Antikçağ Yazınında Mersin Bitkisinin Durumu – Hüseyin Doğan

Bir nesnenin var olmasından itibaren herhangi bir şekilde faydalı ya da zararlı olarak görülmesi onun tanımlanmasını zorunlu kılar. Tanımlama genellikle ya daha önce tanımlanmış bir nesneden ilham alınarak (örneğin yaprakları dişe benzeyen bir bitkinin aslandiş (LeontodonL.) olarak adlandırılması) ya da tanıma ihtiyaç duyan nesnenin karakteristik özelliği kullanarak yapılır. Bu basitçe, geleneksel bilginin aktarımıdır ve bu tanımlama zamanla kültürel, daha da özel olarak mesleki birer kod haline gelmiştir. Örneğin, Helleborus orientalis Lam. bitkisinin Türkçe yaygın adlarından bir tanesi danabağırtan’dır; açık ormanlık alanların kenarında görülen bu bitki otçul hayvanlar için zararlıdır ve isimlendirme, hayvancılığın önemli geçim araçlarından biri olduğu bölgelerde sözel bir uyarı levhası gibidir.

Bu bakımdan, bilinen en eski dil ve hatta o dilin farklı diyalektlerinde bile bitkilerin en azından çoğul anlamda (ağaç, çalı, meyve ya da ot gibi) isimlendirilmiş olması tesadüf değildir. Prehistorik dönemdeki insanlar, modern dünyanın bildiği bütün önemli bitkileri isimlendirmiş ve hatta onları şifalı ot niyetine kullanıyor, besin niyetine de ekip biçiyordu. Bu insanlar barınma kaygıları baş gösterdiğinde hemen yanı başlarında duran ağaçları; mağaralarını ya da evlerini tanzim etmek için kullandılar. Aynı mantık beslenme kaygısı ve zamanla sıhhat kaygısında da kendini gösterdi. Plinius, Naturalis Historia adlı eserinin ağaçlara ayırdığı on ikinci cildinin ilk paragrafında insan ve bitki ilişkisinin miladını şu cümlelerle açıklar: “Ağaçlar ve onların oluşturdukları ormanlar, Doğa’nın insanoğluna sunduğu en değerli lütfudur. İnsanoğlu ilk besinlerini ormandan elde etmiş, ağaçların yaprakları ile mağaralarını daha yaşanabilir hale getirmiş ve kabuklarından da giysi elde etmişlerdir. Ağaçlardan yapılan gemiler sayesinde insanlar uzak diyarları keşfedebilmişler, bina yaparken kerestesinden faydalanmışlar ve hatta tanrılarını bile ağaçlardan oymuşlardır.

Bitkilerin insan hayatında işgal ettiği yer elbette tamamen somut faydacılık üzerine kurulu değildir. Ormanların ihtişamlı görünümü, mevsim geçişlerinde aldıkları göz alıcı manzaralar, çiçeklerin görünümü, kokusu ve rengi insanoğlunu etkilemiş; hikâyelerini, şiirlerini, şarkılarını, resimlerini, heykellerini ya da destanlarını süslemek için bitkilere başvurmuşlardır. Denilebilir ki insan, bitkilerin doğayı süslemesini gözlemlemiş, bundan etkilenmiş ve güzel sanatlara aktarmıştır.

Bu yazı; Myrtus communis L. bitkisinin Antikçağ yazınındaki belli başlı karşılıklarını ortaya koymayı amaç edinmiştir.

Mersin Çalısının Özellikleri: Çok yıllık ve her dem yeşil bir çalıdır. Geçirgen ve nemli toprağı ya da kuru ve güneşli bölgeleri tercih eder. Açık orman ve çalılıklarda görülür. Kumlu, killi ve tınlı topraklara uyumludur. Ülkemizde mersin ve murt olarak bilinir. 5 metre büyüyebilir. Yapraklar 2 ila 5 cm. uzunluğundadır. Çiçekler beyaz ya da pembe, beş petalli ve çok stamenlidir. Meyveler olgunlaştığında mavimsi siyah renkte olurlar. Çiçekler hermafrodittir. Budamaya karşı oldukça hoşgörülüdür. Popüler bir süs bitkisidir. -15 dereceye kadar dayanıklıdır. Temmuz ve Ağustos aylarında çiçek açar.

