Azizm Sanat Örgütü’nün aylık yayını Azizm Sanat E-Dergi’nin Haziran 2018 tarihli sayısı, “Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra” dosyasıyla yayında. 126. sayı şiir, eleştiri ve denemelerin ötesinde beş yıl önce Gezi başkaldırısıyla tetiklenen Haziran Direnişi’nde yer alan farklı kesimleri temsil eden, aralarında sanatçı, düşünür, siyasilerin olduğu on iki aydınla gerçekleştirilen söyleşileri içeriyor. Eleştiri, görüş ve katkılarınızı bekliyoruz;
https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi126
İçindekiler
Editörden s. 5
Haziran Direnişinden Gezi Parkına Uzanan Yol – İsmet Şengül s. 11
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Alper Erdik s. 18
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Can Soyer s. 25
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Emrah Maraşo s. 31
Gezi Parkı – Zeki Gümüş s. 36
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Ender Helvacıoğlu s. 38
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Fatih Yaşlı s. 45
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Gaffar Yakınca s. 49
Haziran – Zeki Gümüş s. 55
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Haldun Çubukçu s. 56
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Kaan Arslanoğlu s. 59
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Kurtuluş Kılçer s. 63
Bu Daha Başlangıç – Zeki Gümüş s. 67
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Nevzat Evrim Önal s. 69
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Sadık Usta s. 74
Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra – Yavuz Alogan s. 83
Kent Kullanım Hakkı, Biz Varız! – Özge Aslan s. 88
Editörden
2007 yılında bir sanat örgütü olarak kurduğumuz Azizm’in ülkemizin bitmek bilmeyen güncel siyasi karmaşasından uzak durmasını beklemiyorduk. Hele de 2007 yılının, o yılda da iktidarda olan zihniyetin, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine karşı hamlelerinin artışına ve buna yanıt olarak Cumhuriyet mitinglerinin düzenlenişine ev sahipliği yaptığı düşünüldüğünde manifestomuzdaki politik dokunun sanatsal dokuyu gölgelemesinde herhangi bir sıradışılık görülemez. Takip eden yıllarda hemen her dönemin seçimler ve seçim tartışmalarıyla kızışması bizlerin de politize olmasına yol açtı. Ülkedeki her muhalif yapılanma gibi bizler de büyük cümleler sarf edip, akabinde aynı cümlelerin nasıl somutlaşacağına dair yeterince kafa yormadan ortaya bıraktığımız zekâmızın en soyut halleriyle tatmin oluyorduk. Akabinde, 2013 yılında kuruluşumuzun altıncı yılını İstanbul Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde kutlarken, siyasi söylemlerimizin yetersizliğini, hatta işe yaramazlığını tartışıyor ve somut eylemler ortaya koyma kararı alıyorduk. Çok değil yalnızca birkaç saat sonrası Taksim Gezisi’nde iktidardaki hegemonyanın alışılagelmiş ağaç kıyımının yeni bir sürümü yaşanırken başlayan isyanın, önce tüm kenti ardından ülkenin tamamını saracak bir başkaldıraya dönüşeceği ve takip eden günlerde Haziran Direnişi adıyla dünya gündemine oturacağı ne bizim tarafımızdan ne de başkaları tarafından tahmin edilemezdi. Kuruluş tarihi olarak manifestosunun yazılış tarihi olan 27 Mayıs’ı seçen Azizm Sanat Örgütü, farkında olmadan kendinden 37 yıl önce tarihe kimilerince devrim kimilerince darbe olarak geçen 1960 Askeri Müdahalesi ile çakıştığı yetmezmiş gibi bir de bundan böyle Gezi başkaldırısıyla tetiklenen Haziran Direnişi ile çakışıyordu. Hiçbir yapılanma, hele de kuruluş yıldönümünde, gölgede kalmayı ya da kendisinden rol çalınmasını istemez fakat Azizm Sanat Örgütü böylesi bir arka planda bırakılmaktan gocunmak yerine gurur duyacak kadar olgunlaşmış bir zihniyet taşıyor. Fakat nasıl ki her olgunluk yeni duruma göre kendisini güncellemeli, gerekiyorsa yükseltmeli ki olgunluğunu koruyabilsin, bizler de bu eylemi, özeleştirel olarak her daim yapmalıydık.
