümlenin başındaki düşüncelerini sonunda değiştiriyorlar. Kuş seslerine maç anlatımının arasında hızla yer verdiklerinde akıllarına hemen Hitchcock’un hiç hoşlanmadığım Kuşlar filminin gelmesi sinemanın gücüne işaret ediyor olsa gerek.
Kuşların – benim fark ettiğim kadarıyla özellikle arıkuşlarının (Latince: Merops apiaster) ve ebabillerin- sesleriyle filmlerin içinden geçtiklerine sık tanık oldum. Özellikle ebabillerin çığlıklarını duyduğumda gülümserim. 300 Spartalı filminde bile arıkuşlarının sesini duymuştum!
Not: İsim belirtilmemiş tüm günlük notları Özgür Keşaplı Didrickson‘ındır.