Mersin çiçeği: 10/07/2017; Uzunkum, İzmit Fotoğraf: Hüseyin Doğan

Meyveleri çiğ ya da pişirilerek tüketilebilir. Yapraklar hoş kokulu, balzamik, hemostatik ve toniktir. Üriner enfeksiyonlar, sindirim sorunları, vajinal akıntı, bronş tıkanıklığı, sinüzit ve kuru öksürüklerin tedavisinde dâhili olarak alınmaktadır. Harici olarak hemoroid ve yara tedavisinde kullanılır. Erozyon kontrolünde başvurulur.

Myrtus cinsine bağlı üç farklı tür bulunmaktadır ancak ülkemizde sadece Myrtus communis görülmektedir.

Mersin meyvesi: 10/07/2017; Uzunkum, İzmit Fotoğraf. Hüseyin Doğan

Antikçağ Yazınına Göre Kökeni: Mersin, günümüzde Avrupa’nın güneyi, Afrika’nın kuzeyi, Asya’nın batısı ve Hint alt kıtasında görülmektedir. IUCN Kırmızı Listesi’ne göre bitki, bu bölgelerin yerli bitkisidir. Ayrıca dünyanın tamamında süs bitkisi olarak kullanılmaktadır. Antikçağ yazınına göre bitki ilk defa Arnavutluk sınırlarında bulunan Keravniya Dağlarında, İtalya’daki Circeo dağında, Elpenor’un türbesinde (Odysseus’un arkadaşı) görülmüştür. Hem Yunan hem de Roma uygarlığına ait metinlerde bitkiye sıklıkla atıfta bulunulur.

Zafer ve Egemenlik Sembolü Olarak Kullanılması: Roma’da özellikle bazı bitkiler egemenlik sembolü olarak kullanılırdı. Bu bitkilerden en çok önem atfedilen ise mersin (Myrtus communis) çalısıdır. Bunun ana nedeni ise, ilk kral Romulus Roma şehrini kurduğunda şehirde doğal olarak bulunan mersin çalılarıdır.

Romalılar ve Sabinler arasındaki çatışmaların miladı Romulus’a kadar dayanır. Roma şehri kurulduğunda erkek nüfusun kadın nüfusuna göre orantısız bir biçimde fazla olması Romalıları çözüm arayışına itmiş ve onlar da çözümü komşu Sabine kabilesinin kadınlarını kaçırmakta bulmuştu. Bu olaydan sonra başlayan çatışmaların ilk safhalarında Romalılar üstünlüğü ele almış olsalar da zamanla inisiyatif Sabinelerin eline geçti ve Roma işgal edildi. Bu esnada ‘artık’ Romalıların karıları olan Sabineli kadınlar araya girerek çatışmaları sona erdirdi. Sabine ve Roma akrabalık bağıyla birleşti. Romalılar ve Sabineler silahlarını Venus Cloacina (cloacina, Latince saflaştırmak ve temizlemek anlamlarına gelir) tapınağının yanında bulunan mersin çalının altına bırakarak dalları ile silahlarını kutsadılar ve bir nevi kutsal bir saldırmazlık anlaşması imzalamış oldular.

Roma’da kamusal alanlara devlet eliyle dikilen ilk bitki mersin çalısıdır.

Fotoğraf: Giancarlo Dessi; Sardinia Villacidro, İtalya

Publius Postumius Tubertus; consullüğü sırasında kolayca ve kan dökülmeden kazanılan savaşın sonunda mersin çalısının dallarından bir taç yaparak başına takmıştır. Zaman zaman Roma’ya muzaffer bir biçimde dönen komutanlar da savaş arabalarını mersin ağacının dalları ile süslemiştir. Yine Lucius Calpurnius Piso Caesoninus, Monte Cavo’da Marsi’lere karşı kazandığı zaferden sonra mersin ağacından yapılmış bir taçla görülmüştür. Konsül Marcus Valerius Volusus ise mersin ve defne ağacından yapılmış bir taç takmayı alışkanlık haline getirmiştir.