İktidarın kimyasını bozduğu kadar muhalefetin de aklını karıştıran ve onu hayal edemediği uçlara uçuran Gezi, bizi de yükselti, alçalttı, silkeledi, sarstı. Gezi ile Che’ye ithafen “gerçekçi olup imkânsızı iste”yebileceğimizi hissederek, kendi 68’imizi gerçekleştirebileceğimizi sanarak, konuşmadan ve hakaretler yağdırmadan bir günü tamamlayamayan iktidarın tepe noktasının iki hafta boyunca ağzını açamadığını da gördükten sonra düşlerimizin ötesinin bile mümkün olabileceğini düşündük. Evet, ölümler vardı, yoldaşlar düşüyordu ancak hangi devrim yumuşak bir geçişe imkân tanımıştı ki? Etimize budumuza bakmadan bağıra çağıra büyük sözler sarf eder bir haldeyken bir anda çok daha heybetli örgütlerin, partilerin, yapılanmaların yalpalamaları karşısında çılgına döndük. 68 Fransa’sında Fransız Komünist Partisi’nin ihanet olarak algılanan tutumunu yaşamıştık adeta. Nüfuzu olanların, onlara nüfuzu veren milyonların cesaretine, radikalliğine katılmak, katkı sağlamak yerine o radikallikten korkmalarıyla, milyonların ise elde ettikleri nüfuzu ortak bir paydayla yükseltmeyi becerememeli neticesinde sönümlenen Haziran Direnişi geriye “Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam” haykırışını bırakırken, bu cümleyi söylemek zorunda olmanın aslında yenilgiyi de bir anlamda kabul etmek anlamına geldiğini anlamamız çok sürmedi. Taksim’in onuru halini alan Atatürk Kültür Merkezi’nin bizce gayet bilinerek uzatılan yıkım aşaması ve bize özgü tutarsız muhafazakârlığın bitmek bilmeyen “Taksim’e cami” hayalinin eş zamanlı gerçekleşmesi karşısında en ufak bir tepkinin yükselemeyişi, beş yılın ardından neticeyi gayet güzel özetliyor aslında. Gerçi Gezi her ne kadar bir zafer değilse de bir yenilgi olarak da yorumlanmamalı. Onu salt bir zafere ya da tartışmasız bir yenilgiye dönüştürecek olan ise hiç kuşkusuz yıllar içinde nasıl bir noktaya taşınacağı ve tarihte nasıl anılacağı.
2013 sonrası Azizm Sanat Örgütü’nün politik söylemi, çevrenin geç ve gecikmiş politize olmasının da etkisiyle artarken atılan hiçbir sloganın hakkının verilemediği bir gerçekliğe gözlerini kapamış bir ruh hali sardı bizleri. Politik dozu, kaba tabirle çapımıza uygun bir noktaya çekme ve sanat başlığında üzerimize düşeni daha isabetli ve istikrarlı bir şekilde gerçekleştirebilme gayesi filizlendi. Ne var ki örgütün güncel politikaya boğulmasını, kendi bağlı bulundukları üst örgütün hanesine Azizm’i yazdırmak adına isteyen bir hizbin yapılanmamızı ele geçirme teşebbüsüyle epey sarsıldık. 2016’nın ilk aylarında Azizm Sanat Örgütü bir uzva dönüşme ya da yok olma ikilemindeydi. Bu hamleleri sıfıra inerek bertaraf ettiğimizde önümüzde yeni bir yol vardı: Yerine getiremeyeceği cümleler sarf etmek ve en önemlisi alanı ve haddi olmayan başlıklarda konuşmak yerine ölçeğini dolduran konularda üreterek ve kendi nüfuzu büyüterek inşa etmeye koyulacak gerçek bir sanat örgütü olmak. O gün bugündür bunu hiç acele etmeden, telaşa kapılmadan başarıyla yerine getirdiğimizi ve yazınsal-görsel çalışmalarımızla, tam da olmamız gerektiği gibi, gerçekten olgun, üretken bir yapılanmaya dönüştüğümüzü söyleyebiliriz.
Muhtemelen bizden başka hiç kimseyi ilgilendirmeyecek bir hayli öznel ve uzun girizgâhı yapmamızın sebebinin, Gezi’nin uyarıcıdan çok uyandırıcı etkisinin bizi kendimize getirmiş oluşu ve en önemlisi yeni bir seçim sürecine girmişken, bir kez daha bu süreci ölüm-kalım olarak nitelerken, beş yılı geride bırakan Gezi ve Haziran Direnişi’nin yukarıda bahsettiğimiz üzere nihai bir yenilgiye dönüşebilecek şekilde değersizleştirilmesi ve sömürülmesine kendi açımızdan niçin engel olmak istediğimizi apaçık dile getirmek olduğunu düşünüyoruz. Bizler, yaklaşan seçimin sonucu her ne olursa olsun ölüm ya da kalım olmadığını bilecek olgunlukla üreticilerden oluşuyoruz. Bizler, insanlığın Aydınlanmacı ilerleyişinin sekteye uğratılmaması için sürecek savaşımın sürekliliğine akılcı bir eğilimle inanan Azizm Sanat Örgütü üyeleri olarak varlığımıza damga vuran Gezi’nin artıları ve eksileriyle değerlendirilmesini, üretimi ve ilerlemeyi besleyecek şekilde doğru algılanmasını ve en önemlisi çevremizde görülmeyen özeleştiri, eleştiri, dürüstlük, nesnellik değerlerinin sürekli çalışır hale getirecek zindeliği sağlamasını istiyoruz. Buradan hareketle “Gezi: Beş Yıl Önce, Beş Yıl Sonra” dosyamızda 2013 baharı ve yazı sokaklardaki milyonlara katılan, zaman zaman onlara önderlik eden, devinimin sonunda ise eski haline dönmeyi başaramayan muhalif, neredeyse tamamı sosyalist odaklara, sanatçılara, düşünürlere kısacası aydınlara sorular yönelterek bu amaca ulaşma noktasında hem kendimiz hem daha büyük bir toplam için adım atmayı amaçlıyoruz. Üçer soru yönelttiğimiz aydınların büyük bir kısmı birbirinden haz etmeyen, olağan koşullarda yan yana gelmeyecek adlardan oluşuyor. Biz burada onlara tuzak kurma gibi bir kötücül ya da “solu birleştirme” gibi saf/salak bir güdüyle hareket etmedik. Röportaj çağrımızı yaptığımız Azizm Sanat Örgütü çevresinin birbirini beğenmezliği herhalde bizim suçumuz ya da popülistliğimiz olamaz. Fakat şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki böylesine geniş bir yelpazeyi günümüz Türkiye’sinde yalnızca biz bir araya getirebilirdik. Ortak payda vurgumuz ortak paydanın hâlihazırda oluşundan çok ortak paydayı inşa etme zorunluluğundan kaynaklanıyor. Çok değil beş yıl önce birlikte direnen, hayaller kuran, hayalleri kırılan, yaşamını yitiren milyonların bugünkü dağınıklığını aşılması zorunlu bir engeldir ve ortak payda inşa edilmeden gerçekleşmesi mümkün değildir.
Gezi’nin hafızalardan kazınmasına ya da hafızalardan çalınarak sömürülmesine imkân tanımamak adına gerçekleştirdiğimiz bu kapsamlı dosyada soruları yönelttiğimiz hemen herkesten olumlu yanıt almış olmak bizleri mutlu ve umutlu kıldı. Alfabetik olarak tercih ettiğimiz sıralamayla Gerçek Edebiyat ve Ek Dergi yazarı eleştirmen Alper Erdik, İleri Haber yazarı ve HTKP üyesi Can Soyer, Bilim ve Ütopya Dergisi genel yayın yönetmeni ve Vatan Partisi üyesi Emrah Maraşo, Bilim ve Gelecek Dergisi genel yayın yönetmeni ve ABC Gazetesi yazarı Ender Helvacıoğlu, Birgün Gazetesi köşe yazarı ve siyaset bilimci Fatih Yaşlı, çoğunluğun Gezi öncesi “DeliGaffar” rumuzuyla tanımaya başladığı farklı başlıkları bir araya getirebilen üslubuyla Gaffar Yakınca, değerli sanatçı Haldun Çubukçu, İnsan Bu yazarı ve edebiyatçı Kaan Arslanoğlu, Gazete Manifesto yazarı ve TKH üyesi Kurtuluş Kılçer, yeni kitabı Bilmiyorlar, Ama Yapıyorlar ile dikkat çeken TKP üyesi Nevzat Evrim Önal, Oda TV yazarı ve ülkemizin sayılı filozoflarından Sadık Usta ve son olarak Aydınlık Gazetesi yazarı Yavuz Alogan’ın yer aldığı dosyamız nasıl bir tepki uyandırır bilinmez. Ancak andığımız aydınların bize tavır alması gibi sıcak ve en ufak bir ses getirmemek gibi soğuk olasılıkları göz önünde bulundurduğumuzun bilinmesini isteriz. Ek olarak her ne kadar çoğulcu ve Gezi’nin tamamını içeren bir yelpaze yakalamaya çalışmış olsak da eksiklerimizin olacağının farkında olarak sizlerden gelecek eleştiri ve öneriler doğrultusunda aynı soruları diğer aydınlara da sormak istediğimizi not düşmüş olalım.
Yine bu sayımızda, Zeki Gümüş’ün Gezi ve Haziran şiirleri, İsmet Şengül’ün rotasını Taksime çeviren yaşam döngüsü, Özge Aslan’ın Gezi’yi Sao Paulo ile birleştiren halk hareketlerini ele alan Aşk Bitti belgeseline getirdiği eleştiri yer alıyor. Özge Aslan’a, kadınların damga vurduğu Gezi ve Haziran ile ilgili dosya hazırlarken çıkarttığımız soruları içeren söyleşilerde tek bir kadının yer almaması ayıbımızı bir nebze de olsa örttüğü için teşekkür ederken kapak görselimize imza atan ve en önemlisi, fazlasıyla yenilgi ve umutsuzluk hissi barındırabilecek fotoğrafına “Umut” adını vererek bir bakıma hepimize ders veren Umut Saim Balkır’a şükranlarımızı sunuyoruz.
Gezi ve Haziran’ın beşinci yılında, ortak paydayı inşa edeceğimiz yıllara varmak adına,
Sanatla ve Aydınlanmayla kalın dostlar…
Azizm’in Notu: Temmuz 2018 tarihli Azizm Sanat E-Dergi’nin 127. sayısı için, dilediğiniz konuda makale, öykü, şiir, deneme, eleştiri, karikatür, video, resim ve fotoğrafı 2 Temmuz tarihine kadar azizm.sanat@gmail.com adresinden yayın kurulumuza iletebilirsiniz.
***
Görsel: Umut (2018) – Umut Saim Balkır