27 Mayıs 2018
Erzurum
Selçuk çık sıcaktı. Sıcağısevmeyengiller olarak bize Erzurum’un serinliği iyi geliyor, ancak burada öyle uzun süredir yağmur yağıyormuş ki insanlar bıkmışlar. Hava bir kapanıyor bir açıyor. Kara bulutları sık sık yeniyor güneş ışığı ancak genelde bu zafer kısa süreli oluyor. Anneme göre yağmur ve güneş yarış halindeler. Gök gürültüsü ise bulutlara rahatça yerleşmiş gibi. Ne iyi ki bu sese bayılıyorum.
Bilkent Erzurum Laboratuvar Lisesinde öğretmen olan kız kardeşim Özge, yerleşke içindeki apartmanlardan birinde yaşıyor. Müthiş çiçeklerle dolu çayırın ortasında… Bugün akşamüzeri kameriyede kahve içmeğe gittik. Biz evden çıkarken yağmur yağacak gibiydi, sonra güneş açtı.
Yolda gelengilere rastladık. Yüzleri ne kadar da sevimli. Her yer yuva dolu. Bir ara bir tanesi yuvasının hemen girişinden baktı bize. Daha doğrusu “bakmış”. Ben göremedim. Gelengilere bu kadar yakın yaşamak insanın içindeki çocuğu dürtmez mi? Yeğenlerimin sıklıkla onlarla karşılaşıyor oluşuna çok seviniyorum.
Yerleşkede sık sık kerkenez görüyoruz. Pek çok kere havada asılı kanat çırpar, avlayacak hayvan bulmak için yere göz gezdirirken…Kameriyeye gelmeden bir kerkenezi kovalayan bir küçük karga gördüm. Bu kargalar da çok gözüpek oluyorlar gerçekten. Zekâ ile korkusuzluk arasında bağ var herhalde ya da akıllarını kullanarak kendilerine ve yavrularına tehdit oluşturan hayvanları iyi tanımayı öğrenmişler. Cesurca ve ısrarla peşinden uçtuğunda yok oldu işte kerkenez. Kargalar da biliyor elbette, dönecek.
Birkaç gün önce, annemin çektiği ilginç bir gelincik fotoğrafını dün facebooktaki Flora grubuna gönderdim. Fotoğraf, biraz da tahmin ettiğim gibi, tür tayini için yeterli değilmiş. Bitkilerde tanı için, gövde, taban ve gövde yaprakları gibi bölümlerin de görülmesi gerekiyor. Gelincikler söz konusu olduğunda çiçeğin ortasındaki dişi organın boy fotoğrafı da gerekiyormuş. Kameriyeye kardeşimin öğretmen arkadaşları da gelmişti. Annemle ben onları bırakıp gelinciği bulmak için yürümeye karar verdik. Bu kez doğru şekilde fotoğraflamalıydık ama ne yazık ki sabahki dolulu yağmura dayanamamış gelincikler. Tomurcuklarını görünce sevindik, nasılsa her gün bu arazide yürüyerek çiçeklerin açışını yakalayabiliriz.
Juneau’da (Alaska) yaşarken kelebekleri özlüyordum çünkü orada çok tür yok ve sık görülmüyorlar. Buradaki yürüyüşlerimizde sık sık çevremizde birkaç türün uçtuğunu görüyoruz. Mutlu olmak için kocaman bir neden.
Kelebekler mi uğurböcekleri mi? Böyle sorular sormalı insan ve yabanın içinde yapılacak en minik yürüyüşün, en kısa süreli “otlar arasına uzanış”ın bile sarhoş edici olacağını anlamalı. Önümüze çıkan uğurböceklerinden birini elime aldım. Çocukluk şarkılarının pek çoğu ne tuhaf. “uç, uç böceği, annen sana terlik, pabuç alacak” cümlesini kim, neden kurmuş mesela? Uğurböceğini yere koydum bir süre sonra ve bir yenisini gördüm. Elime gelmedi, biraz takip ettim onu parmaklarımla, sonra ters döndü. Bacaklarını gövdesinin altına toplamış şekilde kıpırdamadan durdu. Kırmızısını gizlemiş, çevresinden zor ayırt edilecek bir kara küçük noktaya dönüşmüştü. Kendini korumak için ölü taklidi yapıyordu sanırım.
Uğurböceklerinin çok türü olduğunu şaşırarak öğrenmiştim. Farklı olarak bir tek çocukken gördüğümüz sarılarını bilirdim ama tabii oturup araştırmadığım için. Bir ara onları çalışmayı düşünmüştüm oysa, ama sanırım benimle ilgili, güçlü soluyan bir ruh haline işaret ediyor bu durum. Çok sevdiğim bir şeyi gerekmedikçe (ne demekse) teknik açıdan araştırmayı sevmiyorum. Derin bilimsel araştırmalar, “çok” bilgi bakış açısını değiştirebiliyor çünkü. Bilim ve sanat açısından “bilmeme” durumu ise farklı yollara düşürüyor insanı, düş gücünü besliyor. Ancak bir tür denge ile düş gücünü yaralamadan bilgilenmek de mümkün. 3. yolu açmak… Bugün gördüğüm “uğurböceği”nin “yedinoktalı gelinböceği” Coccinella septempunctata olduğunu araştırdım, öğrendim işte. 3. yolda ilk adım…
Özgür Keşaplı Didrickson
28 Mayıs
Erzurum
Annem sabah gitmiş, o gelinciği bulmuş ama dişi organın boy fotoğrafını çekmeyi unutmuş. Bu arada yürürken “mahmuzlu gelincik” görmüş. Uzun boylu, bir öbekte toplanmış kocaman, çok değişik çiçekleri olan gelincikler…Bir diğer adı da “çömlekçatlatan” imiş. Latince isimleri ise Glaucium corniculatum
Annem bugün öyle çok bitki, arı ve kelebek fotoğrafı çekmiş ki gördüğümde gözüme inanamadım. Fotoğraflara, rehber kitaplara dalarak elimden geldiğince türleri tayin etmeye çalıştım. Özellikle bitkilerde çok zorlanıyorum. Ancak kitapların ve Flora grubunun yardımıyla birçok türü öğrenmeye kararlıyız.
Mor gelinciğe benzeyen çiçek meğer gelincik ailesinin farklı bir cinsine aitmiş, Latincesi Roemeria hybrida. Türkçesi de çok ilginç; “pıtpıt otu”.
Annem bugün “Mavi kelebekler ve bakırlar” ailesinden (Lycaena) bir kelebek görmüş. Turuncu üzerine siyah benekli kelebeğin “küçük ateş kelebeği” olabileceğini düşündüm. Latincesi Lycaena thersamon. Ülkemizin önde gelen kelebek uzmanları tarafından yazılmış çok kapsamlı 2 kitap (yazının altında kitaplarla ilgili bilgi var) ve Trakel sitesinden (trakel.org) yararlanarak belirlemeye çalışıyorum türleri. Kelebeğin hangi aileye ait olduğunu belirtebildiğim sürece emin olmasam da tahminimi paylaşmaya karar verdim. Kitaplarınız olmasa bile çektiğimiz fotoğraflara bakarak Trakel sitesini ziyaret edebilir, kendiniz de araştırabilirsiniz.
Annemin çektiği kelebek fotoğrafları arasında en çarpıcı olanları erkek “Çokgözlü Mavi“ye ait olanlardı. Bilimsel ismi Polyommatus icarus ( Tür tanımı için Evrim Karaçetin’e teşekkür ederim.) “Gözalıcı” kelimesini bu kelebekler doğurmuş olmalı. Kelebeklerin güzelliği annemin otlar arasında kaybolmasına neden oluyor.
Akşam kız kardeşimle gizemini koruyan, Papaver cinsine ait gelinciğin olduğu yere gittik. Ne yazık ki yine güçlü yağmurdan etkilenmişlerdi ve gereken fotoğrafları çekemedik.
Daha önceki gelişlerimde kelebek ve uğurböceği fotoğrafı çekmek için dibinde çok beklediğim o mor, boncuk boncuk çiçekli bitkinin adı “Sığırdili” imiş. Yaprakları nedeniyle bu isim kondu herhalde ama büyük düşkırıklığına uğradığımı gizleyemem. Bilimsel adı ise anchusa azurea.
Özgür Keşaplı Didrickson
29 Mayıs
İstanbul
Kentsel dönüşüm adı altında yeşilin hızla katledildiği bu şehirde, kendimi bir nebze de olsun mutlu edebilmek adına, sevgili oğlumun da büyük katkılarıyla, küçücük balkonumda naçizane bir dünya yarattım. Artık kahvemi yudumlarken kendimi, şehrin üstüme gelen beton yığınlarından uzak bir kasabada hissediyorum, sizlere de tavsiye ederim.
Figen Kurtoğlu
Erzurum
Annemle yürüyüşe çıkar çıkmaz kuyrukkakan gördük. Sığırcık, küçük karga, saksağan ve kerkenez ile birlikte burada en sık karşımıza çıkan kuşlardan.
Arazide yürürken tanımadığımız pek çok bitkiye hayran kaldık yine. Flora grubu üyelerinin emeğine sağlık, ne zaman sorsam türleri tanımama yardımcı oluyorlar. Annemin önceki gün gördüğü, fotoğrafa bakıp bayıldığım çiçeği ben de bugün gördüm. Flora grubundan adının “tüylü çay” olduğunu öğrendim. Yapraklarıyla, çiçekleriyle büyük bir sisi deliyor gibi gözüken masalsı bir bitki. Bilimsel ismi Stachys lavandulifolia imiş.
Tüylü çayın hemen yakınında “banotu” vardı. Damar damar taç yapraklarıyla o da ne güzel bir çiçek. Latincesi Hyoscyamus niger.
Sığırdilinin üzerinde beyaz bir bombus arısı görünce annemin telefonunu aldım ve onu fotoğraflamaya çalıştım. Arı yeterli bir zaman kaldı önümde ama ne yazık ki net bir kare çekememişim. O zaman annemin güzel fotoğraflarının sihirli formülünü biraz olsun çözdüm. Annem fotoğraflarını çekmeye çalıştığı canlıların hemen kaçabileceğini düşünmeden yaklaşıyor onlara. Böylelikle sevgisi daha anlaşılır oluyor, iletişim köprüsünden akıyor. Elbette bir de çok sabırlı annem. Dostlarının geri döneceğini de biliyor ve bekliyor. Bedeni çokca beyaz, alt kısmı kırmızı olan arının hangi tür olabileceğini araştırdım. Bilimsel ismi Bombus niveatus olan türe benzettim en çok.
Bugün, apartmanın hemen yakınında, yerde sarı çiçekli, yumrulu bir bitki gördük. Çok ilginç bir bitki. Flora grubundan yine yardım almalı.
Özgür Keşaplı Didrickson
30 Mayıs
Erzurum
Annem sabah yine yürümüş. “Çokgözlü Mavi”nin bir sürü güzel fotoğrafını çekmiş yine. Türünü belirleyecek fotoğrafların tümünü henüz çekemediğimiz gelinciğin de dişi organının fotoğrafını çekmiş. Üstelik üzerinde bir arıyla. Yine de sanırım biraz tepeden çekmiş. Gelinciklerin bu türleri öyle hassas ki sert yağmur ve rüzgârda hemen dökülüyorlar. Dişi organın boydan fotoğrafı için açacak yeni çiçekleri takip etmeye devam edeceğiz.
Mavi kanatlarıyla erkek çokgözlü kelebekleri sığırdilinin üzerinde yakalamış, ne güzel bir renk cümbüşü! Yalnızca mavi kanat üstlerinden ayırmayı henüz bilmiyorum ve annem aynı kelebeklerin kanat altlarını çekememiş ama bu kelebekler de “Çokgözlü Mavi” olabilir. Beneklere bakarak, noktaları sayarak kelebeklerin hangi tür olduğunu bulmaya çalışmak çok heyecanlı bir uğraşımız oldu.
Bugün annemin fotoğraflarına bakarken en büyük heyecanı kanat altı ve gözü yeşilimsi kelebeğin büyüleyici fotoğraflarına bakarken yaşadım. Bir süre önce Kuşadası civarında kanat üstü sarı (kenarı siyah) olan bir kelebek görmüş ama rehber kitaplarım olmadığı için (ve bu konudaki genel cehaletimden) hangi tür olduğunu öğrenememiştim. Kız kardeşime, Erzurum’a gelince hemen kelebek rehber kitaplarına baktım. Kanat üstü gördüğümüze benzer hiç bir kelebeğe rastlamayınca kafam biraz karıştı. Trakel (trakel.org) bu noktada yardımıma koştu. Arama kısmına “sarı” yazdım ve karşıma çıkan türlerden gördüğümüz kelebeğin Pieridae ailesinden bir tür “azamet” olduğunu öğrendim (Colias sp.) Bugün de annem bir azametin kanat altının fotoğrafını çekmiş. Yeşilinin tonu gerçekten çok güzel değil mi?
Saydıklarımın dışında başka türlerin de olduğu daha bir sürü güzel kelebek fotoğrafımız oldu annemin sayesinde. Arkadaşları da bayıldı fotoğraflarına, belki onlar da bundan sonra çevrelerinde uçan kelebeklere daha dikkatle bakarlar. Ne güzel olur.
Özgür Keşaplı Didrickson
Kelebeklere hiç böyle yakın olmamıştım!
Perihan Keşaplı
31 Mayıs
Erzurum
Adli tıp binası ve Atatürk Üniversitesi ek bina inşaatları yeni inşaatları getirmez inşallah. Her gün daha önce görmediğim yeni çiçekler görüyorum. Tüm canlılar özgürce, boğulmadan yaşayabilsinler yaşam alanlarında.
Perihan Keşaplı
Bugün annemle birlikte yürüdük, kelebeklerin, böceklerin, çiçeklerin arasında. Yakınımdaki bir bitkinin üzerine bir kelebeğin konduğunu görünce usulca yaklaştım ve yere uzandım. O an birden kendimi bir dev zannettim çünkü günlerdir, büyük ekranda beneklerini saydığım kelebek meğer ne kadar küçükmüş! Elbette bunu biliyordum ama birden şaşırdım yine de. Burnunun üzerine kelebek konmuş bir devdim işte! Bu his içinde uzanmış, heyecanla benekleri kitaplarla fotoğrafları eşlediğimdeki gibi saymak, eşlemek çok hoşuma gitti. Aklıma yıllar önce Frida Kahlo‘nun tablolarını ilk kez gördüğüm an geldi. Yaptığı resimlerin boyutları bayağı küçükmüş meğer. New York’taki Modern Sanat Müzesi’nde onları ilk gördüğümde benzer şekilde şaşırmış, afallamıştım.
Bir çiçeğin üzerinde karınca yiyen örümcek, ayaklarımızın dibinden hızla kayarak kaybolan kertenkeleler, mantarlar derken yine kelebeklerin peşinden gittik elbette. Zıpzıplar ailesinden (Hesperiidae), siyah beyaz kanat üstüne sahip bir tür gördüm. Yeni yürüyüşler için tutku takviyesi!
Bu haftaya kadar kelebek gözlemciliği dünyasına pek adım attığımı söyleyemem ancak özde kelebek sevgisi olduktan sonra masal dünyasına açılan kapıyı buluyor insan; belki de kendisi yaratıyor. Yanınızda uçan kelebeğe “acaba hangi tür?” diyerek bakmamak belki büyükçe bir tabloya uzaktan bakmaya benziyor. O mesafeden ayrıntıları görmek mümkün değil ama uzaktan bakmak masal dünyasına farklı ucundan sokulmak gibi bir şey. Ankara’da yaşarken meclisin yanından şehir merkezine yürürken sıklıkla kelebek görürdüm. Atalantaydı belki gördüklerim, bilemiyorum. Asfalt ve kelebek ikilisi şaşırtır ve güç verirdi bana. Meclisin bahçesi bir adım ötedeydi elbette ama işte çevremiz asfalt ve arabayla sarılıydı. Şehrin betonuna dayanma gücü alırdım o kelebeklerden. Denizde yüzerken yanımda bir kelebeğin uçması, denizin hemen üstünde ilerlemelerini izlemek ise mucize gibi gelir bana. Bu karşılaşmaların narin görünen kelebeklerin göç edişlerini, güçlerini yansıttığını düşünürüm. Juneau’da da (Alaska) kambur balinaların dalmadan önce su yüzeyinde kuyruklarının duruş şekli kelebek kanatlarını anımsatırdı bana. Orada kelebeklerle sık karşılaşmadığım için düş gücüm fazla çalışıyordu belki.
1 Haziran
Erzurum
Yine yağmur… kelebeklerin nasıl ve nerede saklandıklarını öğrenmeliyim.
Perihan Keşaplı
Bu akşamüzeri yeğenlerimle dışarı çıktık. Paten kaydılar. Yağmur yağmıştı. Bir ara Defneyle bir baktık Rüzgâr bir ağacı sallıyor. Elbette sonra Defneyle biz de silkeledik ağaçları. Ağaçlar iyi ki yağmuru depoluyorlar. Geçen hafta sık sık dut toplamak için ağaçları sallamıştım. Dutların mor yağmurundan sonra Erzurum’da, yağmuru özlemiş ellerle, huş ağaçlarını silkelemek çok hoşuma gitti.
Gelinciğin türünü halâ öğrenemedik. Taç yapraklarına, dişi organına falan odaklanmaktan yaprakları yakından çekmeyi unutmuşuz. Haftaya öğrenmiş oluruz herhalde.
Bu haftaki Dirimbilim Günlüğümüzü “kelebek özel sayısı” olarak yayımlamak konusunda ciddi ciddi düşünmedim değil. Eve dönünce Defne’den bir kelebek resmi çizmesini istedim. Bunca bilgi sonrası küçük, özgür ellerden doğma kelebekle tanışmak ne iyi oldu.
Özgür Keşaplı Didrickson
Kelebek tanımlamak için kullandığımız rehber kitaplar: 1) Baytaş, A. 2008. “Türkiye’nin kelebekleri” NTV Yayınları
2) Baytaş A. ve Karaçetin, E. 2008. “Türkiye’nin kelebek rehberi” Doğa Derneği Yayınları
Bitkiler konusunda facebooktaki Flora grubu dışında, turkiyebitkileri.com adresinden yararlanıyoruz.
…
Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.
Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.
Bizi birleştireceğini, yaban hayata olan sevgimizle güç birliği yapmamızı sağlayacağını umduğumuz günlüğümüze katkılarınızı bekliyoruz. Notlarınızı dirimbilimgunlugu@gmail.com adresinden yayın kurulumuza gönderebilirsiniz.