“Yaşayacak bir niçin’i bulunan, hemen her nasıl’a dayanabilir.”
1971 tarihli Malina, Avusturyalı şair, yazar ve akademisyen Ingeborg Bachmann’ın başyapıtı olarak kabul ediliyor. Yazarın, Ölüm Türleri (Todesarten) adı altında yazmayı düşündüğü bir dizi romanın tamamlanabilmiş ilk ve tek kitabı.
Roman üç bölümden oluşuyor ve yazar eserin başlangıcında bize anlatacağı hikâyenin karakterlerini tek tek bildiriyor. Böyle bir giriş bize romanın kolay gideceği gibi bir fikir verse de 21. yüzyıl anlatılarında bilinç akışını en oturaklı kullanan yazarlardan biri Bachmann. Ne alışıldık bir olay zinciri mevcut ne de sıradan bir akış söz konusu romanda. Okuyucu, kendisini “Ben” olarak adlandıran bir kadın, onun karmaşık iç dünyası, bu dünyanın esas kahramanları olan Ivan ve Malina ile baş etmeye çalışırken giderek daha karanlık bir hal alan durumun “ben”in babası ile yaşadığı çatışmalarla nasıl korkunç bir hale geldiğini görüyor. Malina ismi kitabı her eline alanda “klasik bir Slav kadını ismi” olarak algılanırken aslında bu karakterin erkek olduğu; Malina’nın “erkek alter egoya sahip olan bir kadının portresi” şeklinde yorumlanabileceği konusunda birçok edebiyat eleştirmeni görüş birliğinde.
Romanında mutlak ve bedenlerin ötesinde bir aşk hikâyesini anlatan yazara “Her erkek ve her kadın âşık olabilir mi?” diye sorulduğunda “Hayır, olamaz çünkü aşk bir sanat yapıtıdır” cevabı veren Bachmann’ın bu sanatın nasıl olması gerektiğine cevabı gibidir Malina.
Ölüm Türleri üzerine yazmaya başladığı ve kendi iç savaşından sağ çıkamayan “Ben”den sonra böyle iyi bir işin karşısında devamı nasıl olurdu diye merak etmekten insan alamıyor kendini. Yazık ki yazar 1973’te Roma’daki evinde sigaradan çıkan yangında hayatını yitiriyor.
Zihnin dehlizlerini zorlayacak, düz bir okuma ile verim alınamayacak bu kurgunun anlaşılmasa bile tecrübe edilmesi, böyle bir esere muhatap olunup, hissedilmesinin kişide yeni bir soluk yaratacağı ise şüphesiz.
Tuba Nur Beyret