Roma’da zafer kutlama merasimlerinden biri olan ovation, zaferin fazla önemli olmaması ya da zaferin kolaylıkla elde edilmesi durumlarında yapılan bir törendi. Zaferi elde eden general Roma’ya girerken başında mersin dallarından yapılmış bir taç olurdu ve bu merasimde öküz yerine koyun kurban edilirdi. Suetonius, imparator Augustus’un iki kere Roma’ya ovation merasimi ile girdiğini kaydeder ve elbette Augustus başında mersin çalısının dallarından yapılma taç taşıyordu.

Mersin çalısı ile ilgili en ilginç hikâye ise şöyledir: Quirinus tapınağının içinde kutsal kabul edilen iki adet mersin çalısı vardı. Bu iki çalıdan biri patricilere adanmıştı, diğeri ise plebler içindi. Yıllar geçtikçe Senatonun büyümesine eşdeğer olarak Patricilerin çalısı gelişti, büyük bir ağaç oldu ve canlı bir görünüm kazandı; beri taraftan sıradan insanların çalısı ise soldu ve güdük kaldı. Ancak yıllar geçtikçe bu kez Patricilerin çalısı sarıya döndü ve zayıfladı, pleblerin çalısı ise gelişip büyüdü. MÖ 91-88 yılları arasındaki Sosyal Savaş sırasında çalıyla birlikte patricilerin de gücü azaldı, pleblerin çalısı ile birlikte pleblerde güçlenerek devlet yönetiminde önemli yerlere geldiler. Çoğu Roma şehrinin halkı vatandaşlık hakkı elde etti.

Fotoğraf: Giancarlo Dessi; Sardinia Villacidro, İtalya

Aristophanes, Yunan askerlerin mersin dallarını silahları kutsamak için kullandıklarını aktarmaktadır.

Pharsalos savaşından sonra Julius Caesar, Pompeius’um kampına girdiğinde mersin dalları ile süslenmiş masaların hazır olduğunu söyler. Ona göre bu, Pompeius’un zaferden emin olduğuna ve kutlama hazırlıklarına başlamalarına işaret eder.

Dinsel Ayinlerde Kullanılması: Roma uygarlığında mersin çalısı fümigasyon (bir tür tütsüleme) için kullanılmıştır. Bu tütsüleme özellikle bitki ile özdeşleştirilen tanrıça Venus ile ilgili ritüellerde kullanılmaktadır.

Yunan uygarlığında ise mersin çalısı, Binkulaç (Bryonia) ile birlikte ibadet amaçlı kullanılmaktadır.

Yunan ve Roma uygarlıklarının yanı sıra bitkiye Anadolu uygarlıklarında da bitkiye kutsiyet atfedilmiştir. Pontus kralı Mithridatis döneminde mersin çalısının dalları, defne dalları ile birlikte dinsel ayinlerde kullanılmıştır.

Burada dikkat çeken en önemli husus mersin çalısının hem Yunan hem de Roma uygarlığında ibadet amaçlı kullanılıyor olmasıdır. Söz konusu ritüellerde Yunan uygarlığında öne çıkan iki tanrı/tanrıça Dionysus ve Afrodit’in Roma uygarlığındaki karşılıkları Bacchus ve Venus’tur. Roma uygarlığında da mersin bitkisi ile Bacchus ve Venus’e ibadet edilmiştir.

Mersin’in aşk kraliçesi Venus’un ağacı olduğuna dair Antikçağ yazınında sayısız atıf bulunmaktadır. Plinius her bir ağacın kendine özgü bir kutsallığa sahip olduğunu ve mersin çalısının da Venus ile anıldığını ifade eder. Bu bağlantının kaynağı olarak mitolojide Venus’un kendisini Satir’in bakışlarından bu ağacın arkasına gizlenerek sakladığı kaydedilir. Pausanias ise, mersinin; gül ağacı ile birlikte Afrodit’in (Venus’un Yunan panteonundaki karşılığı) kutsal ağacı olduğunu ifade eder.

Strabo, mersin çalısının Fırat nehrinin ötesinde bulunmadığını ve bu nedenle bunun bir işaret kabul edilerek özenle korunduğunu, Bacchus (Yunan şarap tanrısı Dionysos’un Roma panteonundaki karşılığı) ve Hercules’e ibadet edilirken kullanıldığını kaydediyor.

