Sen Anadolumsun – İsmet Şengül

I.

Nice şafaklar adına düğümlendi

Nice nice bakışlar

Gözlerine kilitlendi

Nineleri yandı ateşine

Nice nice sevdalar

Sönüpte küllendi

 

Kışın ayazında buz tutan kalbim

Senin gönül limanına demirlendi

Seni Tendüreğin havasında

soludum

Seni Toroslarda saçlarıma

savurdum

Senle Munzur Baba suyuyla

duruldum

Munzurda söz olup

Fıratta arındım

 

II.

Nice silahlar uğruna kilitlendi

Nice sevdalar birbirine

düğümlendi

Nice nice küller yeniden

körüklendi

Ağrı Dağına benzer geçilmeyen

bellerin

Dokunduğun her şey

alev alıp yanıyor

Düşüğün yürek Dicle

gibi kanıyor

Kızılırmaktan akıp Tendürekten

arıyor

Ne de yamandır yakar

geçilmeyen çöllerin

 

III.

Dokunduğun her yer

memleketim oluyor

Her yerde izin, her rüzgarda

sesin geliyor

Kokun var her nebatide

her çiçekte

Bir tek sen yoksun

Bense Dersim kadar yorgun

Dersim gibi mahzun

Dersim kadar içli

Dersim kadar sahipsiz

kimsesiz

Bazen Diyarbakır kokar

saçların

 

Bazen Mardin olur bakışların

Bazen de Munzura çıkıp

seyretmektir Erzincanı

Bazen de Sivas olur

Maraş olur

Uludere olur içimdeki

katliamın

 

IV.

Asya bozkırlarını geçtim

Adım adım dolaştım

Yedi iklim dört mevsim

Vücudun şehrini

Uğruna dağlar erittiğim

Kızıl yeleli destanımsın benim

Yüzün ay parçası

Tenin güneş gibi yakar

Bu uslanmaz mahşerimi

Sen gökteki kızıl gezegenimsin

Okyanusta Bermuda Üçgenim

Nice nice gemilerle çıktım

seyrine

Nice limanlardan demir

aldım

Çözülemeyen gizemine

 

V.

Damarlarını kanımla

besledim

Yunus’la nefes oldum işledim

ciğerlerine

Anadolumun havasında

soludum seni

Bektaşi Veliydim insanlığın

sunağında

Mevlanaydım aşkın dillerinde

Şemsi Tebrizi oldum

sevdanın yollarında

Seni aramakla geçti ömrüm

Ömrümü sana adadım

Ey derin denizlerden demlenip

büyüyen sevdam

Sen adına destanlar yazılan

Kalbimdeki Nazımsın

Sen her sabahki alnıma

atan şafak

Sen ki dünyamı, tenimi ısıtan

güneş

Adına yazılan destanları

Perde perde haykıran sazımsın

 

VI.

Diyarbakır surlarında

haykırdım adını

Keşiş Dağlarında aşıp geçtim

yurdun sathını

İstanbul zindanlarında

Dayanamadım sıla türkülerine

Ses oldum ağladım gurbet

Gecelerine

Örttüm üzerime buz gibi

Sarıkamış akşamlarını

Son durağım seçtim

Allahu Ekber Dağlarını

Düştüm döşüne buz gibi toprağın

Döşüm açık aç ve aç

libassız

Ayaklar çıplak kan revan

içinde

Kendimi toprağa verdim

Kar gibi tertemiz ve de

günahsız

Sen damarlarımdaki asi

kan

Sen her koşulda şaha

kalkan diyar

Sen öz vatanım ana

yurdum

Yani Anadolumsun

 

VII.

Şair oldum seni ektim

dizelerime

Gönüllere turab oldum

kapıldım gizemine

Seni işledim sazımın

perdelerine

Sen kanayan yanım

sen dinmeyen sızımsın

Seninle mutlu olup seninle

Sancılarımı dişlerim

Sen bulutsuz geceme ay

Sen ceddimin üzerine

Direncimin namusuyla

Düşmana edilmişken pay

Gök kızıl yer kızıl kan

Geçilmezken bellerin

Kuşatılmışlığın fecrinde

Beni de kendine yenilmez

bir nefer say

Sen içimdeki deli taylarımla

Bir uçtan bir uca keşfettiğim diyar

Sen benim vazgeçilmezim

Anayurdumsun

Sen gökkubbedeki ey eşsiz güneş

Yani Anadolumsun

***

Görsel: Kağnı (1945) – Sami Yetik

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi129

Bunu paylaş: