Dirimbilim Günlüğü: Grönland Balinası, Mor Salkım, Nakıl, Herkül

2 Nisan 2018

Selçuk

Mor salkımları çok sevdiğim için dikkat etmemişim, meğer her yeri kendiliğinden sarıyormuş. Pek çok ağacı büyümelerini engelleyecek kadar sarmış. Yakındaki basket sahası gibi kimi yerlerde ise henüz komşu bitkileri sarmamış, sırf müthiş güzellik eklemiş.  Etrafı sarmaması için çok sık budamak gerekiyormuş mor salkımı. Kokusu ve kendisi öyle güzel ki, budama işini olması gerektiği gibi yapmalılar ve ağaçlara üzülmeden mor salkımı sevmeye devam edebilmeliyiz.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Fırça çalısı da açmış. Ne güzel bir kırmızısı var. Geçen sene üzerlerinde sayısız arının dolaştığını görmüştüm. Bu yüzden de sevilesi bir çalı.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Özgür Keşaplı Didrickson

3 Nisan

Selçuk

Bugün yürüyüş yaparken daha önce gördüğümü hatırlamadığım bir bitki gördüm. Facebook’taki Flora grubuna sordum. Latincesi Silene dichotoma imiş. Bir tür nakıl olduğunu da belirttiler. “Nakıl”, kulağa ne kadar da hoş gelen, ilginç bir isim. Bir anlamı var mı diye sözlüğe baktım ama bulamadım. Dirimbilim Günlüğü’nde önceki haftalarda yer verdiğimiz bir bitkinin adı da “kulunca” idi. Onun anlamını da bulamamıştım. Bitkilerden ilham alan müthiş bir düşgücüyle uydurulmuşlar herhalde.

Bir tür nakıl. Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Ara ara yürüdüğüm bir yol tarla ve bahçelerin içinden geçiyor. Hepsinin en az bir köpeği var. Özellikle koyunları olanların. Yoldan geçen birini görünce deliler gibi havlayan köpeklerin olması hiç hoşuma gitmiyor. Zincirinden kopmak istercesine zıplayarak havlayanlardan korkmamak elde değil. Tek başıma olduğum için daha da tedirgin şekilde yürürken uzaktan bir köpeğin bağlı olup olmadığına emin olamadım. Geri döndüm ancak bir süre sonra başka türden siyah bir köpek havlayarak bana doğru koşmaya başladı. “Kimse yok mu? ” diye seslendim. Bir adam çıktı bahçeye, şaşırmadığım şekilde “bir şey yapmaz” dedi. Ancak genel olarak köpeklerden, her geçene havlamalarının çok ürkütücü olduğundan söz ettiğim zaman “bir şey yapmazlar” demedi. “Koyunlar var, başka türlüsü olamaz. Burada yürümeyin o zaman” dedi!

Polonya’da da bir kez ormana doğru yürürken arkamdan havlayarak bir köpek koşturmuştu. Çok korkmuştum. Orada da kırlık yerlerde herkesin ve sıklıkla bağlı olmayan köpekleri vardı. Evlerinin önünden geçene havlayan köpekler…

En tuhaf anım ise Alaska’dan. Bir gün ormana daldıktan hemen sonra arkamdan iki tane köpek koşturmuştu. Bir an siyah olanını kara ayı zannetmiştim çünkü sokak köpeği yok Alaska’da ve tasmasız dolaştırılsalar da köpeklerin yanında he zaman sahipleri oluyor.  Bir ayı, bir yaban hayvanı köpek değil ki peşimden koşsun ancak yaralı bir ayı olabilirdi. Köpek olduğunu anlayıncaya kadar geçen saniyeler boyunca nasıl da korkmuştum. Alaska’da aslında tasmasız köpek gezdirmek yasak ama köpeği olanların pek azı bu kurala uyuyor. Bu köpekler de komşu evin köpekleriymiş meğer ve çitten atlayarak koşturmuşlar beni.

Küçükken bisikletle giderken bir köpeğin saldırısına uğramıştım. Bir anlamda bisikletim saldırıya uğramıştı çünkü pek çok köpek bisiklet, motor, araba gördüğünde çıldırıyor. Bisikletle birkaç olay daha yaşadım sonra. Bu nedenle karakteri birbirine benzemeyen köpeklerle dolu sokaklarda bisiklete binemediğim oluyor ve buna çok sinirleniyorum. Köpeklerin insanlara saldırdığı, onları ısırdığı vakaların olduğunu köpekseverlerin hepsi tarafından kabul edilse belki bu konular aşılabilir. Üstelik sokak köpeklerinin yaban hayata verdikleri zararlar da belgelenmiş durumda. Bilimsel bakışla, veriler göz önüne alınarak ele alınacak önemli konulara hala çoğunlukla duygusal tepkiler veriyoruz.

Geçen yaz, şimdiye dek duyduğum en güzel seslerden birinin ıslak kumda ilerleyen bir köpeğin pati sesleri olduğunu deneyimlemiştim. Kumsalda yürüyen beni takip eden, yanımda yürüyen bu köpekten hiç korkmamış, aksine bana eşlik ettiği için çok sevinmiştim. Geçen yıl bir de bir köyde belime kadar gelen bir köpek etkilemişti beni. Benimle özel olarak ilgilenmiyordu, ilgilenmediği için de ondan korkmamıştım. İlginç olan ondan korkmadığımı ancak onu okşadığımda fark etmemdi. “Korku” denen duyguyu ( en azından bu açıdan) hep olumsuz bir şeylerin doğurduğunu, yoksa yokluklarının bile fark edilmeyeceğini o an anlamıştım.

Hayatımda karşılaştığım en sevilesi köpek ise Efes Antik Tiyatrosu’ndaki Fazıl Say ve Viyana Oda Orkestrası konserinde hepimizi hayrete düşürendi. Yan kapıların birinden ağır, belki de rahat adımlarla ilerleyen köpeği fark edince Orkestra’nın sanatçılarını bir şekilde rahatsız edeceğini, konserin durmasına neden olacağını düşünmüştüm. Belki de herkes öyle düşünmüştü. Merakla birine, bir çalgıya yaklaşabilirdi mesela. Öyle yapmadı, ilerledi ve oturdu. Ses de çıkarmadı. Orkestranın şefinin ve sanatçılarının ne kadar profesyonel olduğunu görmek de çok etkileyiciydi. Bu müziksever köpeği unutabileceğimi sanmıyorum.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Elbette bu yakın zamanlı örnekler dışında da köpeklerle güzel anılarım var ancak hepsinin aynı karakterde olmadığı ve aynı şekilde yetiştirilmediği düşünüldüğünde insanların sokak köpekleriyle ilgili farklı deneyimlerinin de samimiyetle dinlenmesi gerektiği kesin.

Özgür Keşaplı Didrickson

4 Nisan

Erzurum’dan haberler…

Erzurum’da dün öyle çok kâr yağmış ki inanamadık. Sert bir rüzgârla yağmış üstelik. Annem Facebook’ta fotoğraflarla paylaşmıştı bu haberi. Görmüştüm ancak sonra, günlük için kopyalamak istediğimde erişemedim. Özelden gönderdikleri fotoğraflar da gelmedi nasıl olduysa. Annem kız kardeşimin videosunu çekmiş ve “kızım canlı canlı kardanadama dönüşecekti nerdeyse” gibi bir şeyler söyleyerek paylaşmıştı. Karlar altındaki ağacın fotoğrafını paylaşacaktık günlükte ama belki de düş gücü daha iyisini yapacak.

Özgür Keşaplı Didrickson

5 Nisan

Selçuk

Ben altlarından kitap okuyamadan mor salkımlar geçmeye başlamış, çok üzüldüm.  Şu bahar ne kadar hızlı. Çiçekler birbiri ardına açıyor, geçiyor. Sanki birbirlerinin sahne ışığını çalmak istemiyorlar.

Ayasoluk tepelerinde sarmaşık kaplı bir otel var. Sevip sevmediğime karar veremiyorum ama ilginç bir görüntü sunduğu kesin.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Ayasoluk Oteli’nde kahve içmek çok keyifli oluyor. Günbatımını izlemek de. Orayı sevmemin nedenlerinden biri de duvardaki kuş resimleri.  Kuş resimlerini kim yaptı bilmiyorum ama leylek biraz ilginç. Sanatçı leyleğin gagasını bilerek mi siyah yaptı bilmiyorum ama vücudundaki pembeliğe yakışmış. Genç leyleklerin gagası siyah oluyor, pembe düş güçleri de onların aklında geziniyor olsa gerek.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Güneşi batırdıktan sonra yürürken elbette yarasa gördük. Akşamın ilk saatlerini bizimle paylaşan yarasaların insanı heyecanlandırmaması imkânsız. Ortalığa çıkmak için, sıralarının gelmesi için beklediklerini yansıtıyor sanki telaş taşır görünen uçuşları. Ülkemizde de börtü, böcek desenli giysiler, eşyalar arttı. Her gün sokakta üzerinde “Batman” logosu olan bir çocuk görmek mümkün acaba kaçı yarasaların farkında? Bilseler çok heyecanlanırlardı bence çünkü geçen günlerde bir çocuğun diğerine hararetle yılan görüşünden söz ettiğine tanık oldum. Yılanı bulan ya da gören annesiymiş. Yarasaları neden göstermesinler çocuklarına?

Özgür Keşaplı Didrickson

6 Nisan

Selçuk

Bugün mavi salkımların altındaki bankta kitap okuma planımı gerçekleştirdim. Yapraklanmadan, geçmeden gelemediğime üzülerek oturdum. Elimdekiyle yetinecektim napalım. Çok az çiçek kalmıştı, onların da bir kısmı kurumuştu. Yıldız kayması gibi bir an gözümün önünde, kıyısında belirip pıt diye yere düşüyorlardı. Birkaçını ayırt etmeye çalışıp aldım ve kitabın sayfaları arasına koydum. Yer minik mor salkım çiçekleriyle doluydu ama kokuları çoktan uçup gitmişti.

Balinalarla ilgili, çok heyecan verici bir haber okudum. Kambur Balinanın hayvanlar âleminin en karmaşık şarkılarından birini söylediği uzun yıllardır biliniyordu, meğer Grönland Balinası da Balaena Mysticetus karmaşık yapıda şarkı söylüyormuş. Araştırmacılar bu bilginin doğru değerlendirilmesi, balinaların şarkılarının farkı olduğunun anlaşılması adına örnek vermişler.  “Aynı bozuk paranın iki farklı yüzü olması gibi bir durum bu. Biri klasik müzik biri caz. Biri Beyonce, biri kilise korosu…” Söylediği şarkılar daha serbest formda olduğu için Grönland Balinası daha çok caz müzisyenine benzetilmiş. Farklı yıllarda söyledikleri şarkıları hiç tekrarlamadıkları ve her yıl değişik şarkılardan oluşan bir repertuarları olduğu keşfedilmiş.

Bering Land Bridge National Reserve

http://www.chicagotribune.com/news/nationworld/science/ct-bowhead-whales-singing-20180404-story.html 

Özgür Keşaplı Didrickson

Erzurum

Güneşi uğurlarken karga pek telaşlıydı.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Perihan Keşaplı

İzmir

Geçen gün eve girerken apartmanın önünde ayağımın altından öyle bir ses geldi ki içim sızladı. Sanki bir salyangoz ezmiştim, zor bakabildim ama baktığımda bir de ne göreyim: bir yengeç, gözlerime inanamadım. Hera, Herkül’ü denemek amacı ile yaklaşık yüz başı olan bir canavar musallat eder. Tam bundan kurtulacakken bir de yengeç salar ayaklarının altına. Ancak Herkül, ayağını ısıran yengeci, acıdan haykırarak ezmeyi başarır ama Hera yengeci gökyüzüne çıkarır ve geceleri tepemizde ışıldamaya başlar. Elbette ki yengeç yaşıyor olamazdı. Bana gün ortasında Herkül’ü ve yıldızları hatırlatmasıyla kaldı.

Marolles, Michel de, 1600-1681 Bloemaert, Cornelis, 1603-1692 Diepenbeeck, Abraham van, 1596-1675 Brebiette, Pierre, 1598?-1642 Langlois, Nicolas, 17th cent

Vapurdan indiğimde kafamda küçük bir şey hissettim tam panik olacağım sırada elimle onun sevimli uğurböceği olduğunun farkına vardım. Yere düştü. Günlüğümüz için fotoğrafını çekecektim ama acelesi vardı, uçtu gitti. Yunancasına baktım pashalia deniyormuş. Paskalya dermiş gibi. Bu pazar Paskalya Ortodokslar kırk günlük oruç sonrası kurban keserek Paskalya’yı kutlayacak, bu arada kokoreç de yapacaklar. Kırmızı yumurtalar tokuşturulacak ve Paskalya çöreği yapmak gibi ritüelleri gerçekleştirecekler. Ortodoks arkadaşlara iyi Paskalyalar diliyorum. Καλό Πάσχα! (Kalo Pasha)

Fotoğraf: Yeşim Öndül

Yeşim Öndül

7 Nisan

Selçuk

Bugün pazarda, üzerinde kırlangıç olan bir tişört giymiş pazarcı gördüm. Eskiden yurtdışı gezileri üzerinde börtü böcek resimleri olan giysiler, eşyalar bulabileceğimiz yerler anlamına da gelirdi şimdi ülkemizde de bolca bulunuyorlar. Ne iyi, hem böylelikle yabancı diyarlardan getirilecek en değerli, en güzel şeylerin her zaman tren bileti, kafe peçetesi, hele hele yaprak olduğunu da hatırlayabiliriz.

Alaska Havayolları peçetelerinde oranın yerli sanatına örnek bir desen vardı. Ne yazık ki sonra Starbucks reklamı koymaya başladılar. İyi ki zamanında kuzgun ve kartalın resmedildiği o peçetelerden alıp saklamışım.

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Bugün uzun süredir ilk kez bakla pişirdim. Ne kadar özel bir kokusu ve tadı var. Küçükken anneannemin komşusu Şükran teyzenin bahçesinde vardı bakla. Koparıp, çiğ çiğ yerdik. Belki de bu nedenle pişirilmiş baklayla aramda biraz da mesafe vardır, tıpkı pişmiş domatesle olduğu gibi. Anneannemin bahçesinden kopardığımız, tuzlayarak yediğimiz domateslerin kokusu artık nerdeyse yitirdiğim bir koku. Çok nadir buluyorum o kokunun benzerini. Anneannem, Şükran teyze ve tüm mahallenin aynı anda domates salçası yaptığı, her yerin domates koktuğu günleri çok özlüyorum. Domatesin, baklanın oyun arası atıştırmalık olduğu günleri.

Özgür Keşaplı Didrickson

Erzurum

Bugün Defne bize okulunun oyun bahçesindeki mor çiçekleri gösterdi. İki gündür “açtılar anneanne görmelisin” diyordu heyecanla. Saksağanlar da huş ağaçlarında yuvalarını hazırladılar kısa sürede. Bahar tam anlamıyla geldi buralara da nihayet.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı
Huş ağacında saksağan yuvası. Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Perihan Keşaplı

Bunu paylaş: