Aşk, sevgi, sevmek ve sevilmek kelimeleri toplumlar arasında değerli bir kavramken aşk ve sevgi sözcüklerini daha da değerli kılmak adına “aşkın yaşı yoktur” klişe cümlesini kuran bireylerin, gerçek hayatta söylediklerinin ve yaptıklarının birbiriyle uyuşmadığını görüyoruz. Öyleyse iki kişinin rızasıyla gerçekleşen “aşk ve sevgi kavramları ne anlama geliyor” “Ayıp nedir” gibi soruları izleyicisine sorgulatan 2017 yapımı Muhteşem Kadın (A Fantastic Woman) filmiyle karşı karşıya kalıyoruz. Berlin Film Festivali’nde 2013 yılında Gloria filmi ile boy göstererek kendini tanıtan Şilili yönetmen Sebastion Lelio, Muhteşem Kadın filmiyle Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar ödülünün sahibi olmuştur. Rüştünü her geçen yıl daha ispatlayan yönetmen Lelio, Muhteşem Kadın’da daha çok cinsiyet ve tabu kavramlarının üzerinde durmuştur.
Müziğin sinemada ne denli tamamlayıcı bir unsur olduğunu Muhteşem Kadın’da da görmekteyiz. Orlando’nun ölümüne kadar gündüz garsonluk, akşam ise şarkıcılık yaparak hayatını sürdüren bir kadının hikâyesi. Film açılış sahnesini iki başrol oyuncusu Orlando ve Marina’nın romantik yemeği ile yapıyor. Bu tutkulu aşk yemeğine jenerik akışından itibaren seyirciye eşlik eden parça ise Nani Gercia ve Matthew Herbert‘in yapmış olduğu fon müziği oluyor. Kimi zaman tehlikenin haberini önceden algılatan kimi zamansa umut ışığı oluşturan fon müziği adeta “her karanlığın içerisinde bir ışık vardır” dedirtiyor. Diyalogla müziğin yer değiştirdiğini gördüğümüz ilk sahnelerde müzikle sahnelerin anlatılmak istenmesi müziğin film için ne denli önemli olduğunun da altını çiziyor.
Asıl film Orlando ve Marina’nın romantik yemeğinden sonra Orlando’nun rahatsızlanarak ani bir şekilde ölmesiyle başlıyor. Orlando’nun ölümünden sonra dış çevre tarafından acısı yaşatılmayan ve devamlı suçluluk duygusunun içine hapsedilen Marina’nın güçlü kişiliğini izliyoruz. Gerek Orlando ile aralarındaki yaş farkı gerekse Marina’nın seçmiş olduğu cinsel kimlik üzerinden sürekli eleştirilmesini eleştiren yönetmen toplumun tabularını yıkmayı hedefliyor. Her ne kadar yönetmen Lellio hedeflediği başarıya ulaşamasa da ötekileştirme kavramını anlatma biçimi takdire şayan. Orlando’nun eski karısından gördüğü psikolojik baskının yanı sıra Orlando’nun oğlunun sözlü tacizlerine maruz kalması ve olayı anlamaya çalışan sözde iyilik timsallerinin Marina’yı defalarca kez yaralamasını izliyoruz. Trans bir genç kadının hikâyesini bize sunan yönetmen ve gerçek trans oyuncu Daniela Vega‘nın canlandırdığı Marina karakteri izleyiciyi fazlasıyla ikna edici nitelikte. Yaşadığı tüm olumsuzluklara karşı kendisine iyi geleni yapmaktan vazgeçmeyen bir karakter izliyoruz. Çevresine karşı soğuk tavırlar sergilemesi ve etrafına donuk bakışlar atmasıyla izleyiciyle arasına bir mesafe koysa da karşılaştığı zor durumlarda devamlı bir melodi mırıldanması, toplumun içinden bir birey olduğunu bize göstermektedir. Marina’nın ruhunu özgürleştirmesi ve benliğine kavuşmaya çalışmasını müzik yoluyla anlatan Sebastian Lellio, müziğin insan ruhuna iyi gelişini en iyi yolla betimlemiştir.
Orlando’nun ölümünden sonra film bir süre yavaş ilerlese de yönetmen bu durumu çabuk toparlıyor ve Marina’nın, Orlando’ya karşı son görevini yapmak için mücadele etmeye başlamasıyla film olağan hızına geri dönüyor. Filmin en etkileyici sahnesi Orlando’nun cenaze törenine katılmasına izin verilmese de yakılacağı yere gelerek son kez sevgilisini gördüğü, hayal-gerçek arasında gidip gelen sahne olduğunu söylemek mümkün. Hayal ve gerçek arasında gidip gelinen sahnede aşkı temsil eden kırmızı ışık ve Orlando’nun yakıldığı sahnede ateşe yapılan zoom tercihi oldukça zeki düşünülmüş.
Kimi sahnelerde Marina’nın kadın kimliğinden uzaklaştığını görüyoruz. Bu duruma en büyük örnek olarak yatakta çıplak bir biçimde yattığı sırada eline bir ayna iliştirerek donuk suratına bakmasını ve saunaya gittiği zaman kadınların olduğu bölüme girmek yerine doğrudan erkeklerin olduğu bölüme girmesini verebiliriz. Toplum tarafından bir türlü kabul görmeyen kadın duruşunu aynada kendine bakarak anlamaya çalışması oldukça politik bir davranıştır. Trans bireylerin yaşadığı zorluğu en iyi biçimde anlatan film kendi içerisinde zaman zaman git-gel yaşayan Marina’nın durumunu iyi bir şekilde özetlemiştir. Hatta özet olan bu durumu Daniela Vega “Benim trans oluşum, senaryoyu ve anlatıyı daha gerçek kılıyor. Ama daha da önemlisi, daha önce hiç keşfedilmemiş olan film dünyasına bir kapı açıyor çünkü ben trans kadın oynayan, trans bir aktrisim.” şeklinde açıklamıştır.
Yönetmenin muhteşem bir kadın yaratma isteğini film boyunca görüyor olmamıza karşın orijinal adı “Une mujer fantástica” ve “A Fantastic Woman” olan filmi Muhteşem Kadın olarak çevirmemiz uygun bir seçim olmamıştır. Oradaki muhteşem kelimesi kadınları bir kalıba sokmaya yönelik dursa da filmdeki asıl amaç trans bir kadının güçlü kişiliğini topluma gösterebilmektir. İçimizden biri olmayan bir kadını izlediğimizden muhteşem yerine orijinal ismindeki ilginç kelimesi alınarak ilginç kadın şeklinde çevrilseydi bizce daha uygun olacaktı.