20 mayıs 2018
Willcox, Arizona (ABD)
(I am grateful to my friend Susan, for sharing her observations with horned lizard with us in our blog. Dostum Susan’a, gözlemini günlüğümüzde paylaştığı için teşekkür ederim).
Bu akşam iyi ki kısa bir yürüyüşe çıkmışım. Hayatımda ilk kez, sıklıkla boynuzlu sırtlı/boynuzlu/boynuzlu kara kurbağası olarak anılan boynuzlu kertenkele (horned lizard) ile karşılaştım. National Geographic’ten öğrendiğime göre “lounge” isimli gruba ait bir türmüş. Akşam yemeği için biraz karınca yiyor gibi görünüyordu. Bir deliğin yanında bulunan bir grubun tam ortasındaydı ve tepelerine çıkmasına aldırmıyordu.
Ne oldu bilin bakalım? Bu “lounge” kertenkelesi okşanmaktan hoşlanıyor.
Sana “Küçük dinozor” ismini verdim.
Bu sabah başka bir tane boynuzlu kertenkele gördüm ama kaçtı. Dün akşam gördüğüm çok ama çok havalı bir tipti. 8 tane çok yakından fotoğrafını çekmeme, bir dizimin üzerine çöküp onu tekrar tekrar okşamama izin verdi. Ve istediğim zaman uzaklaştığımda halâ oradaydı. Farklı kertenkeleler için farklı sıvazlamalar.
In English
Glad I went out for a little walk this evening. Had my first ever encounter with a horned lizard often referred to as a horny back/horny/horned toad. National Geographic says they belong to the group “lounge”. Looked like he was having some ants for dinner. Was right in the midst of a bunch of them near a hole and he didn’t mind them on him.
Guess what? This lounge lizard liked to be petted
I dub thee “Dinosaur Jr. ”
I saw another horned lizard this morning and they ran away. This guy from yesterday evening was so so cool. He let me take 8 really close pics, get down on one knee and pet him repeatedly and was still there when I left of my own accord. Different strokes for different lizards.
Susan- Knauer-long
Boynuzlu kertenkeleler yaşam alanlarının kaybı ve bozulmasından etkileniyorlarmış. Yaşadıkları bölgelere ev yapan insanlar onların ana besinlerini (karıncalar gibi) evlerinden uzaklaştıracak kimyasallar kullandığında besin kaynakları da azalıyormuş. Boynuzlu kertenkelerin çok ilginç bir özelliği varmış. Kendilerini savunmak için avcı hayvanlara gözlerinden kan fışkırtıyorlarmış! Bunu, gözbebeklerinin yanındaki kan damarlarını patlatarak yapıyorlar, kanı avcı türün ağzına sıçratıyorlarmış. Ağzının içindeki kötü tadı sevmeyen avcı hayvanlar uzaklaşıyormuş böylelikle. İnsanlar onları ellerine aldıklarında ise ısırmaz, nadiren kan sıçratırlarmış.
Özgür Keşaplı Didrickson
Burhaniye
Bu sene ilk kez Yoncaköy’de yüzdüm. Geçen yaz tanıştığım denizde… Selçuk’a en yakın kumsallardan birisi olduğu için birçok kez gittik ama ne olursa olsun halâ yabancı bir deniz, yabancı bir kumsal.
Bugün de Burhaniye’de yüzdüm. Tek başıma. Öğretmenler Mahallesi’nin kumu bol plajında. İnsanın sularının serinliği ve dalgalarının sesiyle büyüdüğü deniz uzaktan bile tanıdık. Görmese bile yakın. Kokusunu gönüllü taşıyor rüzgâr.
Terliklerim elimde, suda yürürken aklıma geldi denizin tanıdıklığı konusu. Sığlığı, zemini nedeniyle hiç yüzmediğim kısmını geçtim işte denizin. O sular alınmadan ayaklarımı serinletmeye devam etti. Genelde nerede oturduğumu, ne tarafa yüzdüğümü bilir zaten denizim.Ve sularının değiştiği kadar değiştiğimi ve aynı kaldığımı. Acımı iyileştirmesi için yardım istediğim, sevincimi paylaştığım ne çok an oldu. Denize özlem biraz da bu yüzden mi keskindir?
