BÖLÜM – 1
Eğer yabancılaştırırsan kendini hayata, ilke edinirsen kendine, üst üste oturmuş dışlanmışlığın katmanlarını oluşturursun. Yani, varla yok arasında fosilleştirmektir kendini.
Jeolojik katmanlara bağlı kalırsak, sürekli göz önünde olmak demektir. Daha iyi tabiriyle, yabancılaştırmak kendinde başlar kendinde biter.
Kötülüğünü bilerek kötü şeylerin tiryakisi olmak, istenmedikten sonra o tiryakilikten vaz geçirtme zorunluluğuna sürüklemez insanı. Güzel şeyler murat edenler güzelliklerle bezetirler dünyalarını. Yaşamın en yüksek kat sayısını oluşturanlar insanlığa büyük bir özveriyle hizmet edenlerdir. Sevgiyi aşkla taçlandıranlar, düşmanlığı bitirenlerdir.
Sevgi sevdaya dönüşürse insanlığın ırmağında, kıyısı çerçeveler bu sevdanın tablosunu. Büyük bir çelişki olmamalı dır insanlığın toprağına verdiğimiz sevgi suyu.
Çelişkiyle başlayan hayatlar, olumsuzluklar zinciriyle hem hal olur. O zincirdeki bir halka olup yada olmamak, taşır kişiyi belirsizliğin kumsalında amansız bir dalgaya, yada zamansız bir fırtınaya.
BÖLÜM – 2
ÖZDEYİŞLERLE HAYATA BAKIŞ.
1.“Doğanın erdemidir verili olmak. Minnet ise yıkıma uğratandır insanın doğasını”
2.“İnsan bilip bilmediği çok şeyleri elde etmeyi murat eder, bilmez ki ölüm tenindeki bir tüy kadar yakındır kendisine can bilip candan içeriymiş gibicesine.
3.”Zamanın bizlere sunduklarına yergi ile söz edip isyan edeceğine, zamanın akışını kendilerince şekillendirip önümüze sunan o devrin insanlarına eleştiri oklarınla yönelt kendini”.
4.”Zaman ırmağına karışmış birer su damlacığı gibiyiz. Çağıl, çağıl akan kıyısında derelerin”.
5.”Gökyüzü bizden hiç esirgemedi yağmuru, ne güneşin izi, ne de ayın aydınlığı tenimizde hiç silinmedi”.
6.”Demir alır bu limanda bir gemi, yükü hüzün ve de keder, yolcusu gurbet yollarında sonsuzluğa göç eder”.
7.”Mükemmelliktir hata ve de kusurlarını bilip kabullenmek. Büyük bir erdemdir onları gizlememek. En kötüsüyse doymak bilmez hırsların ve isteklerin peşinde gitmek.”
8.”İlgin ve alakan dahilinde olmadığını düşündüğün işleri araştırma eğilimine yeltenme. Önce başarısızlık ve yenilgiyi getirir, sonrasında ise yarasız bir insan haline düşürür seni”
9.”Sizlerki uyumlu yolda yürümeyi şiar edinin, ne eksiksiz işler yapın, ne de aşırıcılığa yeltenin, ne de çaresizliklerinden çıkar sağlamaya çalışmayın insanların.”
10.”Zamanın getirdiklerine katlanmak zamanın kırbacındaki izi sonsuza dek taşımaktır”
11.”İnsanca yaşamanın erdemini kendisiyle bütünleştirenler, mekan ve de zamanda duvara çizilenden fazlasını görüp, sunulandan fazlasıyla yaşar”
12.”Hırs, kin ve nefretin kölesidir. Birine beslediğn kin ve nefrette her zaman ölçülü ol ki, beklenmedik bir anda hırsın biter, nefretin geçer, işte o aşırılık mahçup etmesin seni”
BÖLÜM – 3
ÖZDEYİŞLERLE,
AŞKA, SEVDAYA DAİR.
“Sevdiğim iki gözüm – Seni gözden sakınırım.
Canımsın hem de özüm – Seni tende sakınırım.”
1.”En doğru yol aşk sahibinin yoludur, aşka canını adayan ululardan uludur”
2.”Aşk olsun aşk ile gönül binasını kuranlara, fedakarlığın makamına eremeyenler aşkın gizli kudretini asla sezemezler, aşık olup aşka tutunmak en yüksek mertebedir.”
3.“Aşk cennete gitmeden cenneti aşkla yaşamaktır.”
4.”Aşkın sırrına eren kişi, o aşkın bostanındaki bir gonca gülü değişirmi sandın cennet bahçesindeki bir güle.”
5.”Aşkın badesini bir kez içenler o badeden elin çeker mi? Badeden el çekmeyenler ömrünü içmekle geçirse de gene kanar mı?”
6.”Gerçek aşık olan aşıklar, dünya nimetinde el çeker de sevgiliden el çekmez, ne kadar yansa da köze asla el aman dilemez.”
7.”Kıblesinde vaz geçmek değildir muradı, dünyasında vaz geçen Zahit’in.”
