İnsanlığın yazınsal anlatı zirvelerinden Rus Edebiyatının, Dostoyevski’nin tabiriyle, Gogol’un Palto’sundan çıkmış olma haline müzikal benzeşimler aramak, kişiyi çoğunlukla klasik müziğe götürecektir. Ancak bu durumun daha yakın ve bir nebze popüler karşılığını aramak istersek, şimdilerde kaçıncı baharını yaşadığından bihaber olduğumuz post punk başta olmak üzere, shoegaze, dream pop ve türevi klavye/synthesizer dokulu hemen her türün ve temsilcilerinin, Joy Division’ın gotik depresyonundan çıktığın altınız çizmemiz gerekir. Solistleri Ian Curtis’in henüz 23 yaşında intiharıyla, onlarca şarkı ve sahnelemenin yalnızca yaklaşık iki yıla sığdırıldığı Joy Division deneyimi, kısa soluğuyla zıtlık taşıyan geniş zaman ve hatta giderek zamansızlaşan bir çarpıcılığa sahip. Öyle ki grubun etkileyici tetikleyiciliği, şimdilerde her an önünüze çıkan “influencer” etiketli simülasyon ucubelerinin saldığı görsel/işitsel zehre karşı panzehir niteliğinde.
Aşk gibi evrensel olmasına karşın asgari nesnellikte bir paydaya bile imkân tanımayan muhtemelen mutlak öznel bir soyutluğu somutlaştırdıkları Love Will Tear Us Apart ile daha da bilinen Joy Division’ın, melankolik söz yazımlarında şüphesiz Ian’ın Sartre’dan Hesse’ye, Kafka’dan Nietzsche’ye ve elbette Burroughs’dan Dostoyevski’ye uzanan okumalarının etkisi büyük. 1980’den sonra Ian Curtis mirasını New Order ile başarıyla sürdüren Joy Division’ın kemik kadrosu Bernard Sumner, Peter Hook, Stephen Morris’in hala süregelen üretkenlikleri tahmin edilebilecek şekilde retrospektif başarının ve intiharın gölgesinde kalmayı sürdürürken, gölgeye renk çalma adına girişimlerde de bulunulmakta. Joy Division imzalı, bir nevi müzikal devrim niteliğindeki albüm Unknown Pleasures’ın 40. yılı onuruna gerçekleştirilen resmi video çalışmaları, her ne kadar 40 yıllık öznel hayal gücünü kıskaca alabilecek imajlar içerse de, balad olarak da yorumlanabilecek parçaları görselleştirmek açısından, en hafif tabirle, heyecan verici. Transmission, She’s Lost Control ve elbette I Remember Nothing gibi post punk janrının klasiklerine ev sahipliği yapan uzunçaların parçaları yıl boyunca, farklı yönetmenler tarafından birer birer görselleştirilirken kendi favorimiz New Dawn Fades’i beklemek elbette uzun sürdü. Haliyle, beklenti de arttı ve biraz yere çakıldı. Bu belki de parçayı ilk kez, Michael Mann imzalı Heat filminin müziklerinde, Moby yorumuyla dinlemiş olmamızın cezası olarak yorumlanmalı. Yine de, soluk denizlerde yankılanan pastel matlıkları çağrıştırırken gel git içeren sözleri ve tekinsiz atmosferiyle New Dawn Fades, 40 yılın sonunda, dinleyicisini hala gençleştirirken duygusal olarak yıpratmayı da ihmal etmiyor. Ian’ın bizlere bu zenginliği ne denli yıpratıcı ve acı verici bir süreçle sağladığını düşündükçe, mutlak ötekilerin belki de en çekicisinin sırtladığı bu yükü, ölümünden neredeyse 40 yıl sonra da olsa paylaşmamız ve omuzlamamız gerektiği gerçeğiyle yüzleşmiş oluyoruz.
Bu arada, Joy Division ve Ian Curtis hakkında söz söyleme cesaretini sağlayan David Bowie‘nin Warszawa‘sına, Winter Severity Index‘in A Sudden Cold‘una, Zeynep Sonat‘a, Anton Corbijn ve Sam Riley‘e ayrıca teşekkür etmeli.