Güneşlenmeyi pek sevmem ama mayıs güneşiyle ısınmış kuma uzanmanın keyfini, kısa sürüyor diye yaşamayacak da değildim. İki gündür imbat esiyordu; bugün poyraza döndü. Poyraz, kimilerinin bu diyarlardan vazgeçmesine yol açan şekilde buzul soğuğuna ulaştıramamıştı denizi henüz ama kumu hızla savurmaya başlamıştı. İnsanın yüzünü, sırtını iğneleyen kum fırtınası, çivi gibi suyla birleşince gerçekten Burhaniye tatil geçirmek için zor bir yere dönüşebiliyor. Burada büyümüş yerliler sanırım kalabalığı biraz olsun seyrelttiği için de severler poyrazı.
Dönerken ayaklarımın yakınında birkaç balık gördüm. Onları görünce sıklıkla gördüğüm yeşil yengeçler geldi aklıma. Çağırmışım demek, gördüm.
Özgür Keşaplı Didrickson
21 mayıs
Selçuk
Selçuk’a yerleştiğimizden beri objektifli kamera ile bir türlü fotoğraflayamamıştım leylekleri. Bugün ilk denememi yaptım ama evden geç çıkmışız, ışık çok azdı. Meydandaki antik su kemerlerinin üzerindeki yuvaları çekmek istemiştim ancak ne yazık ki en uygun noktadaki otelin tepesine çıkmak yasakmış. Konuştuğumuz çalışan çok zarif biriydi ama işte yasağı delemezdi. Ürkmez Otele gittik sonra. Bizi çok sıcak karşıladılar ve terasa çıkmamıza izin verdiler.
En yakındaki yuvayı, üzerine sık sık küçük kargaların konduğu kavuniçi çiçekli, Türkçede adının Grevilya olduğunu öğrendiğim o güzel ağaçlardan biri kapatıyordu. (Latince ismi Grevillea robusta olan bu ağacın anavatanı Avustralya’nın doğu sahiliymiş). Biraz uzakta 3 yuva daha vardı. Fotoğraf çekmek için az olan ışık iyi ki yavruları izlemek için yeterliydi, kaldı ki meydandaki yuvalar geceleri de yapay ışığın altındalar. Yuvalarının yerlerinin güzelliği rahatsızlıklarını yeniyor demek ki, ya da ışıkla bir sorunları yok.
Özgür Keşaplı Didrickson
22 Mayıs
Selçuk
Selçuk’ta oturduğumuz için Efes’i mümkün olduğunca sık ziyaret etmeye çalışıyoruz. Bugün yine yolumuzu düşürdük oraya. Giriş yolunda ilerken eski bir sütunun üzerinde su içen bir kedi gördük. Sütunun altında da başka biri dinleniyordu. Biraz ileride de bir sütunun üzerinde ekmek yiyen bir başkası vardı. Kediler antik kentlere çok yakışıyor.
Girişte bir erguvan ağacı varmış, daha önce dikkatimi çekmemiş. Kırmızı, fasulye benzeri meyveleriyle çok güzeldi. Erguvanın bilimsel adı Cercis siliquastrum imiş. İngilizce adının Judas (Yahuda) olduğuna şaşırdım, hiç duymamıştım. İsa’nın 12 havarisinden biri olan ve ona ihanet ederek sonuçta çarmıha gerilmesine yol açan Judas, ihanet ile anılırmış. “Judas” kelimesi bana hemen Jesus Christ Superstar Rock Operasını çağrıştırdı. İncil’i okumadığım için bu muhteşem operanın sözlerini, içeriğini tam olarak sindirmiş sayılmam. İsa’nın son günlerini ve dolayısıyla Judas ile ilişkisini anlatan bu opera benim için muhteşem müzikleriyle özeldir. İsa ve İncil’de geçen tüm karakterlere onları sıradanlaştıran bir üslupla yaklaşmaları hoşuma gider. BBC bile zamanında yasaklamış bu operayı ben de zaten hep Kuranla ilgili benzer bir şeyin yapılmasının mümkün olmadığını düşünmüşümdür. Söylenene göre İsa’ya ihanet ettikten sonra Yahuda kendini erguvan ağacına asmış. Bu ilginç öykü ve söylenceler nedeniyle Yahuda isminin erguvana en çok yakıştığı yerlerden birisi Efes olsa gerek.
Yamaç Evleri ilk kez bugün ziyaret ettik. Özellikle bugünkü çirkin yapılaşma ve “rezidanslar” düşünüldüğünde bu evler nefes aldırdı bana. Çok güzel ve etkileyiciydiler. İnsanın bir zamanlar estetik duygusunun çok gelişmiş olduğunun kanıtı gibi. Elbette o zamanlarda da eşitsizlik varmış, bu evlerde zenginler yaşamış ama tarih tünelinde bu ayrımların ötesine geçiyor insan. Biraz elinde olmadan.
Evlerin duvarları çok güzel renklerin karışımı mermerlerle doluymuş eskiden. Kimi duvarlarda ve yerlerde resimler, desenler vardı. Birkaç yerde güvercine benzeyen bir kuş çizimi gördüm. Belki de tüm gün kumrularla birlikte olduğumuz için kumru olabileceklerini düşünmüştüm ama ayrıntılı inceleyince daha çok güvercine benzediğine karar verdim. Başka kuş türleri, aslan çizimleri falan da vardı ama en ilgimi çekenlerden biri de büyükçe bir balık çizimiydi. Acaba Mercan mı? Ve acaba liman kenti olan Efes’te balık desenine neden daha sık rastlamıyoruz? Yeterli bilgim olmadığı için de görmüyor da olabilirim.
Her yerde üzeri mermer parçalarıyla dolu sayısız masa vardı. Arkeologların büyük bir sabırla, hummalı bir çalışma sürdürdüğü kesin. Tarihle bizi buluşturan emeklerine sağlık!
Yamaç Evlerden aşağı inerken çok hızla hareket eden çok güzel bir böcek gördüm ama böcekleri tanımıyorum. Belki günlük okurlarından bir bilen vardır?
Muhteşem nar ağaçları çiçekte. Yamaç Evlerden çıkınca birine koşturdum desem yeri. Yere düşmüş kırmızı yapraklardan aldım biraz. Zaten kırmızıları çok güzel, antik taşların üzerinde daha da güzel göründüler. Çiçeklerinin tüylü, çanağa benzer diplerinin gölgeleri yıldıza benziyordu. Nar çiçeğiyle kütüphaneyi birlikte çekmek istedim ama ışık ters yönden geliyordu. Yine de denedim.
Dönerken, ana kapıya yakın bir dut ağacı gördük. Ak dut. Bugünlerde nerede bir dut ağacı görsek yiyoruz. İyi ki de öyle yapıyoruz çünkü yine sayısız dut gördük yerde. Ulaşacağımız dallarda dut ararken bir görevli geldi yanımıza ve o da bizimle dut topladı. Biraz sohbet ettik. İlginç bir anı oldu.
Dut ve sohbet derken leylek fotoğrafı çekmek için yine geç kaldım aslında ama yine de vazgeçmedik. Bu kez Kale’ye yakın tepedeki yuvaları gözümüze kestirmiştik. Bella Hotel’e gittik. Çok sıcak davrandılar, terasa çıktık. Bir leylek yuvası terasa öyle yakın ki heyecanlanmamak imkansız. Oteli işletenlerden öğrendiğimize göre 10 yıl kadar önce onlar yuva koymuşlar o direğin üzerine. Otellerin tanıtım broşürlerinde de haklı olarak bu yuvadan söz ediliyor. İçi yavru dolu leylek yuvası ve arkada kale. Dünya üzerinde böylesine özel manzarası olan çok yer olmasa gerek. Fırsatını bulan herkes, özellikle çocuklu aileler burayı ziyaret etmeli.
Leyleklerin fotoğrafını çekmeye çalışırken ilginç bir ses duyduk. Papağan sesine benziyordu ama Selçuk’ta ülkemizde üreyen iki tür papağandan (yeşil papağan ve İskender papağanı) birisinin olamayacağını, kafesten kaçmış bir birey olacağını düşünerek bakındık dalların arasına. Eve gelince öğrendiğime göre bir gri papağan (Jako papağan da deniyormuş) görmüşüz. Çok güzel bir kuştu. Özellikle kavuniçi çiçekli Grevilya ağacının içinde sürekli konuşması çok hoş anlar yaşattı bize.
Papağanların ülkemizde doğal yayılış gösteren 2 türünün de anavatanı Türkiye değil. Gemilerden, kafeslerden kaçma, saraylara getirilme sonucu ülkemize girdikleri düşünülüyor. Uluslararası Doğayı Koruma Birliğinin (IUCN) kırmızı listesine göre gri papağanlar (Psittacus erithacus), uluslararası ticaret ve yaşamalanı kaybı yüzünden tehlikedeymiş. Bu tür CITES Sözleşmesi (Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme) kapsamında olan türler arasındaymış. Doğal ortamlarından alınarak satılmaları durumunda Orman ve Su İşleri Bakanlığı idari ceza uyguluyormuş.
Haziran sonuna kadar Erzurum’da olacağım ama Selçuk’a döndüğümde leylekler halâ yuvada olacak. Yavrular kanat alıştırmaları yapıyor olur herhalde. Daha uygun bir saatte yine Bella Hotel’e uğramalıyım.
Özgür Keşaplı Didrickson
23 Mayıs
Selçuk
Erzurum’a, yeğenlere götürmek için yakınımızdaki dut ağaçlarına gittik yine. Bu kez çarşafla. Her yer duttu yine. “Duta güzelleme” yazma vakti geldi de geçiyor.
Bir yanda su birikintisi, diğer yanda çukur olmasa çarşafı daha iyi serebilecektik ama yine de kısa zamanda doldurduk getirdiğimiz kabı. En son üstlerindeki karı üzerime yağdırmak için silkmiştim ağaçları. Bu kez dut yağmurunun altında kaldık. Keyifliydi.
Dut ağaçlarıyla geçen bunca günden sonra aklıma yıllar önce Ankara’da yaptığımız leylek halkalama çalışması geldi. Bizimkiler belediyenin araçlarıyla yuvadan yavruları alır, aşağıya indirirken bir ara yanımızdaki evin bahçesindeki dut ağacını fark etmiştim. Alt dallarda hiç dut kalmamıştı, çalışma sırasında dut toplayacak zaman da yoktu zaten. Biz oradan ayrılmadan önce o evden bir kadın bir tepsi dutla geldi bize. Meğer pencereden görmüş beni. O düşünceli, güzel yürekli kadını hiç unutmuyorum.
Selçuk’ta küçük kargalar bol olduğu için bugünlerde her yerde besin bekleyen yavrularının bağırtıları duyuluyor.
Özgür Keşaplı Didrickson
24 Mayıs
Erzurum
Karsız geçen kıştan sonra kuraklıktan korkuluyordu Erzurum’ da. Mayıs ayında yağan yağmur toprağı öyle beslemiş ki, bu sabah eve zor girebildim.Selçuk’taki aşırı sıcaktan sonra buradaki serin bahar havası, birbiriyle yarışan eşsiz güzellikteki bitki örtüsü ve etrafa yayılan kokuları muhteşem.
Perihan Keşaplı
25 mayıs
Erzurum
Yeğenim Defne ile apartmanlarının önünde otların arasına uzandık biraz. Bulutları ve apartman çatısının altında yuvalamış sığırcıkların yavrularını beslemek için hızla uçup durmalarını izledik. Yavruların sesi geliyordu sürekli.
Akşamüzeri tam yürüyüşe çıkacaktım ki gök gürlemeye başladı. Kısa sürede gök boşandı ve dolu yağmaya başladı. Pencereden yağmuru izledik biraz. Güzelim, ince huş ağaçları yağmurla birlikte sallanıyordu biraz. Küçük dolular da otların içinde sekiyordu. Pencerelerle gök gürültülü yağmur yağdığında mı konuşuruz en çok?
Özgür Keşaplı Didrickson
26 Mayıs
Didim
Yazlığa gidip bakım yapmakta geciktiğimizi düşünmüştüm ama bir yandan da mayıs ayında denize girmek için biraz erken olduğunu düşünüyordum ancak yanılmışım. Deniz ısınmış, hava eylül ayında bizim büyüklerin söylediği gibi, “limonata” gibiydi yani mükemmeldi. Yazlığın bahçesinde çiçekler aşırı sıcaktan ve ne yazık ki yağmurun az yağmasından tek tük çiçek açmışlardı ama kaynanadili durur mu? Çiçeğini açakomuş. Frenk incirinin tepesine çiçeğini kondurmuş. Araştırdım Yunanlar da frenk inciri diyorlar ancak Kıbrıs’ta “παπουτσόσυκο” yani ayakkabı inciri dermişçesine bir şey diyorlar. Biz de pek bilinmese de marmeladı, yağı, suyu oluyormuş. Ayakkabı deyince aklıma karnıyarık geldi. Onu da söylemeden edemeyeceğim. Yunanistan’da karnıyarığa “patlıcan ayakkabıcıkları” deniyor!
Yeşim Öndül
Avustralya’dan…
Baran Durmuş, Avustralya’da iş molasında kayıt alıyor. Peygamberdevesi (mantis) kendisini seyreden homo sapiensi seyrediyor ve ona ileri geri salınarak güzel bir yürüyüş gösteriyor.
Videolar: Baran Durmuş
Türler arası bu muhteşem etkileşimi aktaran Zelal Durmuş‘a teşekkür ederiz.
…
Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.
Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.
Bizi birleştireceğini, yaban hayata olan sevgimizle güç birliği yapmamızı sağlayacağını umduğumuz günlüğümüze katkılarınızı bekliyoruz. Notlarınızı dirimbilimgunlugu@gmail.com adresinden yayın kurulumuza gönderebilirsiniz.