Yürürken ağaçta takılı kalmış, üzerinde güneş deseni olan bir uçurtma gördüm. Bulutsuz, güneşli bir günde uçurtmanın peşi sıra koşan çocuklar görmeyeli ne çok oldu. Biz çocukken kumsalda uçururduk.
En son bir uçurtmayı Basmane’de (İzmir) bir çocuğun koltuğunun altında gördüm. Üzerinde hiç bir desen yoktu. Ucuz plastikten yapılmıştı. Üzerinde Batman ya da Frozen olmadığına sevinmiştim. Uçurmak için Kordon’a falan mı gittiler acaba?
Ağaçtaki uçurtmaya bakarken rüzgârın yokluğunun da çokluğunun da uçurtmaları etkilediğini düşündüm. Ve ağaçların işte böyle sık sık uçurtmalarla karşılaştığını. Bir de toplar kalır ağaçta. Kimi zaman herkes seferber olur ama yine de düşüremezler topu. Top bile düşmezse, uçurtma nasıl dönsün sahibine?
Selçuk’ta her yerde üzeri dolu turunç ağaçları var. Geçtiğimiz günlerde yağan sağanak yağmur ve dolu nedeniyle bir sürüsü düşmüştü, şimdi de rüzgârdan düşmüşler. Bazen insanların neden toplamadıklarını düşünüyoruz. Turunç reçeli, o özgün acımsı tadıyla ne güzel. Sanırım yapımı zormuş. Belki böyle düşüp patladıklarında kuşlar yiyebiliyordur.
Özgür Keşaplı Didrickson
18 mart
Selçuk
Bugün ölü bir fareyle oynayan bir kedi gördüm. İlkte canlı birini yakalamaya çalıştığını sanmıştım. Ölü bir farenin havalara atılıp durmasını, pençelenmesini izlemek çok kötü yapıyor insanı. Oturduğumuz yerin hemen karşısındaki ağacın dibindeydi kedi. Çok uzun bir süre oynadı ki zaten biz geldiğimizde de oynuyordu. Kedi sonra ağzında fareyle lokantadaki masaların birinin altına geldi. Hoş bir durum olmadı elbette. Ben kediyi kaçırmak istedim. Nasılsa hiç bırakmadığı fareyle kaçacaktı. Ancak öyle olmadı ve sonuçta garsonlardan biri zavallı fareyi çöpe attı. Kendime kızdım ama acaba sonuçta kedi o fareyi yiyecek miydi?
Kediler ve pek çok hayvanın, daha çok gençlerin, avlanmayı öğrenmek, öğretmek, avlanma yetilerini geliştirmek için böyle davranışlar sergilediği düşünülüyor.
Bu hoş olmayan gözlem sonucunda “kedinin fareyle oynadığı gibi oynamak” deyiminin hangi durumlar için söylendiğini de iyice anladım. Bu durumdaki bir insana yardım etmek yerine seyredenlerimiz oluyor ne yazık ki.
Özgür Keşaplı Didrickson
19 mart
Selçuk
Mor salkımlar ne kadar da hızlı açtı, sardı her yeri. Basket sahalarının kenarları, banklarla dolu parklar…Mor salkımın hem kendisi hem de kokusu muhteşem. Selçuk’ta genel olarak çok sayıda park, çok sayıda bank var. Mor salkımların altındaki, bitişiğindeki bankları gözüme kestirdim. Bir gün gidip oralarda yazıp, okuyacağım.
Özgür Keşaplı Didrickson
20 Mart
İstanbul
Dünya serçe gününde Validebağ serçe gözlemimizi Yuva derneği ve Validebağ grubundan arkadaşlarımızla gerçekleştirdik. Alanda iki noktada toplam 25 serçe saydık. Ağaç serçelerini ise her zamanki yerlerinde bulamadık ne yazık ki. Kocabaşlar, öter ardıç ile küçük ağaçkakan ve tabii birçok tür gözleme renk kattı. Ağaç serçelerini ise tekrar görmek için tekrar gideceğim. Kaçış yok.
Cemil Gezgin
21 Mart
Selçuk
Su kemerlerinin üzerindeki leylek yuvalarını hepsi dolmuş. Meydan tak tak sesleriyle dolmuş. Bir leyleğin boynunu geriye atıp gagasını vurarak o güçlü, ilginç sesi çıkarması ne kadar ilginç bir görüntü. 2000lerin başında, artık varolmayan Kuş Araştırmaları Derneği’nde leyleklerle ilgili çalışmalar yapmıştık. Yuvaları izlerdik. Sıcak havalarda leylekler bu kez ağızlarında suyla kafalarını geriye atar ve yavrularını ıslatırlardı. Kimi zaman da büyük kanatlarıyla onlara gölge yapmaya çalışırlardı. Bu sene o dönemde burada olursam yine yuvaları izlemek istiyorum. Selçuk yazın korkunç derece sıcak oluyor. İnsan endişelenmeden edemiyor.
Nikolay K. Dimitriyev ‘in “Lakırdı kelimesinin kökeni” isimli makalesine göre “laklak” kelimesi,hem leyleğin kendisi hem de leyleğin gagasını birbirine vurarak çıkardığı ses anlamına geliyor. “Laklaka” da yine Leyleğin gagasıyla çıkardığı ses.
