Beat Kuşağı’nın İsyanı: Uluma – Orçun Üzüm

Beat Kuşağı’nın öncülerinden olan, Allen Ginsberg’e ait Uluma şiiri 2010 yılında, Rob Epstein ve Jeffrey Friedman’ın yönetiminde başarılı bir şekilde görselleştirildi.

Uluma şiiri Beat Kuşağı açısından büyük öneme sahip bir eser, öyle ki kuşağın manifestosu olarak da nitelendirilmekte. Şiire yapılan bu nitelemenin sebebi ise, kapitalizme, popülizme, anti-özgürlükçü sisteme, muhafazakârlığa ve dünyayı yaşanılamaz hale getiren Amerikan yönetim şekline karşı topyekûn ve en açık biçimde ki isyan etme cesaretinden gelir. Uluma, günümüze kadar uzanan bir isyan çığlığıdır. Bu çığlık kendisinden sonra yani 1960’lı yıllardan sonra, yeraltı kültürü ve Hippi yaşamının yaratıcısı olmuştur.

Bu bağlamda, Uluma şiirini görselleştiren film, Allen Ginsberg’ten yola çıkarak o dönem yazarlarının ve kuşak hakkında bilgilere yer verirken ‘müstehcenlik’ ile yargılanan Uluma’nın mahkemede yargıca karşı verdiği mücadeleyi de anlatıyor.

Ek olarak filmde, Uluma’nın ilk okunduğu yer olan Six Galery’de yapılan nostaljik canlandırma filmin duygusunu ve heyecanı arttıran güzel bir ayrıntı olarak karşımıza çıkıyor. Filmde şiiri tam olarak dinleyebiliyorken, Ginsberg ile yapılan röportajda ise farklı yerlerden alınma ama kendi cümlelerini, kendi ağızından dinleme şansımız oluyor. Yeri gelmişken, kurmaca röportaj sırasında ve Six Galery’de ki okumasıyla Ginsberg’i canlandıran oyuncu James Franco’nun da iyi bir iş çıkardığı gözden kaçmamalı.

Özünde belgeselci olan Rob Epstein ve Jeffrey Friedman’ın filmde kullandığı dil, üslup ve dramatik yapı ise deneysel denilebilecek nitelikte. Film röportaj, animasyon, canlandırma ve kurmaca gibi farklı anlatım türlerinden yararlanmış durumda.

Filmde kurmaca bir röportaja yer verilmiş, bu röportajda Ginsberg’in farklı ortamlardaki sözleri birleştirilmiş ve bir bütün ortaya konulmuş. İyi bir oyunculuk sunan James Franco yapılmak isteneni gerçekleştirmiş durumda, röportaj sırasında Ginsberg’ten cümleler duyuyormuşçasına etkilenmemek pek mümkün değil.

Filmde yer alan animasyon görüntüleri şiirin anlam ve vurgusunu daha da arttırmış durumda. Eric Drooker’in yaptığı 20-25 dakikalık animasyon görüntüleri, filmden bağımsız olarak düşünüldüğünde, Uluma şiirinin animasyon uyarlaması olarak çok rahat nitelendirilebilir düzeyde. Fakat filmin içerisine de harika bir şekilde yedirilmiş durumda, genel anlatıyı oldukça destekliyor.

Renk kullanımı konusunda da oldukça başarılı bir yol izlenmiş filmde. Six Galery Uluma şiirinin Ginsberg tarafından ilk kez okunduğu ve yayıldığı yerdir. Bu bağlamda bir nostalji yaratılmak istendiği için filmin şiir okuması bölümü siyah-beyaz olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca mekânın ve ortamın şerefine yakışır biçimde hazırlanan kurgu ritmi hali hazırda bulunan yüksek duygu ve heyecanı arttırmada oldukça yardımcı oluyor.

Tüm bunların dışında filmde kurmaca olarak ilerleyen ve dramatik yapısı güçlü bir yan da bulunuyor. Mahkeme sahnesinde, Uluma‘nın ‘müstehcenlik’ suçuyla yargılandığını ve kitabın yasaklanmasını isteyen bir savcı görüyoruz. Bu nokta da film başka bir boyuta taşınarak, kitabın gerçek akıbetini bilmeyen izleyiciler için heyecanla ve merakla kendisini izleten, seyir zevkinin yüksek olduğu bir yapıya dönüşüyor.

Beat Kuşağı’nın en önemli üç eseri arasında gösterilen (diğer ikisi; On the Road ve Naked Lunch) ve bunlar arasında kuşağın manifestosu olarak geçen Uluma’nın filme uyarlanmış hali dolu dolu bir Beat gerçekliği sunuyor izleyiciye. Ginsberg’ten yola çıkarak kuşağın yazarları hakkında bilgilere ulaşabileceğimiz, o dönem için önemli bir yere sahip olan kitabın yargılanma süreci hakkında bilgilere ulaşabileceğimiz ve pek tabi politik olarak çıkarımlarda bulunabileceğimiz bir ‘Beat Kuşağı özeti’ niteliğinde 2010 yapımı Uluma.

Beat Kuşağında, geleneksel yapıya karşı, yıkıcı-muhalif tavır ve karakter ile üretilen eserlerin neredeyse tümü sansüre uğradı ve birçoğu dava konusu oldu. Genel olarak aile yapısını reddeden yapıları vardı, fazla özgür ve yeni alışılmadık bir yaşayış biçimleri vardı, dar bir çevrenin bu doğrultuda hızla büyüyeceğinin bilincindeydiler. Haliyle bu durum onları mücadeleye zorladı. Hissettikleri ‘yaşam mutluluğu’ onlara yaşanacak bir dünyanın umudunu aşıladı. O umut ki, dünyayı değiştirmeye yeterdi. Günümüzde eksikliğini duyduğumuz en büyük değer halini aldı umut. Umut kırıcılar çoğaldı, umut edebilecek cesaret kalmadı, umut yerini hayale bıraktı. Haliyle hayal kuramayan insanlar üretildi, hayallerinin asla gerçekleşmeyeceğinin garantisini veren insanlar sayesinde oldu bu. Beat Kuşağı’nın var olan yaşam mutluluğu günümüzde, özellikle bizim coğrafyamızda günden güne tükendi. Uluma’nın bir diğer önemi ise, bizlere tekrardan yaşama sarılmayı hatırlatması belki de mücadeleyi hatırlatması, bugün atılacak bir çığlığın yarına duyulabileceğini hatırlatması. Çünkü onlar bunu başardı, muhafazakâr bir toplumda oldukça cesaretli davrandılar, söylemek istedikleri sözleri engelleyenlere karşı ayakta durup sözlerini dinlettiler, kendileri dar gruplarında başlattıkları yeni yaşam biçimini yarınlara bırakacak bir temel değer oluşturdular ki bunun sonucunda edebiyat, sinema, müzik değildi sadece yaratılan, ‘bir hayalet atmışlardı ortaya’ dolaşsın ve gidebildiğine ileriye gitsin diye. Yarınlara bırakabilecek değerler gerekiyor bizlere, Uluma bize bunu söylüyor.

Tam da bu noktada Ginsberg’in çığlığı ulaşıyor bizlere, dizelerinde ki isyanı içimizde taşıyoruz her geçen gün artarcasına. Uluma kaleme alındığı ilk andan itibaren devam ediyor, ‘her kuşaktan, her dönemden binlerce iyi beynin yıkımı.’ ‘Tanrı Moloch’ bugün değilse de bir gün yok edilecek elbet ve biz o günlerin inancıyla, Seninleyiz Rockland’da!

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi131

Bunu paylaş: