Yönetmenliğini Agostino Ferrente ve Giovanni Piperno ikilisinin üstlendiği Le Cose Belle (Güzel Şeyler) adlı belgesel, on dört yıl arayla aynı şehrin değişimlerine ve aynı karakterlerin yaşantılarına ışık tutuyor. Günümüz İtalyan Sinemasının dikkat çekici yönetmenlerinden olan Ferrente ve Piperno sinematografik açıdan birbirlerine çok da uzak olmayan filmler çekmişlerdir. Bu durumun belgesele en önemli katkısı da iki yönetmenin dört farklı hayatı ortak bir payda etrafında anlatırken seyirciye konu bütünlüğünü anlaşılır bir biçimde sunulabilmesidir.
Napoli‘nin sokaklarında birbirinden farklı hayatlara sahip olan dört çocuk geleceklerini hayal ettiler. İlk olarak Enzo Della, babasıyla birlikte sokak sokak gezerek şarkılar söyler ve para kazanır; hayalindeyse şarkıcı olmak vardır. Fakat büyüdükçe kendini bir telefon şirketinde pazarlamasını yapan bir adam olarak bulur. Aynı şekilde ikinci olarak çocukluk arkadaşı Fabio Rippa, televizyon ve kameraya çok ilgili olmasına rağmen her zaman hayalinde bir futbolcu olabilmek vardır. Fakat o da büyüdükçe kurduğu hayalinin yerinde işsizlik ve sefalet dolu bir hayatla karşılaşır. Enzo, bu sefaletin içinden kendisini çıkarması ve toparlanması için Fabio‘ya çalıştığı firmada işe girmesi için yardımcı olur. Üçüncü olaraksa Adele Serra, özgüveni yüksek ve güzel bir karakterdir.
Hayali ise ünlü bir model olmaktır. Ancak onunda büyüdükçe ailesi ve kardeşiyle yaşadıkları hayalinin önüne geçer. Belgeselde kurduğu hayalin farklı bir varyasyonunu da olsa bir bakıma hayalini gerçekleştirmiş olan dördüncü kişi Silvana Sorbetti‘dir. Her ne kadar dünyaca ünlü bir dansçı olma hayali kurup bunu gerçekleştiremese de dansçı olarak bir barda çalışmaktadır. Bu dört çocuk rezaletin tırmandığı Napoli‘nin sokaklarından umutlar yuvarladılar. Zaman acımasızca akıp giderken her biri farklı bir sokakta farklı hayatlar içerisinde kendilerini buldular. Üzüntü, mizah, masumiyet, umursamazlık dolu dört farklı yaşam…
İzleyicisini bir konu, olay, kişi ya da durumu ile ilgili olarak bilgilendiren görüntüler bütünü olan belgesel türünün, kurmaca sinemadan ayrılan en önemli noktası gerçeği yansıtırken amacı için, gerçeği olduğundan farklı olarak göstermemesidir. Bu noktada günümüz İtalyan Belgesel Sinemasında halen, 1940’ların Yeni Gerçekçilik akımının etkilerinin de sürdüğünü görmekteyiz. Yönetmenlerin kameralarını halen İtalya‘nın sokaklarından beslemeleri de bunun bir göstergesidir.
Kurmaca gibi alt dallara ayrılan belgesel sinemanın da Güzel Şeyler‘de dramatik ve öyküsel bir anlatımı tercih etmesi gerçekliğin üretilmesinden ve izleyici tarafından alımlanmasına kadar olan süreci de başarılı bir şekilde ortaya koymaktadır.