Bölüm-1
Tarihin ak sayfalarına kara notlar düşüren, tarihçiler, yazarlar ve çizerler.
Ölüm kalım savaşında, kölelerin önünde ilk direniş alevini tutuşturan Spartaküsler’i ve Daryus, Oğuz, Cengizhan ve Roma’nın kıyımı Bizans’ın yıkımı ve Timurlenkler, Anadolu’nun talanı, Pers fırtınası vb.
Köylünün elinden alınan doğurgan topraklar, devrimler hep bu uğurda bunun yoluna, feodal artıkların al ile avlanması var olma döngüsünden uzak, insanlıktan kopuk bir paylaşım savaşı verilmiştir hep. Gözyaşıyla, alın teriyle damgalanarak, insan kanıyla mühürlenerek.
Ve yaşam döngüsü hep gebedir her dönemde, her çağda sömürü düzenine ve karmaşaya. Dönen dolapların altında inim inim inleyen insanlık, ezilen emek, sömürülen alın teri.
Ve topraklar satıldı, Tanrının toprakları içinde mevcut kuzu kuzu insanları ile birlikte ve yaşanılası Dünya’nın yaşayamayan naçar mı naçar yokluktan kaçar insanı bin yılların yaşama sevdasında, İskender yakmış, Cengizhan katledip yıkmış, Timur talan edip yok etmiş. Ve gelip dayanmış bu çağa. Sözüm ona uygar bildiğimiz uygar Dünya’nın topraklarına ve bir uçtan bir uca zapt ederken kıtaları girmişler insanlığın soykırımına, yığınlarla ceset yani gövdede başı toprakta tohumu ve taşı bırakmazcasına yerle düz yeksan ederek soykırımın en acımasızını işleyerek sözüm ona yeni çağda yeni düzen adı altında büyük sömürü devletleri kurdular. Dünya’nın her yerine ölümü ve yıkımı götürdüler, atılan her mermide, düşen her canda, dökülen her damla kanda parmağı olan en büyük zorba düzenin oluşturdular. İnsanların ocağına ateş düşürenler bu sizin cehenneminiz olsun.
Bölüm-2
Kafa olarak yoksul olanlar beden gücüne ağırlık vererek, ne ilme meyil ederler ne de gerçeklere yol verirler.
Bulaşıcı bir hastalık gibidir insanın kendine ihaneti ve hiçbir merhem kâr etmez.
Hayatın bir amacı olmalı, amacı olmayanın hali rotası bozuk mürettebatı kör, sağır ve dilsiz bir gemiye benzer. Elinden ne gelir dalgaların oyuncağı olmaktan başka. Hayatlarına bir anlam yükleyemeyenler dünyalarını nasıl güzelleştirebilirler ki kendi içindeki coğrafyaya sahip çıkamayıp talan ettirenler vücutlarının şehrini yağmadan nasıl koruyabilirler ki ya neylesin sömürünün sömürgesi olmaktan başka.
Bölüm-3
Al al olmuş toprak üstünde yatanlar.
Tuz buz olmuş ihanete sapanlar.
Bu eller bizim bu eller bizim heyyy!
Ak kâğıda kara yazı yazanlar.
Bu eller bizim heyyy alın terine kirli ellerini sürenler.
Başağı demetle, ham demiri emekle büken eller, bu eller bizim.
Size açıyorum ellerimi usla yetenek kazananlar.
Size açıyorum ellerimi tarihleri yazanlar.
Size açıyorum ellerimi devrimleri yaratanlar.
Size açıyorum ellerimi geçmişi geleceğin aydınlığına bağlayanlar.
Sizlere açıyorum ellerimi bilimi sevgiyle kutsallaştıranlar.
Sizlere açıyorum ellerimi, ey sevgiye umut tohumlarını ekenler.
Bölüm-4
Yüzyıllardır insanlığa zulüm edenler, insanlık üzerinde hâkimiyetlerini güçlü kılanlarla bilmek istemediğimiz şeyleri bildirip yaşattılar görmek istemediklerimizi gösterip alnımıza dayattılar. Yaşam döngüsünün böyle verimsiz ve kıt zamanında zulüm karşımıza hep böyle oyunlar ve dolaplarla çıkar oldu. İşlevini yitiren insanlık olgusunu kaybeden toplum, kendi doymak bilmez egosuyla yarattığı bezginliğin bir patlama noktasıdır Haziran Direnişi ve Gezi Olayları. Halkın özgün iradesine hizmet etmek yerine o özgünlüğe gem vurmaya çalıştılar. Halktan aldıkları gücü halka karşı kullanma, halkı esaret içine sokma çabaları boşuna.
15-16 Haziran işçilerin tarihlerini büyük puntolarla yazdıkları onurlu bir direnişin adıdır. Bundan tam kırk sekiz yıl önceydi devlet eliyle sendikal bürokrasinin güçlendirilmesine karşı verilmiş işçilerin onurlu, haklı ve gerekli bir isyanıydı. Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük direnişlerinden biri olan 15-16 Haziran direnişi bugün bile hala öğretici ve hatırlatıcı olmaya devam ediyor. Haydi o dönemde neler olmuştu birlikte hatırlayalım.
“ 13 Haziran 1970’de DİSK’e bağlı sendikaların yönetim kurulları ile iş yeri temsilcilerinin katıldığı bir toplantı düzenlenir. Tasarının mecliste kabul edilmesi ardından 15 Haziran 1970’de protesto eylemleri başlar. İlk gün yetmiş bin işçi fabrikalara girip çalışmadan beklerler. Fabrika dışına çıkarak direnişin ilk meşalesini yürüyüşe geçerek yakarlar. Her kolda harekete geçen işçiler, Anadolu yakasından kartala, Avrupa yakasında, Eyüp’ten Topkapı’ya Bakırköy’den Londra asfaltı üzerinden Levent’e ve Şişli’den Taksim’e, Tuzla Çayırova’dan Gebze’ye, İzmit çevresinden toplanan işçiler İzmit merkezine akın akın yürüdüler. Dile kolay yüzellibin işçi yüzellibin yürek yüzellibin yumruk ve yüzellibin ses haksızlığı yerlere düz yeksan edip sürüdüler. “
Suskunluğun dili olsa
Yüreğim ses olurdu
En amansız kavgalar
Gelipte beni bulurdu
Kurşun yemiş sol yanında
Kanı çekilmiş canında
Barikatta dost yanımda
Düştükçe içten kanarım
Bu direnişin ardında birçoğunun isimleri bir bir kara listeye alındı beşbini ekmeğinden edildi.
15,16 Haziran ekmeğine memleketine sahip çıkanların sesi sözü ve siyaseti oldu.
Bölüm-5
Gezi Parkı başkaldırışın haklı bir isyanın adıdır. Yaşanan sıkıntılar, çekilen acılar, baskılar, tek yanlı tutumlar demokrasiden uzak adaletten yoksun bir düzen ve yönetim biçimiyle bıçağın kemiğe dayandığı bir andı gezi parkı direnişi. Sen, ben, siz, biz, onlar ayrıştırılmaları tek tip insan tek tip halk tek tip görüş ve inanç boyutunun yerleşip kronikleşmeye başladığı bir sistemin karşısında bir sestir gezi parkı. 27 Mayısta başlayıp 19 gün süren ve tüm dünyada yankı bulan tarihin ilk küresel ve ekoloji ayaklanmasıdır.
Dünyanın hiçbir yerinde tabiata ve onun canlılarına kastedilerek yapılan hiçbir politika varlığını sürdüremez. Doğayla bütünleşen insan yaşamı haktır bölünemez, keyfe meze yapılamaz. Bedeni diri kılan ruhtur gezi eylemleri de ülkenin ruhunu bedenini şaha kaldıran onurdur.
Bizler adından önce acıyı öğrenmiş bir halkın evlatlarıyız. Ne acıları söküp attık ne de sevgiye kardeşliğe bent olduk ellerimizle.
Uzak diyarlardan sökün edipte geldik, yerleştik bu topraklara nice ölümler kıyımlar gördük direndik zalimlere, zorbalara. Medeniyete sevgiyle yelken açtık H.Hacı Bektaş-i Veli öğretisiyle.
Devrim dedik, yumruk yumruk
Yaşam dedik coşku coşku
Sevgi dedik yumak yumak
Yaratılış dedik Hakka yöneldik
Yaratandan ötürü
Sevgiyi tarttık sevgiyi sattık yüzündeki gülüşü, yüreğinde umudu koparılıp alınan Anadolu insanına.
Acılar içinde sızlanan varsa çevrende, anlamsızlaşır değerini kaybeder gülmende gülümsemende. Din bir duygudur. Dil bir olgudur. Yaşam, bir kavramdır yaratılış evreninde.
Sağır birden duyabilse hangi dilde konuşur, hangi dilde ses verir mızrabın tınısına. Bizlere de bazen dilsizlik çöküyor, eğnimize çöken yağlı urgan gibi. Memleket uğruna o gün ödenen bedellerin diyeti bugünümüzde ise insan kanıyla ve insanların canıyla çok ağır bir şekilde ödenmekte. Ceddi atasına ihanet edenlerin ülkesi olmayacağız, ne Erciyes’deki al güneşi, ne Kızılırmak’taki mor üzümü ne de Hacı Bektaş’taki sarı başağı haraç mezatlarda ve yağma pazarlarında talan ettirmeyeceğiz. Boynu bükük kalmayacak dökülen emek.
Gezi’ye Hitaben
Zaman geçti Dünya döndü tersine
Gerçek olan gider Pir nefsine
Karışır ahenkle sesler sesime
Yürüyen milyonlar bizimdir ulan
Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert
Aramızda yaşarlar mert oğlu mert
Ne zulüm korkuttu ne de bu namert
Yürüyen bu gençler bizimdir ulan
Mehmet Ayvalıtaş kahpe pusuda
Medeni Yıldırım Amed’te surda
Sanmayın ki onlar kaldılar darda
Bir ölür bin doğar Ali Korkmaz’ım
Deniz ve yoldaşlarla dara yürüdüm
Berkin Elvan ile yandım kavruldum
Mustafa Sarı’yla tende arındım
Bir gider de binler doğarız ulan
30.05.2018