Antikçağ Yazınında Kültürel Karşılığı: Antik Yunanlılara göre mersin çalısından yapılan çelenk kutsallığı sembolize ediyordu ve kişiyi saldırılara karşı koruyacağını inanılıyordu.

Bunun yanında bitki matem amaçlı da kullanılmıştır. Yunanlılar mersin çalısını mezarların üzerine dikmekte ve bu bitkilerin periyodik bakımlarını yapmaktaydılar. Bu bakımdan Apollodorus, Agamemnon’un (Troya Savaşı’nda Aka ittifakının lideri) mezarında mersin çalısı olmamasının yadırganacak bir durum olduğunu kaydeder. Yine ona göre tanrı Dionysus’un en sevdiği üç bitki arasında mersin de yer almaktadır. Bu nedenle Dionysus’a ibadet edilirken kafaya mersin dalından oluşan bir taç takılırdı.

Aristophanes, Atinalıların yeni bir yurt arayışına çıktıklarında yanlarına mersin dallarını da aldıklarını yazar. Atinalılar yeni bir yurt bulup buraya bir koloni kuracakları zaman mersin dallarını tanrılara kurban olarak sunmaktaydılar. Bir koloninin kurulabilmesi için bu ritüel gerekliydi. Mersin dalları sunak benzeri düz bir zeminin üzerinde yakılıyor ve tanrılara bu esnada dua ediliyordu. Mersin dalı ile yapılan bu ritüel sadece koloni kurulurken değil, normal zamanlardaki ibadetlerde de kullanılıyordu.

Romalılarda bahçe ile uğraşmak bir erdem olarak kabul edilirdi. Birçok bitki bahçecilik için kültive edilerek dikilmekteydi. Mersin bitkisi de bu dönemde yoğun olarak süs bitkisi olarak kullanılmıştır.

Kozmetik Alanında Kullanılması: Plinius, Mısır’da görülen bir mersin çalısı türünün, bütün mersin çalıları içinde en hoş kokuya sahip olan olduğunu kaydeder.

Romalılar banyo yapmak yerine, bitkisel yağları vücutlarına sürdükten sonra metal aletlerle vücutlarından kiri kazıyarak temizlenirdi. Bu bitkisel yağlar arasında mersin çalısından elde edilen yağ da zikredilmektedir.

Yaprakları parfüm yapımında kullanılmıştır.

Roma’da mersin çalısından sarı bir saç boyası elde edilir. Aynı zamanda saç toniği olarak da kullanılır.

Tedavi Amaçlı Kullanılması: Mersin çalısının yapraklarından elde edilen bir toz vücuttaki yaraların tedavi edilmesinde kullanılır. Ayrıca bu toz terlemeyi kontrol altına da alır.

Mersin çalısından elde edilen yağ hayli belirgin bir aromaya sahiptir ve şarapları tatlandırmak için kullanılır.

Mersin dalları yolculukta beraberinde taşınırsa uzun bir yolculukta ferahlatıcı bir etkiye sahip olduğuna inanılır.

Ülser ve sindirim sorunlarının tedavisinde kullanılır.

Kan akışının tedavisinde kullanılır.

Kaynak kitap: Prof. Dr. Otto Wilhelm Thomé Flora von Deutschland, Österreich und der Schweiz 1885, Gera, Germany

İlaç niyetine kullanılan şarapların yapımında mersin meyvesi kullanılmıştır.

Mersin çalısının meyvesinden bir tür şerbet yapılırdı. Cato bu şerbetin nasıl yapıldığının ayrıntılı bir tarifini vermiştir. Ayrıca Plinius da, myrtidanum adı verilen ve yine mersin çalısı meyvesinden yapılan şerbetin içeriğine dair bilgiler vermektedir.

Uyuşukluk, üşütmenin neden olduğu iltihaplar ve baş ağrısı için gül ve mersin yağı kullanılırdı.

Mersin yağı; astrenjan, diş ağrısı, dizanteri, rahim ülseri, mesane sorunları, kronik yaralar, yanıklar, döküntüler, kötü vücut kokusu ve zehirlenmelere karşı kullanılır. Ayrıca İspanyol sineğine karşı antidot özelliği vardır.

Mersin çalısının yaprakları kötü ağız kokusunu gidermede etkilidir.

