Geçtiğimiz aylarda yeni parçaları I Want To Be Alone vesilesiyle Müzikçi’de yer verdiğimiz Chromatics’in artık meraktan çok hırsla beklenir hal alan altıncı uzunçalarları Dear Tommy’nin gelişine hazırlanırken grubun ters köşeci bir hamleyle yedinci albümleri olan numaralandırılan Closer to Grey’in yayınlanmasıyla kendimizi kandırılmış hissettik. Karşılıksız kalan hırs gölgesinde Chromatics’in yedinci albümünü beğenmeme eğilimimiz baş gösterirken, grubun bağlı bulunmasının ötesinde şekil verdiği plak şirketi Italians Do It Better’da neler olduğuna göz gezdirmek istedik. Karşımıza bir anda Kraków Loves Adana çıktı. Yabancı filmde/dizide yerli ad, imaj vb. görünce şımaran şovenlik misali davranışımız bizi adeta bir nadide kabinesinin küçük çekmecelerine gizli parlak bir buluntuyla tanıştırdı.
2006 Hamburg’unda Deniz Çiçek ve Robert Heitmann’ın yaşadıkları etkileşim/iletişim alaşımıyla yola koyulan Kraków Loves Adana, hedonizm ve hiçliğe melankolik uçlarda gezinen sözel ve işitsel dokunuşlarla anlam katıyor. Düşsel pop ve elektronik rock ezgileriyle uçarı parçalara imza atan ve videolarını da kendileri icra eden grup, Italians Do It Better etiketiyle yayınlanan ilk parçaları Follow the Voice’da, şirketin bilinçli kitsch tercihleriyle uyum sağlayan retro dokusuyla uyum sağlarken bağımsız bir topluluk olarak başladıkları müzikal üreticiliklerinin özerk zeminini korumayı başarır bir görünüm sergiliyor. Keşfimizi hangi parçayla paylaşalım derken bıktıran Dear Tommy beklentisi nedeniyle Italians Do It Better’a ergence tavır alarak tercihimizi Follow the Voice’dan yana kullanmıyoruz. American Boy’un şımarıklığı ve Never Quite Right’ın blues’u arasında gidip gelirken, şeker dükkânındaki çocuk arsızlığıyla her ikisinden içerdiğini düşündüğümüz, Call Yourself New albümünden False Alarm’da karar kılıyoruz. Kraków Loves Adana’nın dördüncü albümlerini merakla beklerken Italians Do It Better’a bu keşif için teşekkür ediyoruz. Sonuçta ödüllü kısa metrajımız Prelüd/Başlangıç’da başyapıtları Lady’yi kullanma iznini vermiş bir şirketten söz ediyoruz. Aramızı niye bozalım?