8.”Gerçek aşıklar kalbinin sızıyla zemheri sıcağında, zahmetini çeker de el aman demez, susuzlukta kırılsada aşksız gelen rahmete murat etmez.”
9.”Kanayan tenimdi dikenler ile şimdilerde gonca güle ulaştım.”
10.”Yusufun kuyusunda dara düşmüşken, yokluk diyarında, yâre ulaştım.”
11.”Bağı bostan düzlükleri gezerken, Kerbela ya, gerçek dosta ulaştım.”
12.”Dört yana savrulan bir zerre iken, şimdilerde çoklaşıp gerçek aşka ulaştım.”
BÖLÜM – 4
YARIM ADIMDA BİTER, HER ÖMÜR.
(1)
Nice zamandır ki karşı kıyısındayım hayatın.
Dalgalar amansız, gelgitler tutmuşken yollarımı.
Bir dağ rüzgarının tınısında günlerim,
eserken efil efil
sarmalarken yalnızlığımı,
Ömrüm bugünüme, bugünümse belirsizliğe gebe.
Kim tutabilirki beni, düşmeden gözlerinin uçurumuna.
Serseri bir mayına benzer yaşantım,
bir çarpmaya görsün
sensizliğin buz dağına.
Yedi iklim dört mevsim bende son bulur.
Bir daha çıkamam sensizliğin kıyısına.
Göz kırpmadan sona erer,
sana doğan günlerim.
Bakışlarımda ölümün ürkekliği,
Zindan gecelerimde esaretine tutuklu yüreğim.
Belirsizliğin ufkunda , anlamını arayan hayat.
Ve,
Merhametin son bulduğu ölüm hücresindeyim.
Pamuk ipliğine bağlı varlığımla yokluğumun,
en zayıf noktasındayım.
Oysa ki, deryaları aşmışken bu deli ömrüm.
Bir bardak suda boğulursa sakın şaşırmayın.
Nefes bu, bir yudumda bitebileceğinin hesabını
kim, nasıl yapabilir ki.
(2)
Sürüldüğüm şehrinde yıkıntılar arasındayım,
Tutsak kalacağım belki de bin yıl,
Ne diplomasi, ne siyasi, ne de politik.
Sadece senin yasaların,
senin kanunların
yargılamadan asar beni.
Hiçbir güç hükmedemez, değiştirilemez yapına.
En kirli akşamlardan, en berrak şafaklara,
Senin hükmün ulaştırır beni,
yaşamın,
dayanılamaz hafifliğine.
Nasıl sevmem bendeki seni,
eeeyyy,
katlime ferman olan yar.
Sen isyanım, sen diğer yanımsın.
Aldığım her nefes sende saklı.
Başlangıcım sen oldun, hayata dair,
Bitişimde sen olmalısın, ölüme dair.
(3)
Hep geç kalıyor ömrüm,
Nazı yüzünden, misafiri olamadığım,
kovulmuşlar şehrine.
Seni sevmekten değil de,
seni beklemekten,
beklerken,
özlemekten yoruldum.
Hep zulamda taşıdım seni,
celladın yolunda,
geçerken ömrüm.
Ne fermanım olup kırdın kalemimi,
Nede merhametsizliğin
kıldı bir karar.
Mermi gibi süzüldün, binlerce namluda,
insafsızca,
bedenime.
İçimi kavuran kurşunlar değildi,
kan ile kanca gibi,
sen, kanatırken yüreğimi.
Bir umuttur deyip hep bekleyen ben oldum,
ipin ucunda.
sensiz yaşamaktansa bu aşkın lanetini,
kurşunlara geleyim
oyyy.
Sensizlik hüküm sürecekse dünyamda,
topraklara dolayım
oyyy,
Biz zamana hükmedemeyiz,
zaman,
bizim hükümdarımızdır.
Zamana dur diyemeyiz,
bağır açık,
yalın ayak
Kaçınılmaz sona, bizleri koşturandır.
Zaman, amansız dermanımsa dar boğazda.
Her gelen gün yeni bir güne gebe.
yeni günler ise sonsuzluğa.
Her gün “Ya nasip!” deyip başalarken güne.
Meğerse yaptığımız tek şey,
sadece ve sadece
el ense çektirmekmiş
kendimizi hayata.
Nasipten öte köy, ölümden öte yol bulunmazmış.
Haktan gelen, Hakka gider bu gidişe sorgu sual olunmazmış.
Peki ya nedir kulun kula zulmü, insanın insana laneti.
Peki ya nedir bunca kin, bunca nefret, bunca düşmanlık.
Sevgiye karşı sevgisizlik, dostluğa ihanet.
(4)
İki dönemeç var önümüzde, bizler için ebedi değildir hiçbiri.
Birinci dönemeç yarım adımlık ömrümüze.
İkinci dönemeç ise kaçınılmaz sona götür bizleri.
Ben seven, sen sevmeyen, ben kollayan, sen dışlayan.
