Gezi Parkı başkaldırısıyla tetiklenen Haziran Direnişi beş yılı geride bırakırken günümüzden bakıldığında beş yıl öncesi bugün tam olarak ne ifade ediyor, neye karşılık geliyor ve sizce gelecekte nasıl bir konuma erişecek?
Ülkemiz tarihinin en büyük direnişlerinden biri oldu. Milyonlarca insanın katıldığı, ilerici, yurtsever, cumhuriyetçi toplumsal kesimleri ifade eden büyük bir halk hareketinin adı olarak konmalı Haziran Direnişi. İşçi sınıfının 15-16 Haziran kalkışması Türkiye siyasal tarihinde bir dönüm noktasıydı. Haziran Direnişi de benzer bir şekilde ülkemizin ilericilik mücadelesinin önemli bir halkası.
Haziran Direnişi, halkımızın gericilik, yobazlık, baskı başta olmak üzere sermaye gericiliğine asla diz çökmeyeceğini göstermiştir. Haziran Direnişi, ne olursa olsun boyun eğmeyeceğiz diyen bir toplumsal direncin ifadesidir. Bu anlamıyla, şunun rahatlıkla söylenmesi gerekir ki, Haziran Direnişi, bu topraklarının ilerici birikiminin nasıl bir potansiyele sahip olduğunu fazlasıyla göstermiştir. Sermaye sınıfının, sermaye devletinin bütün olanaklarla teslim almaya çalıştığı bir tablo düşünün ve bu tabloya direnen büyük bir toplumsallık. Bu toplumsallık, dönemsel değil, tarihsel bir birikime, toplumsal bir zemine ve maddi bir gerçekliğe sahiptir.
Tam da buradan, memleketimizin geleceğinden umut kesmek, yakınmak, söylenmek, karamsarlık üretmek bu maddi gerçeklikle bağdaşmayan bir durum yaratır. Haziran Direnişi, ülkemizin ilericilik mücadelesinde, eşitlik mücadelesinde, özgürlük mücadelesinde sağlam bir zemine sahip olduğumuzu gösterir. Gelecekte de basacağımız zemin budur ve bu zemin Türkiye sosyalistleri açısından mücadele zeminidir. Önemli olan bu potansiyelin düzenin sahte umutlarıyla değil gerçek solla buluşmasını sağlamak ve emekçi dinamiği ile buluşturulmasıdır.
Gezi ve Haziran deneyimi beş yıl önce alanlarda olan muhalif odaklar açısından olumlu-olumsuz ne gibi sonuçlar doğurdu? Eleştiri ve özeleştiriyi gözeterek geleceğe yönelik sistem karşıtı fikir ve eylem inşasında bu döneme nasıl başvurulmalı, Gezi’den nasıl faydalanmalı?
Türkiye devriminin geleceğine ışıktır, çok açık. Ülkemizde eşitlik, özgürlük, kardeşlik mücadelesi ve bu anlama gelmek üzere Türkiye Devrimi, başta emekçiler olmak üzere büyük bir halk hareketinin omuzlarında yükselecek. Haziran Direnişi’nde bir halk hareketinin burjuva düzeni nasıl sarstığını, örgütlü bir halk hareketinin neleri başarabileceğini, bugün düzen siyasetinin oyunlarını nasıl bozabileceğini, siyaseti düzen partilerine sıkıştırmanın bir yerden sonra karşılık yaratmadığını ama halk hareketinin neden etkili olacağını somut olarak göstermiştir. İşin bir boyutu bu.
İkinci boyutu ise, Haziran Direnişi’nin milyonlarca insanın katılımına ve desteğine rağmen, gerici AKP iktidarını sarsmasına rağmen neden deviremediğinin sorgulanmasıdır. Bize göre, örgütlü işçi sınıfının bir sınıf olarak tavrını ortaya koyamaması, bu halk hareketinin ileriye taşınamamasındaki en büyük eksiklik. Haziran Direnişi, işçi sınıfının genel greviyle buluşturulmalıydı. Buradan şunu da söylemek gerekir; dünyada kitle hareketlerine ve devrimler tarihine baktığımızda emekçi sınıfların ayağa kalkması zorunludur. Biz komünistler açısından bu temel doğru bir kez daha Haziran Direnişi’nde karşımıza çıktı. İşçi sınıfının, örgütlü bir sınıf hareketinin merkezinde durduğu bir halk hareketinin neleri başaracağını varın siz düşünün.
“Gezi Sanatı” ve “Gezi Mizahı” gibi tanımların bir somutluğu var mı? Varsa günümüzde geçerli mi, geçerli olmalı mı? Gezi’yi romantikleştirmenin tehlikeleri ve getirileri nelerdir?
Öncelikle Gezi’yi romantikleştirmek gibi bir düşünceden çıkalım. Gezi ne özgündü ne de tarihsel olarak istisna. Bütün kitle hareketlerinin arkasında yatan siyasal mücadele, toplumsal mücadele eninde sonunda bir sınıf mücadelesinin dolayımıdır. Bu açıdan Gezi’yi özgün bir yere koymak yerine ülkemizdeki ilericilik mücadelesinin bir halkasına yerleştirmek en doğrusu. Daha çok Geziler göreceğiz ve daha çok yaratıcı sanatla karşılaşacağız. Romantikleştirmeye hiç gerek yok çok gerçekçi olalım ve bu bizim tarihimiz olarak geleceğe taşınacak. Gezi sanatı ya da Gezi mizahı olarak kodlanan nokta, eninde sonunda bir mücadele sonucudur. Mücadele ederseniz üretirsiniz, mücadele ederseniz bunun romanı, öyküsü, şiiri yazılır, fotoğrafı, sineması çekilir. Örneğin sorunuz üzerine, ben de buradan küçük bir duyuru yapmak isterim. Gezi ile birlikte 12 Eylül sonrası sosyalist bir mücadeleyi anlatan bir roman çıkacak yakında. Bir yoldaşımız da tam bu sorunun yanıtını verecek, bizim açımızdan değerlendirecek bir kitap yazdı. Yakında okuyucu ile buluşacak.
Gezi bu mücadelenin önemli bir uğrağıdır ancak bundan ibaret değildir. Sınıflar mücadelesinde, mücadeleler ileriye çıkar, geriye çekilir, bir an patlar… Bunu bir süreklilik olarak görmek en doğrusu… Gezi, bu ülke topraklarına güvenimizi ispatlamıştır. Bu anlamıyla buradan geriye dönük bir “romantikleştirme” değil geleceğe dair mücadele silahı çıkartmak gerek. Gezi direnişinde ortaya çıkan mizah ya da sanatı da bu anlamıyla ülke topraklarımızın mücadele zenginliğinin paha biçilmez değerleri olarak görmek gerek. Umutluyuz, Haziran Direnişi ortada. Umutluyuz ve şöyle diyoruz; bu daha başlangıçtı…