Mersin yağı, yanıklar, baştaki penetratif ülserler, kepek sorunu, cilt çatlaması ve eklem gevşemesine karşı kullanılır. Terlemeyi kontrol altına alır.

Mersin çalısının olgunlaşmış siyah meyvelerinden yapılan ve myrteum adı verilen şarap; mide ve bağırsak rahatsızlıkları için kullanılır. Ülsere iyi gelir. Ayrıca siyah bir saç boyası elde edilir.

Sonuç

            Özellikle Akdeniz’e kıyısı olan uygarlıklarda yoğun olarak yayılış gösteren mersin çalısı, doğal olarak bu uygarlıkların metinlerinde yoğun olarak kendine yer bulmuştur. Bitkinin parlak yaprakları ve dört mevsim yeşil kalması; bunun yanı sıra tıbbi ve kozmetik özellikleri bunda önemli etkendir. Kendini Yunan ve Roma medeniyetlerinin ardılı olarak kabul eden Batı medeniyetinde de bitki; matem, kutlama ve tıbbi özellikleri bakımından kullanılmaktadır.

Kaynakça

Aeschines (2003) The Oratory of ClassicalGreece.Çev.: ChrisCarey.Austin: University of Texas Press.

Apollodorus (2016) The Library. Çev.: James George Frazer. Hastings: DelphiClassics.

Aretaeus (1990) The Extant Works of Aretaeus. Çev.: Francis Adams. Birmingham, Alabama: Classics of Medicine Library.

Aristophanes (2012) Complete Works of Aristophanes. Çev.: Student’ Academy. Morrisville:LuluPress.

Aristophanes (2015) Lysistrata. Çev.: JackLindsay. London: Waxkeep Publishing.

Caesar (1835) Civil War II. Çev.: William Duncan. New York: Harper&Brothers.

Cato (2016). Complete Works of Catothe Elder. Çev.: W. D. Hooper.Hastings: DelphiClassics.

Dioscorides (2000) De Materia Medica.Çev.: Tess Anne Osbaldeston. Johannesburg: IbidisPress.

Euripides(2013). Alcestis: Narrative, Myth and Religion. Çev.: AndreasMarkantonatos. Berlin : DeGruyter.

Greene, Edward Lee (1870). Landmark of Botanical History. Washington: SmithsonianInstitution.

Hippocrates(1849) The Genuine Works of Hippocrates II. Çev.: Francis Adams. London: SydenhamSociety.

Linnaeus, Carolus (1753). Species plantarum. Stockholm:ImpensisLaurentiiSalvii.

Ovidius(2002) The Art of Love. Çev.: James Michie. New York: Modern Library.

Pausanias (2012) Description of Greece I. Çev.: J. G. Frazer. Cambridge: Cambridge UniversityPress.

Phaedrus (1765) The Fables. Çev.: Christopher Smart. London: J. Dodsley.

Plato (1946) The Republic. Çev.: Paul Shorey. LoebClassical Library. Cambridge: Harvard UniversityPress.

Plautus (1852) Comedies. Çev.: Henry Thomas Riley. London: Henry G. Bohn.

Plinius (1945) Natural History, IV, Libri XII-XVI. Çev.: H. Rackham. Cambridge: Harvard UniversityPress.

Plinius (1970) Natural History, V, Libri XVII-XIX. Çev.: H. Rackham. Cambridge: Harvard UniversityPress.

Plinius (1951) Natural History, VI, Libri XX-XXIII. Çev.: W. H. S. Jones. Cambridge: Harvard UniversityPress.

Plinius (1966) Natural History, VII, Libri XXIV-XXVII. Çev.: W. H. S. Jones. Cambridge: Harvard UniversityPress.

Reed, Howard S. (1942).A Short History of the Plant Sciences.Waltham: ChronicaBotanica.

Suetonius (1855) The Lives of the Twelve Caesars. Çev.: Alexander Thomson. London: Henry G. Bohn.

Strabo (2014) The geography of Strabo: III, Cambridge:Morrisville: LuluPress.

Strabo (1961) The geography of Strabo: V, Cambridge:LoebClassical Library.

Theophrastus (1916) Enquiry into Plants II. Çev.: Arthur Hort. London: William Heinemann.

Virgil(1818) The Works of Virgil. Çev.: John Dryden. London: B. McMillan.

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi135

Bunu paylaş: