“İnsanın oturduğu toprağın altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir.”
“Ailesiyle birlikte bir saat mesafedeki Acapulco’da deniz tatiline gitmek için yola çıkmıştı. 1962 model Opel arabasıyla yarı yoldan döndü. Kitabının kurgusu kafasında netleşmişti. Küçük bir köyde yaşayan geniş bir ailenin hikâyesini senelerdir kafasında evirip çeviriyordu. Şimdi ise idam mangası karşısında duran bir adamın netliğiyle tüm hayatının bir film şeridi gibi akışını gözlerinde canlandırmıştı.” İşte “Sadece Latin Amerika’nın değil tüm dünya edebiyatının yeniden tanımlanmasını gerektiren bir kitap” olarak tanımlanan Yüzyıllık Yalnızlık romanının sancısını 15-16 sene çeken Gabriel Garcia Marquez romanın kurgusunun nasıl olması gerektiğine karar vermiş sonrasında ise yaklaşık on sekiz ay boyunca durmaksızın yazmıştı. Anlatacak iyi bir hikâyesinin olduğunun farkındaydı ve bu hikâyeyi yaşadığı toprakların kendine küçüklükten beri fısıldadığı şekilde yapacaktı.
Macondo’da yaşayan Buendia ailesinin hikâyesini; fantastik ya da tuhaf unsurlarla karıştırarak, girift anlatım tekniklerine ve temalara, ustalıklı zaman değişimlerine, rüyalara, yerel mitlere yer vererek, korkunç, izah edilemez, şaşırtıcı unsurları kurgunun içinde büyük bir ustalık ve sıradanlıkla oturtarak Büyülü Gerçekçilik akımının bir anlamda manifestosunu yayımlıyor; okuyucuya delice ve gürül gürül akan bir ırmağın akışına kapılmayı vadediyordu Marquez.
Yüzyıllık Yalnızlık yedi kuşak boyunca lanetlenmiş Buendia ailesinin serencamını anlatmakta. Marquez’in kurguladığı Macondo köyünün aslında Kolombiya ve hatta Latin Amerika ile son derece benziyor olması şüphesiz tesadüf değil. Büyük bir izolasyonla kendi içlerinde herhangi bir otoriteye maruz kalmaksızın yaşayan Macondo halkının dış dünyayla ve oradan gelen insanlarla iletişim kurmak zorunda kalmasıyla gelişen olaylar aslında Latin Amerika’nın keşfi ve bunun devamında yaşanan hadiselerden çok farklı değil. Roman kurgusunda zaman, kuşaktan kuşağa ilerlerken aslında döngüsellik içeriyor. Nerdeyse kitabı okuyan her okuyucunun yakındığı isim aynılığı ya da benzerliği “aslında aynı isimlerin neredeyse ataları ile aynı hatalara ya da benzer hatalara düştüğünü, aynı kaderi yaşadığını” vurgulamak için. Nitekim aynı döngüsellik iç savaş, çatışma ve bölgenin istikrarsızlığı söz konusu olduğunda da kuşaklar boyunca devam ediyor. Doğduğu ve altında ölülerini taşıdığı toprakların gerçeklerini nerdeyse 15 yıllık zihni bir olgunlaşmayla yeşertip büyüten Marquez, okuyucuya takibi zor fakat eşsiz bir eser sunuyor.
Tuba Nur Beyret