1
Akıl beyine ruh bedene sığmayınca
beyhudedir
çırpınışın
Kâinat dediğimiz bir ağaç misali dal budak ve ekiliş itibari ile her ne kadar çeşitli olsada, aslı her daim birdir. Değişmez bir denge ve var olma işidir.
Şayet bir şeyleri anlamak gerekirse ve anlamak ister isen eğer, gönül gözünü açarak inanılması güç manalı şeyler görebilirsin.
Duymasını bilirsen duyarsın
Bakmasını bilirsen görürsün
Bilmek istersen öğrenirsin
Örneğin tuba ağacı zakkum ağacına bağlıdır.
Hakkın yakınlığı nesimin serinliği sam yeline karışmış durumdadır.
Mutluluk ağacının gölgesi kapkara dumandan bir belirsizliği karışıktır.
Derler ki nasipten öte köy yoktur.
Herkes payına düşeni yaşar.
Payına düşen her ne ise anca onu yer.
Ötesi yalan ötesi beyhude bir bekleyiştir.
Şunu da gözardı etmemek gerek;
Daha fazlasını istemesi ise kişinin kendi cehennemini yaratması demektir.
Peki ya nedir üstüne üstlük yaşamak zorunda bırakıldığımız bize dayatılan hayat.
Her ne kadar dayanılmaz olsa da çekilmez olsada yaşam şartları.
“Alnının akıyla yaşa kibiri ruhundan kiri bedeninden uzak tut, onurunu ele ayağa düşürme.”
“Senin yaptığın günü gelir sana döner ektiğini biçmek misali.”
“Kişi kendi özünden sorulur özüçürük olanın meyvesi de olmaz.”
2
Buna mukabil.
Bir bakmışsın kimi deryayı ummandan kanakana içerken kimisi de kuru bir dereden damlasını bekler.
Kimi bolluk deryasında yüzerken kimi de Muhannetin gölü nde boğulur gider.
Yaşam döngüsü kimi zaman kısır, kimi zamanda oldukça verimli geçer. İşte burada eşitlik ve paylaşımcılık devreye girmeli. Eşitlik ve hakça paylaşım için adaletli olunmalı ne yoksulluk ne de zenginlik tek taraflı yaşanmalı.
“Hak adalet ve insanlık için hayırlısını dileyenler güzelliği huy edinenler ceddi atasına saygınlık kazandırır.”
Ve insanlığın yolunda büyük yol katetmiş olur. Ama ne yazıkki haktan öte çıkara dayalıdır insan yaşamı artık.
Bir döngüdür bu…
İlelebet bir gün mertlik namerde, eşitlik ayrımcılığa, mazlum zalime, ekmek sömürüye galebe çalacaktır.
Eğer haktan adaletten yana açabilirsen gönül gözünü, söküp atabilirsen ruhundaki içten içe insanlığını kemiren ve çürüten her ne varsa kendi özünü işte o zaman gerçek alemde
varsın
derim.
Sen sen ol
Aslını bulmaya
Emek sarf eyle
“çünkü cehalet ne ilme ulaşır ne de ilmin yayılmasına tahammül gösterir.”
Ruhunda hangi maya galip gelirse
Bedenin ona
Mensup
Sayılır.
Hamuruna hangi mayayı katarsan insanlığın, kişiliğin de o ekmeğin buğusunda
Yükselip yerini bulur.
“Bulunduğun her yerde alçakgönüllü ve engin ol. Erdemli davranış kişinin en iyi dostudur.”
3
Bir terazi ve iki kefesi vardır.
Birinde iyilik, diğerinde kötülük hamuru. İyiysen, iyilik kefesinde kötüysen, kötülük kefesinde İnsanlığını kişiliğini tartarsın. Göreceksin ki insanlığın mayası kötülüğü tartıp güneş gibi parıldarken kötülüğün hamurunda zifir gibi geceyi kaplayan karanlık misali kokuşmuş beyinleri köhnemiş ruhları sararak nifak tohumunu ekecektir.
Yani insanların nur mayası kötülüğe ve zulme galip gelirse, sonucu olarak ruha niyetlik cismimiyeti alt ederse, herkesten daha faziletli daha üstün biri olursun.
“Unutmaki cehalet kör bir kuyu gibidir. O kuyuya bir kez düşmeye gör, ne yolunu bulabilirsin ne de iflah olursun.”
“Ey her kişi unutmaki cehalet ilmin kapısının kırılmaz zinciri, yıkılmaz duvarı, demir parmaklığındır.”
“ Ve cehalet bileklere kelepçe, gözlere perde, beyne morfin ve ayaklara prangadır.”
4
Velakin kaybedilen bir şey var hep arayıp da bir türlü bulamadığımız insanüstüdür.
Eğer ki herkes canı gönülden sarılırsa o insanüstü Çınar’a en şiddetli fırtınada değil ki dal yaprak bile kıpırdamaz yerinden.
Ama ne çare ki her şey fazlasıyla sahteleşmeye başladı, hürmet etmeyi bilmeyen sevgi, gönül gözü görmeyen tahammülsüz bireyler olundu işte bundan kaçar olduk ve bu kaçışlardı ayrıştırılmaları tetikleyen düşmanlığa, kine meydanı terk eyleyen.
Oysaki o gitmeler hiç olmamalıydı, taki insanlık emek ve kardeşlik hak ettiği yeri bulana dek.
Gelin Katarlanıp kervan olalım o yola hancı, o yola yolcu olalım bizden sonraya yaşanacak insanüstü bir dünya bırakmaya ömrümüzü adayalım.
“Herkes ölüp gidicidir bu dünyadan ama asıl ölüler hayatı ve gerçeklerini bilmeden öğrenmeye gayret sarf etmeden kafasını kuma gömerek yaşayanlardır.”
“Kişi kendinden yola çıkarak bulmalıdır ve görmelidir varoluşun o en ince çizgisini ve yaşama dört elle sarılıp bir çınar gibi kök salmalıdır bilgeliğiyle cehalet denen bataklığın merkezine.”
5
Bir pencere var bir de kapı.
Pencere güneşe, kapı mahşere açılmakta eğer toplarsan güneşi kucak kucak eğer kapamazsan gerçeklere kapını İşte o Güneş ki mahşerin yollarınıda aydınlatacak.
Eğer umuda, eğer insanlığa sevgiyi en derininden ekleyebilirsen çölü bile gül bahçesine çevirebilirsin.
Yinede insanlıktan mayasını alamayanlar çıkacaktır, işte o nasipsizler ki kardeşlik ormanını yakıp talan etmek için ellerinden geleni arda koymayacaklardır. Ona göre, al gardını sıkıntıya düşürme senle gelen ardını, yol gösterici ol karanlığa haps etme yarınını.
Köpeklerin ulumalarında devleştirme yalnızlığını kahpeliğin avuçlarında unufak ettirme gecenin derinliğinde geleceğin seyrine dalarken umutlarını.
Onlar ki yetimin elinden ekmeğini aldılar.
Gelin yüzünden duvağını.
Yinede güzel şeyler düşünülmeli.
Kardeşlik tüttürmeli insanlığın ocağını.
Sevgi ve barış doldurmalı anaların kucağını.
Zulmün gazabından korunabildiğimiz takdirde memnun olabiliyorsak ya o zaman ne olacak ya ordular kurulacak, savaşılacak ya da herkesin eşit olduğu bir ahlak ilkesi kurulacak.
Hayata gözlerini açıp aklıselim olan her birey yaşamını aklına adayacağına and içmeli yemin etmeli.
Aklın buyruklarına bağlı gereksiz olan her şeyden arınmış sevgiyi kendine şiar edinmiş özü özünde, özlü katıksız bir insan olmak yolunda ter dökmeli sevip sevmenin mücadelesini vermeli.
“Yetimlik anadan, öksüzlük babadan gelir.”
Ama bilmezler ki asıl yetimlik akıl, bilgelik ve sevgiden uzak olmaktır.
Zulme ve vahşete yön verenler dünyayı nasıl daha yaşanır bir hale getirebilirler ki.
***
Görsel: Dünyevi Zevkler Bahçesi (1515) – Hieronymus Bosch