işte
geldiğim gittiğim yollar
her günüm bir yumak çile
ip atlayan kızlardan biri
iki ucundan yakalamış gökkuşağını
çevirdikçe yükseliyor göklere
saman sarı harmanların fısıltısı
tınaz tepe sanıyor kendini
buğdayın belleğine
yükledim bütün zamanları
ama kolum yetişmedi yüzüne
göz oluğunu sıyırdı geçti damla
un çuvalları boştu bıldır
tandırlığın direğine yaklaşır
belki bu sene
ayakta görmeyi düşünüyorum
yokluğunu hiç umursamazdı babam
olasılık üzerinden gelir gider
bir öğretmen
onun için en büyük değer
gurbetten
dönüşümü karşılıyor sıla
sarı kırmızı tahta bavulun rengi silinmiş
bastırılmış bir suskunlun altından geçiyoruz
babamın beklentileri yeni bir çığır belki de
oysa tabansız tarladan gidilmiyor ekine
çok ivecen olduğum zaman
terim yapışıyor gövdeme
gün doğmadan yekinsem bile
hiç görmediğim nehirler
kendi izleğinde kavuşuyor denize
***
Görsel: Kuzey Truro’daki Kulübeler (1938) – Edward Hopper