Hemen her döneminde “fenomen”leşen toplulukların ve parlayan yıldızların sahne aldığı rock müziğin kısa ancak çarpıcı tarihinde aynı fenomenlerin buharlaşması, yıldızlarınsa sönümlenmesi bir haber niteliği taşımayacak kadar olağan bir süreç. Değişen algıya ya da müzikal dokuya uyum sağlayamama, topluluk içi gerilimler gibi sebeplerin yanı sıra en radikal kırılmaların topluluk üyelerinden birinin, özellikle de solistin ölümüyle yaşandığı bu düşüş ve sonlanışların yok ettiği pek çok güçlü rock grubu var. Buna rağmen rock tarihi, direnmeyi ve uzun soluklu üretmeyi başaran pek çok sanatçıya da ev sahipliği yapıyor hiç kuşkusuz. Ancak bu tarz direnişler arasında bir topluluk var ki, kimilerince yakın tarihin en “ikonik”, çarpıcı ve de özgün solistlerinden birini psikolojik gelgitlere ve olası bir intihara kaybetmiş olmasına rağmen üretmeyi sürdürerek başka hiçbir topluluğun başaramadığını başarmış durumda. 1990’larda” grunge” ile dünya müziğinin başkenti haline gelen Seattle’ın, Nirvana, Pearl Jam ve Soundgarden gibi devlerin arasında yer alan, 1987 çıkışlı Alice In Chains, benzersiz solistleri Layne Staley’nin öncülüğünde Would, Man in the Box ve daha nice rock marşına imza atarken, Staley’nin 2004 yılındaki erken ölümüyle büyük bir kırılma yaşadı. Devamında topluluğun kurucu üyeleri gitarist Jerry Cantrell, baterist Sean Kinney ve basçı Mike Inez’e 2006 yılında katılan yeni solist William DuVall’ın, Staley’nin yerini doldurma çabasından ziyade, onun mirasına kendi müzikalitesiyle eşlik etme tercihiyle adeta güncellenen Alice In Chains, Your Decision gibi güçlü parçalara imza atarak zindeliğini korudu. Son olarak geçtiğimiz haftalarda yeni çalışmalarından ilk parçayı, The One You Know’u, yayınlayan topluluk, giderek popülist bir hale bürünen rock sahnesinde, özünü korumayı başararak, hala ne denli genç ve canlı olduğunu kanıtlamanın yanında sağlam bir albümü de müjdelemiş oldu.