İzmir’in üretken ve zinde topluluklarından Tiyatro Pınarı’nın bir hayli zengin 2019-2020 programında* yer alan oyunlardan, Bu Yaşta Hala Saklanarak Sigara İçiyorum, geçmiş zamanda çakılı kalması gerekirken şimdiki zamana varmaya cüret eden, yerelde sıkışmışlığı arzulanacakken yayılmacılığını anbean arttıran bir zihniyetin adeta panoramik bir yansıması. Cezayirli sanatçı Rayhana Obermeyer’in çarpıcı yapıtından Olcay Poyraz Bertrand’ın yetkin çevirisiyle dilimize kazandırılan ve Gülder Pınar’ın yönetiminde sahnelenen oyun, tek mekân ve gerçekçi zaman algısıyla soluksuz bir seyre dönüşüyor; öyle ki 15 dakika gibi gereksiz uzunlukta bir ara ile iki perdeye ayrılmışlığı bile ritmi sekteye uğratmıyor.
Oyunun, yeni yetme bir rock topluluğuna da gayet yakışabilecek, oldukça uzun adına bakıldığında, bir bireyin büyüme hikâyesinden hareketle daha büyük bir toplama, toplumsal bir uzamla devinen bir anlatı beklentisi doğuyor. Ancak Bu Yaşta Hala Saklanarak Sigara İçiyorum, kalabalık karakter örüntüsüyle bir mahallenin, bir kentin, ülkenin, coğrafyanın, zamanın ve zihniyetin resmini gözler önüne seriyor.
Soğuk Savaş sonrası 1990’larda, çoğunluğu Müslüman olan ülkelerinde tamamında, eş zamanlı olarak bir anda yükselişe geçen siyasal İslami hareketlerin kızıştırdığı bir ortamda, Cezayir’de geçen oyun, anlamını ve amacını somutlaştıran bir içeriğe sahip. Mekân olarak bir hamamım seçildiği yapıtta, farklı kuşaklardan, kültürlerden, sınıflardan ve bunların toplamı olarak ideolojilerden kadınların, çatışmaları, çelişkileri, hayalleri, hayal kırıklıkları ve dayanışmaları işleniyor. Şimdilerde popüler olduğu üzere, kadın hikâyeleri anlatan eğilimin öncesi ve ötesinde konumlanan oyunda popülist söylem ve eylemlere yer verilmiyor. Bilakis, Rayhana’nın metni, ortalamacı hatta nesnel bir kolaycılığa bile izin vermeyen, safını çekinmeden ortaya koyan oldukça politik ve günümüz kıstasları düşünüldüğünde son derece cesur bir oyun.
Kadınlar üzerinde dini baskının, köklü eril birikimlerden de güç alarak arttığı bir süreçte, oyunun henüz başında hamile bir genç kadının, namus cinayetinden kaçarak hamama sığınışına tanıklık ediliyor. Böylece henüz karakter tanıtımları bile tamamlanmadan gerilim unsurunu arka plana alarak, oyunun kırılma noktasına dair ipuçları sağlama tercihi izleyicinin tetikte kalmasını sağlıyor. Oyun, sürprizini açık etme konusunda, “oyunda silah ateşlenecektir” uyarısını yapacak kadar dürüstken, rejinin ve metnin anlatı becerisi sayesinde merak unsuru sadece konum değiştirerek yerli yerinde kalıyor.
Çocuk gelinler, namus cinayetleri, hedef gösterme, tesettür dayatması, mahalle baskısı, zorunlu evlilikler ve arkaik tüm eril unsurların, farklı bakış açısı ve örnekler üzerinden aktarıldığı oyun, içerdiği güldürü unsurları ile nefes aldırmanın yanında bağırganlaşmanın önüne geçiyor. Bu noktada Bu Yaşta Hala Saklanarak Sigara İçiyorum’un, kalabalık ve zengin oyuncu kadrosuna dikkat çekmekte fayda var. Cansu Yörük, Sinem Clarson, Simge Eke, Emine Arslantürk Kılıç, Çağdaş Şenışık, Evin Koç, İlke Tümer, Arzu Akgün ve Zeynep Tırnova’dan oluşan ekip, oyunun toplam süresinde yakaladıkları denge ile birbirlerinden rol çalmamayı becererek her bir anlatıya alımlanabilecek alan ve zaman sunuyor. Özellikle Cansu Yörük’ün kurguladığı naif umut unsuru ile Simge Eke’nin bir başka yorumda pekâlâ saf kötülük sunabilecek bir karakteri gri tona çekerek adeta kara mizaha dönüştürmesi, ağıt gücü yüksek metne rahatlatıcı geçişler kazandırıyor.
Tirat anlarında meydana gelen hantallığın, yine bu hantallığı yaşlıca destekleyecek müzik tercihleri haricinde olumsuz bir ayrıntı taşımayan sahnelemede, oyuncular, sahnedeki kalabalığı kakofoniye dönüştürmeden denge kurmayı başarıyorlar. Oyun devamlılığının daha bütünlüklü olmasıyla çok daha usta işi bir seyre dönüşecek olan Bu Yaşta Hala Saklanarak Sigara İçiyorum, kullanışlı ve olumlu anlamda özensiz dekoruyla da tutarlı bir sanat yönetimi inşa ediyor. Hamamın yıpranmışlığı, erkekler tarafından eril ve bencil amaçlarla sömürülmüşlüğü, rutubeti, tüm bunlara rağmen sığınaklaşması, işlevsellik ve sahne içi perdeleme olanağı da sunan dekor ile karşılanıyor.
Laiklik ve çağdaşlık vurgusuyla yükselen oyun, yansıttığı coğrafyanın parıltıdan yoksunluğunu “lekeli” dekoru, metni ve oyunculuklarıyla gerçekçi kılıyor. Öyle ki, oyunu, sinemada Üçüncü Sinema kodlarından olan “açlığın estetiği” ve “kusurlu sinema” ögelerinin sahneye taşınmış hali şeklinde değerlendirmek mümkün. Böyle olunca, oyunun cesur ve son derece önemli, ve de ne yazık ki yerelde kalmasına rağmen evrenselleşmiş içeriğinin, İzmir ötesinde, daha bıçak sırtı kentlerde de izleyicisiyle buluşması gerekliliği tartışılır oluyor. Alımlama ve duygudaşlığın kolayca kurulabilecek bir izleyici yerine, kuşkucu ve sorgulayıcı hatta önyargılı bir izleyici toplamının hedef kitle olarak seçilmesi ve çatışmacı bir şekilde oyunla karşı karşıya kalmaları Rayhana’nın yapıtına şüphesiz daha somut anlamlar ve kazanımlar katacaktır. Elbette bu noktada, ülkemizin güncel siyasetle kızıştırılmış gündeminde ve de sanatın sansür sanatçının hücuma uğradığı bir atmosferde, bahsettiğimiz bıçak sırtı seyirlerin temkinli bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiği aşikâr. Ancak toplumcu bir oyunu toplumcu bir temsil ile sahneye koyma cesaretinin izleyicide yarattığı umut dolu heyecan, ister istemez daha fazlasına yönelik bir beklentiyi doğuruyor.
Tiyatro albenisinin, Debord’un eleştirel kavramının anlaşılamamış haliyle bir “gösteri toplumu” unsuruna dönüştüğü şimdilerde, butik toplulukların gayeleri her zamankinden de değerli bir hal alıyor. Tiyatro Pınarı emekçilerinin sahnelediğioyun, ülkemiz için önem arz etmesinin ötesinde, git gide manasızlık yüceltisine dönüşen ve toplumcu tavırların samimiyetsizleştiği bir dönemde, sanatın toplumcu kanadının, doğru bir yansıtma ile ne kadar değerli ve güçlü olduğunu hatırlatmasıyla öne çıkıyor. Bu Yaşta Hala Saklanarak Sigara İçiyorum, kaçırılmamalı.