Ben paylaşan, sense sömüren, sana olan sevgimi ve her şeyi.
Eeeeeyyyy, sevdasına yandığım yar.
Hüküm, senden gelir sevdama,
boyun bükmekse benden.
Ne Mecnun’un çölü, ne Kerem’in közü,
ne de Ferhat’ın dağları un eden gürzü.
sadece bir vızıltı kalırdı yanında,
eğer bir görebilselerdi beni.
BÖLÜM – 5
YAŞAMIN SAHNESİNDEKİ KESİTLER.
Diyeceğim o ki, ömrünün ilk sahnesi, son sahneyi. Son sahnesi de ilk sahneyi yabancılaştırır. Hayatının katmanlarının arasına gerçek anlamda değer katamazsan eğer.
Sürecin her aşamasında üstleneceğin rol, ya yabancılaştırarak seni hayata; alır gider çıkmazın girdabına, ya da anlamlaştırarak hayatını, derin izler bıraktırarak, taşır seni güzel olan her şeyin sonsuzluğuna.
Var oluş boyutunda, hafızalara kazınan yaşamlar, mana aleminde toplum için üstün değerlere ulaşıp anlamlaştırarak kendilerini, toplum un nezdinde basite indirgenemeyecek şekilde değer kazanırlar.
Bir yasanın eksiksiz ve faydalı oluşu getirilen sınırlamaların benimsenir ve eksiksiz oluşundan anlaşılır.
Bir insanın hayatı boyunca kusursuz ve sevilir olması, ilke ve erdemleriyle, kararlılıkla yürüdüğü yolda, kat ettiği mesafenin her kilometre taşının biyolojik yapısıyla ölçütlendirilir. Yolun mesafesi değil nasıl yüründüğü baz alınır.
Kendisiyle çelişen yaşamlar zaman ve mekan sınırları içinde, dalında düşen yaprak misali rüzgarın oyuncağı olmaktan daha ileriye taşıyamazlar kendilerini.
Var olmanın ve varlığı diri kılmanın en büyük kaynağı üretkenlik ve paylaşımcılıktır. Her açıdan olanı mana kazanıp, varlık aleminde oluşturduğu her nesnel olguyu, nihayetinde kendini üretebilmesini sağlayan mucizevi bir yetenek kazanımını kendinde oluşturmasıdır. Esnek ve pratikte olmayan sıkıcı ve bunaltıcı olgularıda kendisinden uzaklaştırabilmek yeteneğinide buna ekleyebiliriz.
İnsanlık için esirgenmeyen özveri, sadakat ve fedakarlıklar, büyük bir devinim içindeki sanatı oluşturur. Sanatı, mücadeleyle harmanlayıp bir bütün olarak değişim sağlanması, mücadeleyi verenler ve toplum açısında bir haz alma kaynağına dönüştürülebilir.
Dolayısıyla, insanlar kendilerini ve toplumları değişebilir olarak görmeli ve de hissetmelidirler. Bunun içinde değişimleri yöneten yasaların sanatsal boyutuyla ve yönüyle anlaşılabilir şekilde buyur edilip benimsenmesi gerekir. İlgi ve alakalı değişikliklerin biçim ve nedenlerinide diyalektik materyalizm bize göstermektedir.
Üretmek değişim, değişim ise modern dünyada hızla yol almak demektir. Sınıf kavramını ortadan kaldırmaktır. Elde edilen köklü kazanımlar doğrultusunda var olmanın olgusunu kavramsallaştırmaktır.
Dünyanın, değişebilirliği, kendi çelişkili ve karmaşık yapısından kaynaklanır. Nesneler, insanlar, olaylar bir değişim sürecinden geçerek aynı kalmazlar, farklılaştırırlar kendilerini. Geldikleri noktada bulundukları konum ve şu anki durumlarıyla, nesneler başka türlü olanını daha eskiyi ve de yeniyi, birbirine düşman olanları olmayanları tanımazmış gibi görünüp barındırırlar içlerinde.
Biz insanlar, yarınlara dair kendi tarihi görev yükümlülüğümüzü fazlasıyla yerine getirme çabası içinde olmakla kendimize övünç kaynağımızı oluşturacak şekilde arenadaki yerimizi sıkıca almalıyız. Bütün olumsuzluk ve mevcut durumda olan risklere rağmen ezilen halkların ve sınıfların yapması gerekeni yapmadıkları için, kendi haklarını haklılıklarını savunmayıp ram ettikleri için, ve yerine getiremedikleri görevlerini yerine getirmek için, her daim hedefteki olmak zorundayız.
“Mücadelenin en olmaz anında can vermek, namertçe, korkakça, ihanet içinde bulunup kaçmaktan evladır.”
“Eğer yemin ve andımızı, mücadele ve kavgamızı terk etmek şartıyla cenneti bize sunsalar o cennet ki cehennemden daha beter cehennem olur bize.”
21 AĞUSTOS 2018
İZMİR
Görsel: Mammal Habitat (2011) – Marcus Jensen