Bu makalede Arapça kökenli olan “leylek” kelimesi “leğlek” olarak da geçiyor. Makalede “leyleğin ömrü laklakla geçer” atasözünün kökeni de ayrıntılı olarak açıklanmış. Okumak isteyenler için makalenin adresi şöyle;
http://www.tdk.gov.tr/images/20131018.pdf
Leyleğin çıkardığı bu ilginç sesten söz eden bir çocuk şarkısı da varmış;
Gece, futbol sahasının yanındaki parkurda yürürken bir güve gördüm. Efes Antik Tiyatro’da konser izlerken çevrede dolanmaları kadar büyüleyici bir an değildi belki ama futbol dersi alan, telaşlı ilkokul- ortaokul öğrencilerinin yanında uçuşması da çok hoştu.
Güvelerin neden yapay ışığa yöneldikleri konusunda farklı teoriler varmış. Evlere de yine yapay ışıklara yönelerek, ya da onlar nedeniyle şaşırarak geliyorlar herhalde. Bu durum yüzünden ölmedikleri sürece güvelerin yanımıza, yöremize, evlerin içine gelmeleri çok hoşuma gidiyor. Masamın çevresinde güve uçuşurken çalışmayı çok seviyorum.
Güvelerin yapay ışığa neden yöneldikleriyle ilgili bilgilere aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz. İngilizce kaynak biraz daha ayrıntılı. İngilizce bilmeyen arkadaşlar bize yazarlarsa makaleyi özetleyebiliriz.
İzmir Fuar’da gördüğüm, borazana benzer pembemsi çiçekleri olan ağacın türünü sonunda öğrenebildim. Çin kökenli, çok hızlı büyüyen bir ağaçmış. Türkçe ismi “Pavlonya” imiş. Fuar’da birkaç tane görmüş, çok beğenmiştim. Ancak çocukluğu İzmir’de geçmiş biri olarak bu ağacı neden hatırlayamadığımı anlayamamıştım. Çok hızlı büyümesi gizemi açıkladı.
Özgür Keşaplı Didrickson
İzmir
Geçen gün derste yunanca bir deyim gördük. Biz “kuzguna yavrusu şahin gözükürmüş” deriz ya, Yunanlılar ise “baykuşa yavrusu kekliğin yavrusundan daha güzel gözükürmüş” diyorlar. Hayvanların hayatımızda deyimler vasıtasıyla yer alması çok hoş. Yine bir başkasında biz “leb demeden leblebiyi anlıyor” deriz. Yunanlılar ise “kuşu havada yakalıyor” diyorlar. Biz “fil gibi kız” diyoruz onlar ise “balina gibi kız” diyorlar ve bu balina benzetmesini maalesef sadece kadınlar için kullanıyorlar.
…
Telefonumda kelebeklerle Kahlo’yu karşımda buldum. Kim gönderdi nereden geldi bilmem. Yakında biz de kelebekleri birdenbire etrafımızda görmeye başlayacağız. Bir rembetiko şarkısında da kadını ateş etrafında dönen kelebeğe benzetiyor. Dikkat et diyor kanatlarını yakacaksın, bunun sonucunda cok ağlayacaksın. Devamında, kış kokusu hissediliyor dikkat et bora ile kaybolma, bak dediğimi dinlemiyorsun diye eklemiş. Biz de kış gelmeden bahar ve yazın tadını şimdiden çıkartmaya başlayalım.
Σαν την πεταλούδα φτερουγίζεις,
γύρω γύρω στη φωτιά γυρίζεις,
πρόσεξε μην κάψεις τα φτερά σου
και θα κλαις κι εσύ τη συμφορά σου.
Άρχισε χειμώνας να μυρίζει
κι ο βοριάς, σε λίγο, θα σφυρίζει,
που θα βρεις κλωνάρια ανθισμένα,
με τα δυο σου τα φτερά καμένα;
Τότε παγωμένη ανεμώνα,
θα σε ξαναδώσει στο χειμώνα,
κι έτσι θα χαθείς μέσα στη μπόρα,
δεν μ `ακούς που σου το λέω τώρα!
Bugün pazarda tezgâhını papatyalarla süslemiş bir pazarcı gördüm. Fotoğraf çekmeme izin verdi. Bu arada biraz konuştuk. Yürüyüş yolundakilerin güneşte söndüklerini söyledim. O da “dönünce bunları suya koyucam, sönmezler” dedi.
Papatyalar açtığından beri bir sürü kızın saçlarında papatyalardan taç gördüm. Yaşadığım hiç bir yerde böyle bir şeyle karşılaştığımı hatırlamıyorum. Selçuk’ta papatyaların kültürle böyle iç içe olması ne kadar ilginç ve güzel.
Özgür Keşaplı Didrickson
…
Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.
Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.
Bizi birleştireceğini, yaban hayata olan sevgimizle güç birliği yapmamızı sağlayacağını umduğumuz günlüğümüze katkılarınızı bekliyoruz. Notlarınızı dirimbilimgunlugu@gmail.com adresinden yayın kurulumuza gönderebilirsiniz.