“Geçmiş bitmemiştir, şarkıların, resimlerin ve umutların içinde sonsuz bir nehir gibi yenilenerek akar. Zamanın İzinde bizi o nehrin sert kıvrımlarına götürür ve ışığın suda parladığı kısa anlara daldırıp çıkarır.”
Ayrıntı Yayınları’nın 30. yayın yılı için belki de bir “almanak” olarak nitelendirebileceğimiz bir eser Zamanın İzinde. 1910’lardan günümüze değin Türkiye tarihinin hikâyelerini Enis Rıza’nın seçtiği fotoğraflar ve Ercan Kesal’ın o fotoğraflara akıttığı kelimelerle okuyoruz.
Fotoğraflar üzerine yazmayı ”yakıcı ve bu yüzden de zorlayıcı” olarak tanımlayan Kesal, II. Meşrutiyet döneminden başlayıp, bir imparatorluğun çöküşü, yeni bir rejimin kurulması ve bunun ardından devam eden sosyolojik ve politik meseleleri fotoğraf hikâyeleriyle başarıyla birleştiriyor. Berger’in “Her fotoğraf hakikate ilişkin bütünsel bir görüşü deneme, onaylama ve inşa etme aracıdır. Bu nedenle fotoğraf ideolojik mücadelede önemli bir rol oynar; kullanabileceğimiz ve bize karşı kullanılabilecek böyle bir silahı anlamamız bu yüzden gereklidir.” sözünü unutmadan.
Büyük bir Dünya savaşında yenik düşen Osmanlı askerlerinin, Ermenilerin Adana’ya tehcirinin, Cumartesi Annelerinin, Soma faciasının fotoğraflarındaki hüznü okuduğumuz kadar; bir Çerkes topluluğunun neşeli dansını, Bir Zamanlar Anadolu’da filmine ilham veren hikâyeyi, Metin Erksan’la yapılan sıcacık sohbeti, Gezi Direnişi’nde kurulan yeryüzü sofralarının umut veren halini de okumak mümkün. Bu durum Kesal’a göre dünyayı anlamamızın işareti, ne yıkıcı bir keder ne mesnetsiz umut, sadece yaşadıklarımızı masala dönüştürmeyi becerebilmekle ilgili. Bu fotoğrafların masalsı anlatımı son tahlilde bize “Anlatılan senin hikâyendir.” der gibi.
Tuba Nur Beyret